Neden Bilgi Çağı?

EğitimNeden Bilgi Çağı?

Gürcan Banger

Yaşadığımız küresel dönemin en önemli özelliklerinden birisi, üretim faktörleri arasına bilginin katılmasıdır. Bilgi önceki çağlarda da üretiliyordu. Bilimin kökleri, binlerce yıl öncesine dayanıyor. Ulaştığımız zaman diliminin en önemli özellikleri arasında bilginin üretim ve tüketim hızının artmış olması var. Bilgi üretiminde sayı ve çeşitlilik olarak büyük bir çeşitlenme ve ivmelenme olmasına rağmen bilginin eskime hızı da aynı oranda arttı.

Bilginin karakterindeki bu değişim, eğitimin okul dönemi ile yetinmeyip yaşamın tamamına genişlemesine neden oldu. Geçtiğimiz çağlarda okul bilgisi bir yaşam boyu yeterli olabilirken, bu çağda bilginin biteviye yenilenmesi gerekiyor. Bu durum yaşamın kendisini etkilediği gibi eğitim kurumlarının içerik ve biçimlerinde de değişimi zorluyor.

Teknoloji tarihine kısa bir göz atış bile yakın yıllarda dünyadaki toplam bilgiye yakın miktarda bilgi üretildiğini gösterir. Üretilen veya elde edilen bilgi miktarı hayallerin ötesine geçmiş bir büyüklüktedir. Hiç kuşkusuz; bilgi ile birlikte karşı veya yanlış bilgi olarak açıklayabileceğimiz dezenformasyonda da ciddi artışlar var. Dolayısıyla bilginin doğrulanmasının daha yüksek öneme sahip olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

Değişen değerler
Çağ değişirken zamana paralel olarak değerler de değişiyor. Eskiden daha az söz edilen kavramlar dillendirilmeye başladı. Diğer yandan insanlık olarak çağın gereklerine uygun yeni kavram ve kurumlar ürettik. Örneğin iletişim, bu çağın önemli alanlarından birisi olarak yaşamımıza yeni değerler getirdi. Özgürlük, sorumluluk ve etik gibi kavramlardan daha fazla söz etmeye başladık. Binlerce yıldan beri söylemlerin içeriğinde bir özlem olarak yer alan demokrasinin yeni açılımlarını dile getiriyoruz. Motivasyon, değerlendirme veya özdenetim gibi kavramları daha sık kullanır olduk. Dünyanın ekonomik ve sosyal ilişkilerinin bizi getirdiği noktada rekabet sözcüğünü daha fazla kullanıyoruz. Özetle; bu dünyada ayakta kalmak ve varlığını geliştirerek sürdürmek için kafamızı kuma gömerek bir kapalı köy ekonomisinde yaşamamız mümkün değildir.

Bu çerçeve, dünyanın hızına ve ivmesine yetişebilmek için eğitim sistemimizin, öğretme ve öğrenme anlayışımızın tüm boyutlarda değişimini zorunlu kılıyor. Yeni çağda insanımızı ilk mektep mantığında gömülü bırakamayız. Eğitim sistemini, bir yaşam süreci olarak ele alıp tüm unsur ve ilişkilerine sürekli gelişme ruhunu özümsetmek zorundayız.

Dünün eğitimi, geleneksel yapıdaki okullarda uygulanan bir tür kör öğretidir. Böyle bir eğitim anlayışı ile yaratıcı hayal kurmak, yenilikçi fikirler üretmek ve her boyutta sorumluluğu geliştirmek mümkün olmamaktadır. En azından; bu çağda geleneksel okullarda çağdaş beklentileri elde etmek mümkün değildir. Bu anlamda öğrencinin özgürce kendisini geliştirebileceği yeni eğitim ortamlarına ihtiyacımız vardır. Bu ortamlarda bireylerin kendi motivasyon unsurlarını geliştirmelerine, farklı düşünebilme konusunda cesaretlenmelerine, kendileri ile ilgili bir özdenetim ve özdisiplin ruhu geliştirebilmelerine önayak olmak zorundayız.

Dünyadaki gelişmelere baktığımızda; yaşamın her alanının bir okul olmaya başladığını gözlüyoruz. Buna yaşam boyu okul diyebiliriz. Okulsuz eğitim de desek olur, çünkü giderek yaşamın kendisi okul oluyor.

Yaşam boyu eğitim
Eğer bilginin en önemli üretim faktörlerinden birisi olarak kabul edildiği bir çağda yaşıyorsak, bu bilginin nasıl ve nerede edinildiği konusuna da yakından bakmamız gerekir. Eğer yaşayabilmek için ihtiyaç duyulan bilgi miktarı artıyor ve çeşitleniyorsa, eğitim sistemlerinin de kendini bu yeni duruma adapte etmesi gerekir. Bu bağlamda okullardaki yeni yapılanma ihtiyacını da göz önünde tutmak kaçınılmazdır.

Bilgi Çağı’nın bir diğer özelliği, küresel sürecin özelliklerine de bağlı olarak bilginin hızlı üretilmesi ve benzer bir hızda tüketilip eskimesidir. Bu nedenle bu çağda okul eğitimi bireylerin yaşam başarısı için yeterli olmamaktadır. Yaşadığımız dönemin gereği, bireylerin ve kuruluşların bilgi birikimlerini biteviye yenilemeleridir. Bu durum, yaşamın kendisinin sürekli bir eğitim ortamı haline gelmesini zorunlu kılıyor. Dolayısıyla okul dışında kalmış olan yurttaşların yaygın eğitim mekanizmaları ile kendilerini geliştirebilecekleri ortamların yaratılması gerekiyor. Bu konuda devlete, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına ve özel girişime yeni görevler düşüyor.

Eğitim – öğretim alanları
Hiç kuşkusuz; yaşam sadece fen bilgisi ve sosyal bilgilerden oluşmuyor. Örneğin geçmişte politikacıların işi olarak görülen bazı alanlar, bugün sıradan yurttaşların ilgi ve etkilenme alanı içine girdi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, katılma hakkı veya demokrasi gibi kavramlar giderek insan yaşamının bir parçası haline geldi.

Eğer insanın yaşamına etki eden bir alan varsa, bu alanla ilgili bir eğitim – öğretim süreci de olmalıdır. Günümüzün okullarında ve yaygın eğitim mekanizmalarında sosyal ve sivil yaşamın unsurları olan konular da müfredat olarak yer almak zorunda. Örneğin gelişen ve değişen yönleriyle birlikte demokrasi ve insan haklarının ilköğretimden üniversiteye, yerel kurslardan yaygın halk eğitimine kadar her düzeyde yer almasını zorunlu görürüm. Belki de; öncelikle bu eğitimin muhatapları ve katılımcıları siyasetçiler ile bürokratlar olmak durumundadır.

Yeni eğitim bilimi
Eminim ki; eğitim bilimi alanında çalışanlarla eğitim konusuna yakın ilgi duyanlar için Sudbury Vadisi Okulu modeli ya da Demokratik Değerler Okulu modeli iyi bilinen örneklerdir. Bu konuda eriştiğim bazı bilgileri, çok fazla detaylara girmeden paylaşmak isterim. İlk Sudbury Vadisi Okulu, 1968 yılında ABD’de Massachusetts eyaletinde Framington’da kurulmuş. Bugün dünyada farklı ülkelerde bu modele uygun olarak eğitim yapan 40 dolayında okul var. Bu arada; bu tür okulların 100 dolayında olduğunu söyleyen yazar ve araştırmacılar da mevcut. Bu okullar kendi eğitim felsefelerine uygun olarak 4 ile 19 yaş aralığında öğrenci kabul ediyorlar.

Bu okullar, her biri eğitim konusunda radikal reformistler olan Freire, Illich, Parker, Dewey, Rogers, Neill, Ferrer, Montessori gibi uzmanların görüşleri çerçevesinde kurulmuş. Bu düşünürlerin birleştikleri ortak nokta; zorunlu bir programın, aşırı kuralcı biçimde düzenlenmiş ders tür ve içeriklerinin, yaş gruplarına göre sınıf oluşturmanın, hatta sınıfların mevcudiyetinin kendisinin ve kademe ayrımı yapmanın öğrencilerin yaratıcılıklarını öldürdüğü yönünde. Demokratik Değerler Okullarında bu dar çerçeveyi aşmak iki temel fikir uygulamaya konmuş: Eğitsel özgürlük ve demokratik yönetişim…

Bu modele uygun okullarda eğitim felsefesi, insanlara erken yaşlarda güven ve sorumluluk duygusu aşılamayı hedefliyor. Bu nedenle öğrenme süreçlerini öğrencilerin kendilerine bırakıyor. Öğrenciler, ne yapmak istiyorlarsa zamanlarını buna uygun olarak harcıyorlar. Bu okullarda belli bir müfredatın öğrencilere öğretilmesi yerine öğrencinin kendi özelliklerine ve isteklerine göre öğrenmesi esas alınıyor.

Günümüzde her kişinin farklı bir öğrenme çizgisi veya modeli olduğunu biliyoruz. Bir başka deyişle; herkes, öğrenme sürecini bir diğerinden farklı yaşıyor. Bu da sınıf gibi toplu bir ortamda ortalama öğrenciye göre anlatılmış bir dersin başarısız olmasını getiriyor. Bu gerçek, eğitimin kişiselleştirilmesi ve her öğrencinin kendine uygun bir öğrenme modeli uygulamasının daha doğru sonuçlar vereceğini ifade ediyor. Bu nedenle Demokratik Değerler Okullarında sabitlenmiş bir müfredat, sınav, ödev ve yönlendirme gibi alışılmış usul ve teknikler kullanılmıyor. Sadece okulu bitirirken; öğrencinin öğrenmek istediklerini ne ölçüde başardığı konusunda bir tez hazırlaması ve sunması isteniyor.

Okulun yönetimi de bizdeki modele göre hayli farklı… Okulda tüm kurallar, nüfus oranlarında oluşan komitelerde öğrencilerin, öğretmenlerin, ana-babaların ve idari personelin demokratik katılımıyla oluşturuluyor. Aykırı durumlar yine bu gruplardan gelen katılımcıların oluşturduğu bir jüri ile ele alınıyor.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

GÜRCAN BANGER, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı bölümde yüksek lisans çalışması yaptı. Elektrik yüksek mühendisi. Kamuda mühendislik hizmetleri yapmanın yanında bilişim donanımı ve yazılımı, elektronik, eğitim sektörlerinde işletmeler kurdu, yönetti. Meslek odası ve sivil toplum kuruluşlarında yöneticilik yaptı. 2005’ten bu yana bazı büyük sanayi şirketleri de dâhil olmak üzere çeşitli kuruluşlarda iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik, stratejik planlama gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak hizmet sunuyor. Üniversitelerde kısmi zamanlı ders veriyor. Halen Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net danışmanlık ve eğitim firmasında proje koordinatörüdür. Kendini “business philosopher” olarak tanımlıyor. Düzenli olarak bloglarında (http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net) yazıyor. Değişik konularda yayınlanmış kitapları var. Çeşitli gazete, dergi ve bloglarda yazıları yayınlanıyor.
Bu yazı Bilgi - Enformasyon - Veri, Bilim, Birey, Eğitim - Öğretim kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir