Neşe’nin Hikâyesi
Gürcan Banger
Uzaklarda bir arkadaşım var. Adı Nazan. Açık ve saydam bir insandır. İçindekini saklamaz. Yaşadığı olayları, bunlarla ilgili düşüncelerini bana anlatarak paylaşmaktan çekince duymaz. “Zamanın var mı?” diye sordu. Anlatmak istedikleri olduğunu düşündüm. Eh, biraz da onun deneyimlerinden kendimce sonuçlar çıkardığımı düşününce de (deyim yerindeyse) konuşmaya yol verdim.
Nazan’ın üniversiteden Neşe isminde bir arkadaşı var. Okuldan başlayarak yakın bir dostlukları olmuş. Zaman zaman değişik nedenlerle görüşmeseler de… Geçtiğimiz günlerde Neşe’nin eşi telefonla aramış; Neşe’nin rahatsız ve hastanede olduğunu söylemiş. Tabii ki, Nazan da heyecanla soluğu hastanede almış.
Nazan, Neşe’nin raporlarını alarak, doktor kuzenine göstermeyi düşünmüş. Ama bu çabasının sonucu pek de sevindirici olmamış. Kuzen doktor, bu bulgulara göre Neşe’nin en çok bir ay daha yaşayabileceğini söylemiş. Neşe’nin hastalığının adını, benzer nedenlerle acı çekenleri üzmemek için kendimde saklı tutacağım.
Neşe, durumunu bilmiyor. Doktorları da söyleyip söylememekte kararsızlar. Kendisinden yaşça büyük olan Neşe’nin eşi de durumdan yeterince haberdar değil. Onlarla birlikte yaşayan ve bir başkasının bakımına bağımlı olan yaşlı annesinin de konudan haberi yok.
Nazan, bir ay kadar bir süre içinde öleceğinin Neşe’ye söylenmesi gerektiğini düşündüğünü söyledi. “Neden?” diye sordum. Kendince anlattı.
Neşe’nin kırgın olduğu insanlar olabilirmiş, onların gönlünü almak isteyebilirmiş. Görmeyi istediği, sevgisini ifade etmek istediği (ama geçmişte bunu başaramadığı) insanlar olabilirmiş, ölmeden önce onları son bir kez görmeyi isteyebilirmiş. Neşe, çok zengin değilmiş ama var olan malı mülkü hakkında (ölmeden önce) tasarrufta bulunmak isteyebilirmiş.
Arkadaşım Nazan, liseye giden kızıyla yaşıyor. Yakın çevresinde ailesinden kişiler var. Ama geçmişte ailesiyle sorunları da olmuş. Kendisine yapılan haksızlıkları, bu konudaki öfkesini yüzlerine haykırmak istediği insanlar var. Neşe’nin hikayesinden kendisine paylar çıkarıyor ve Neşe’nin de kırgınlarını ve kızgınlıklarını, ölmeden önce yüzlerine karşı söylemek istediği insanlar olabileceğini söylüyor.
Empati, basit olarak kendini bir başkasının yerine koymak demek. Beyazlar arasında zenci olmayı hissetmek gibi bir şey. Bir başkası gibi hissedip düşünebilmek…
Nazan, Neşe’nin yerinde olsa, kendisinin kısa bir süre içinde öleceğini bilmeyi isteyeceğini söyledi. O karmaşık ruh hali içinde, kendini Neşe’nin yerine koyarak düşünmeye, ölümün kapı aralığında bir seçim yapmaya çalışıyordu. Neredeyse yaşamın gün batımına gelmiş olan Neşe’nin zihinsel ve duygusal dalgalanmalarını, alt üst oluşlarını yaşayabilmeyi istiyordu. Belki de kendi yaşayamadığı intikamı, Neşe olup birilerinin yüzüne haykırmak yangınına düşmüştü.
Bu zor durumu düşündüm. Ölüm söz konusu olduğunda “Ben olsam” diyebilir miyiz? Yaşamın geldiği son noktada bir başkası gibi hissedip düşünebilir miyiz? Ölüm konusunda empati mümkün müdür? Gelen ölümü bilmek, Neşe’yi mutlu edebilir mi? Bir yok oluş, yok olacak Neşe için bir mutluluk veya intikam anı olarak değerlendirilebilir mi?
Daima daha fazla bilmeye çalışmış bir kişi olmama karşın bazen bilginin mutluluk mu, mutsuzluk mu getirdiğini sorgularım. Düşündüm ve karar verdim. Yaşamın gün batımında bir başkası olmak mümkün değil. Ölüm konusunda empatik olamam. Olmamalıyım. Bu yaşama ve Neşe’ye haksızlık olur. Bunu Nazan’a da söyledim. Tanımadığım ve belki de hiç tanışmayacağım Neşe’ye sağlık, umut, yaşama sevinci ve uzun ömür diledim içimden. Varolmayan bir yol kavşağında karşılaştık Neşe ile; birbirimizi fark etmeden yürüp gideceğiz. Her nereye gidiyorsa tesadüfen bir konuşmada bir an için çakışıveren yollarımız…
***
Yukarıdaki satırları gazetede yazdıktan birkaç gün sonra Neşe öldü. Gerçekten çok ağır bir hastalığı vardı. Tıbbın bugünkü koşullarında kurtulması, muhtemelen mümkün değildi. Tanışmadığım bu insanın yaşamını sürdürebilmesini çok istemiştim. Bir hayaldi, olmadı; içimde hiç tanımadığım Neşe’nin acısı kaldı.
Nazan, yoğun bir iş temposu içinde artık… Kızı da liseyi bitirdi. Bir başka kentte üniversitede okuyor. Birbirlerini özlüyorlar sanırım. Bense bir başka uzak kentte.Yaşam o kadar hızlı ve acımasız akıyor ki; bir yerlerde iz bırakmaya ne zamanımız, ne de gücümüz olabiliyor. Bir bağırtıyla geldiğimiz Dünya’dan, sessizce çekilip gidiyoruz.
***
Yukarıdaki satırları yazalı hayli zaman oldu. O zaman isimleri değiştirerek yazmıştım. Daha sonra öyküde (gerçekleri değiştirmeden) birkaç ekleme yaptım. Bu zaman diliminde Nazan’ın kızı üniversiteyi bitirdi. Artık bir işi var. Nazan da işini devretme hazırlığında. Yakında evlenecekmiş. Mutlu olmasını diliyorum. Neşe’nin öyküsünü ise tekrar karşınıza getirdim imi timi bellisiz kalmasın diye. Hatırlayanları arasına onu hiç tanımamış olan kendimi de eklemek istedim.