Nedir Aşk?
Gürcan Banger
Zor duygudur güvensizlik. Yarının ne olacağını bilememek… Hele ki; yaşadığınız toplum, aile ya da çevreniz size yeterli yönlendirmeyi, özendirmeyi yapamıyorsa, duymayı beklediğiniz desteği sağlamıyorsa… İnsanın kendini bir güven ikliminde hissetmesi, olumlu bir davranış modeli geliştirme için bir fırsat yaratır.
Eğer kendimizi yeterince güvende hissetmezsek, her attığımız adımın sonrasını görmeyi bekleriz. Acaba az sonra, yarın, gelecek hafta ne olacaktır? Bir bilebilsek… Bu düşünce, bizi giderek geleceği tahmin etmeye sürükler. Gün ortası rüyaları, yıldız falı okumalar, bilgisayar başında fal açmalar, iyi kahve falı bakan arkadaşa dil dökmeler… Hepsinin amacı, adeta bir aşk romanının sonunu önceden okumak…
Önce sonu bilmek
Önce romanın sonunu bilmeyi isteriz –ya da bazılarımız böyle ister. Eğer kötü bir son ise muhtemelen o kitabı okumayı istemeyebiliriz. Eğer iyi bir ‘son’ varsa, o iyi sonu bilmenin gönül rahatlığı, kolaycılığı ve ruh tembelliği içinde baştan okumaya başlayabiliriz.
Hâlbuki okuduğumuz her roman bir sonuç değil, bir süreçtir. Yaşamımızda sıkça bulunan yürüyüşlerin bir örneğidir. Roman boyunca okuduğumuz satırlarla birlikte yaşam deneyimimiz zenginleşir. Aklımızda, ruhumuzda farklı zihinsel tartışmalar yapar, iniş çıkışlar yaşarız. Okuduğumuzu kendi yaşadıklarımızla karşılaştırır ve yeni duruşlar, farklı tavırlar kazanırız.
Çoğu zaman roman okumak bir özeleştiridir. O romanı okumanın sağladığı bu özeleştiri sayesinde romanın başındaki ‘ben’ ile sonundaki ‘ben’ birbirinden çok farklıdır.
Tabii ki; başarılı bir sonuca ya da mutlu bir sona ulaşmak önemlidir. Ama daha da önemlisi, yaşamın kendisinin her anının bir kazanım, başarı ve mutluluk süreci olmasıdır. Bizi yüksek nitelikli bir sona ulaştıran da sürecin kaliteli olması değil midir?
Kendi adıma; bir roman okumaya başladığımda önce sonunu bilmeyi istemem. Vardığım son her ne ise bunun daima bir kazanım olduğunu düşünürüm. O romanı okurken, her satırda yeni çağrışımlar, yeni tartışmalar yaparken fikren ve ruhen zenginleştiğimi düşünürüm. Vardığım sondan bağımsız olarak, “İyi ki okudum” der ve kendi sonuç dersimi çıkarırım. Kısacası yaşamımın ilerleyen bölümlerinde yararlanmak üzere aklımın raflarından birisine bir yaşam deneyi olarak tasnif ederim.
Aşk
İster aşk ister sevgi deyin -bu ayrımı tartışabiliriz- genelde aşka bakışımız da bir romana bakışımızdan çok farklı değildir. Daha başlarken sonunu merak ederiz. Çoğumuz aşkın yaşadığımız bir süreç olduğunu unutur, nasıl bir sona ulaşacağı konusuna kilitleniriz. Sonuçta da o sürecin tadını almak yerine, bir son gerginliği içinde neye, nereye vardığımızı bile anlamayız. Kanımca aşk peşpeşe eklenmiş ‘anlardan’ oluşur, sonlardan değil…
Bir başka sorun
Aşkın bir süreç olduğunu unutursak, her sürecin önemli parçası olan değişimi -yani gelişimi- de unuturuz. Aşk, bir an yakalayıp bir kutuya koyup kilitleyerek sonsuza kadar saklayabileceğiniz bir şey değildir. İnsanın yaşamında var olan her şey gibi o da bir canlıdır. Değişir, büyür, gelişir veya belki de bedenlerimizden önce ölür. Öncelikle onu yaşamak için ihtiyaç duyulacak cesarete sahip olmak gerekir.
Aşk emektir
Önce aşkı yaşamaktan tat almayı bilmeli. Bir çiçeğin ihtiyacı olan bakım gibi aşka özen ve ilgi göstermeli. Ona vereceğiniz emek; onun gelişmesine, canlılığını sürdürmesine ve sizi bilinmeyen heyecanlara götürmesine neden olacaktır. Aşka, onu yaşamayı isteyerek başlamalı.