Marka Olmak
Gürcan Banger
Birkaç gün önce “marka kent” olma fikrinin sulandırılması ve kolaycılıkla “fast-food” haline dönüştürülmesinden söz etmiştim. Hiç kuşkusuz; marka olmak, uzun soluklu, strateji gerektiren zor bir süreç… Bir köşe yazısının boyutlarını fazlasıyla bir konu… Ama gene de bir kentin marka olması üzerine birkaç hatırlatma notu vermek mümkün olabilir.
Neler Yapmalı?
Bir kent yöneticisi veya kentle ilgili konulardan sorumlu bir kişi olmanın kurallarının başında boş veya hayali vaatlerde bulunmamak gelir. Bu tür yerine gelmesi mümkün olmayan vaatler, kentin muhtemele vizyonuna ve markalaşma sürecine zarar verir. Bu nedenle kentin tanıtımında dile getirilen konuların “ayaklarını yere sımsıkı basıyor” olması gerekir. Bir marka uzmanı olan Mike Moser, markayla ilgili vaatler konusunda “Azı vaat edip çoğunu vereceğiz” diyor. Dolayısıyla bir dünya markası olmak hiç kolay değilken günlük politikacı söylemiyle bu türden ifadelerle öne çıkmamak lazım.
Her kentin kendine has özellikleri var. Muhtemelen bir kenti övmek veya öne çıkarmak için kullanılan özelliklerin ise başka yerlerde benzerleri, eşdeğerleri veya çok daha iyileri mevcut. Böyle bir durumda rekabeti (kentler ve bölgeler arası yarışmayı) küçük farklar üzerine kurmamak lazım. Kıyaslama imkânı bulan ziyaretçiler için bu tür yaklaşımlar olumsuz sonuçlar doğurur. Harcanan kaynaklar olumsuz propaganda vesilesi olur. Gene benzer sorunlara yol açacak olan yalana yönelmemek gerekir. “Photoshop’la rötuşlama” ve yalan üzerine inşa edilmiş bir marka kaybetmeyi adaydır.
Rakipler ve Benzerler
Genel ilke olarak marka, rakipler veya benzerler temel alınarak kurgulanmaz. Marka olmak; farklı ve yenilikçi olmakla ilgili bir kavramdır. Bu nedenle rakipler veya benzerler taklit edilerek marka olunmaz. Marka olmaktaki sır farklı ve özgün olmaktadır. İnsanlar orijinali ve gerçeği varken taklitle ilgilenmek istemezler.
Günümüzde kentsel mekânların ve kozmetiğin düzenlenmesinde olumsuz bir yönelim var. Pek çok kent giderek birbirine benzemeye başladı. Kopyalanan mekân elemanlarının kent dokusuna uymayan malzemeyle yapılıyor olması, görüntüyü daha sevimsiz ve banal hale getiriyor.
Başlangıçta her kentin doğal bir gelişimi olmuş. Bu süreç, kentlerin kendilerine has özellikleri olmasını sağlamış. Bunu tarihten bugüne gelebilen açık ve kapalı mekânların oluşumunda görmek mümkün… Bu süreci sürdürülebilir ve eklemlenebilir kılmak lazım. Kent, marka olsun veya olmasın geçmişiyle ve bugünüyle birlikte var olmalı.
Marka ve Vizyon
Vizyon ve marka birbiriyle yakından ilintili iki kavramdır. Bir kentin vizyonu hakkında bilgi edinmek isterseniz bunu birkaç kentli vatandaşa sormanız yeterlidir. Eğer kentli yurttaşlar benzer ifade veya sözcükler kullanırlarsa kentin paylaşılmış bir vizyonu olduğunu düşünebiliriz.
Kent markası da kentsel vizyona benzer. Paylaşılmış olmalı. Bundan daha öte markanın oluşumunda kentsel aktörlerin (mümkünse) tümünün katılımı bulunmalı. Paylaşılmış bir markanın var olabilmesi için markanın oluşumundaki tüm süreçlerde katılımın varlığını görebilmeliyiz.