Alınganım, Alıngansın, Alınganız
Gürcan Banger
Her gün değişik ortamlarda bulunuyor veya çeşitli olaylara katılımcı veya tanık oluyoruz. Yaşadıklarımıza karşı değişik içerik ve biçimlerde tepki veriyoruz. Duygusal bir film izlerken, yaşa ve cinsiyete bakmaksızın gözyaşlarına hâkim olmayanlarımız var. Bazı insanlar, olaylar karşısında daha az tepkili olabiliyorlar. Kimilerinin tepkileri ise ‘içine atmak’ denen türde’ içsel olduğundan gözlemlemek mümkün olmuyor. Ortamlara, insanlara ve olaylara verdiğimiz tepki türlerinden birisi alınganlıktır.
Alınganlık, çabuk gücenme veya duygusal olarak kırılma durumu demektir. Alınganlık, iki veya daha fazla insan arasındaki ilişki nedeniyle ortaya çıkar. Çoğu durumda olağan karşılanması –hoş görülmesi- gereken bir olaya karşı sergilenen bir tepki biçimidir. Alınganlık gösteren kişiler, kendileri ile ilgili olmadığı halde olayın eleştirel, zedeleyici veya hedef alıcı yanının kendisine yöneldiği yanlışına düşer.
Örneğin hatalı bir davranışa veya yanlışa işaret etmek istediğinizde; konuyla ya da olayla ilgili olmayan insanların da bundan kendilerine ‘pay’ çıkardığını sıklıkla görürsünüz. Bu yönüyle alınganlık, insanların kendilerini gerçek yüzünü kavrayamadıkları olay ve durumlardan korumak için verdikleri tepkidir. Dolayısıyla alınganlık, çoğu durumda anlaşılmamış olan bir konuyu, eksiklik veya zayıflık algısına sahip kişilerin kendilerine mal etmesi sorunu olarak gözlenir. Bu gibi olaylarda alıngan kişi, kendisinin aşağılandığını düşünür –ki muhtemelen olayın özne olan kişi kendisi değildir.
Fobi, belirli nesneler ya da durumlar karşısında duyulan abartılmış güçlü korku demektir. Bu açıdan alınganlık bir sosyal fobi örneğidir. En yaygın görünen alınganlık türlerinin çoğu durumda yaşlılıkla ilgilendirildiği gözlenmiş. Bu yönüyle bir ruhsal soru işareti olarak algılanması gereği ifade ediliyor. Ama hangi cinsiyete dâhil olursak olalım, hangi yaş diliminde bulunursak bulunalım; her birimizde alınganlığın değişik dozlarının varlığı da bir başka gerçek.
Toplumun vitrininde ne kadar çok bulunursanız ya da toplumu veya bireyleri ilgilendiren konularda ne denli hassas olursanız, alınganlığın hedefinde de siz yer alabiliyorsunuz. Eleştirdiğiniz ve düzeltilmesini istediğini bir davranıştan dolayı gereksiz yere kendilerine ‘pay’ çıkaranlar olabiliyor. Örneğin bir eleştirinin konusu / öznesi olmadığı halde bundan alınıp karşılık vermeye çalışanları zaman zaman görebiliyoruz. Bunları hoşgörü ile karşılamak lazım.
Eline biraz yetki veya güç geçirdiğinde, kendini ‘âlemin sahibi’ sanan kişilerle karşılaşmışsınızdır. Böyle densiz bir kamu yöneticisi vatandaşları, bu türden bir siyasetçi seçmenleri veya akıl dengesini yitirmiş bir kalemşor okurları kendi çıkarları doğrultusunda yanlış yönlendirebilir. Bunları sosyal yaşamın vitrininde ve köşelerinde görmek mümkündür. Bu türden kişilerin alınganlığı, hakemi kandırmak üzere kendini ‘artistik biçimde’ yere atan kötü futbol oyuncuların durumuna benzer. Öyle ki; -teşbihte hata olmaz- hakem istedikleri kararı vermediğinde ona da saldırmaktan asla çekinmezler.
Alınganlığı bir silah olarak kullanmadan önce bir noktaya dikkat etmek gerekir. Bizimle ilgili olmasa bile; alınmamıza neden olan durum, kendimizi iyileştirip geliştirmek için bir işaret olarak kabul edilebilir. Eğer böyle algılamayı başarırsak, yaşamımızda en olumsuz olaylardan bile doğru dersler çıkarabiliriz.