Bir İlişkinin Can Kaynağı
Gürcan Banger
İki insan arasındaki sevgi temelli ilişkinin can kaynağı, birbirine emek vermektir. Emek vermeye birbirini tanımaya çalışarak başlamalı. Anlamayı denemeli.
Kadınlar ve erkekler, birbirlerine göre farklı özelliklere sahiptir. Bu nedenle bir karşı cinsi anlarken kendi cinsimizden bir arkadaşımıza yönelttiğimiz bakıştan farklısına sahip olmamız gerekir.
İlişkinin taraflarından birisi olarak kendimizi tanımak da önemlidir. Karşımızdaki insan kadar kendi özellik ve davranışlarımızın farkında olabilmek sağlıklı bir ilişki için vazgeçilmezdir.
Hem birey olarak hem de diğer insanla birlikte bir bütün olabilmeyi becermek gerekir. Bu bağlamda bireysellik kadar birliktelik, özsaygı kadar beraberliğin yarattığı hukuk önemlidir.
Bir insanın kendisini tanımaması kadar talihsiz bir durum olamaz. Hoşlandıklarımız, sevmediklerimiz ve bunların ilişkimizi nasıl yansıdığı önemlidir. Kendi huy ve alışkanlıklarımızı dayatmamamız gerekir. Ama bir ilişkide kendimiz olmaktan da vazgeçmemeliyiz.
Bir ilişkinin insanları değiştirdiği doğrudur. Değiştirmesi de beklenen, hatta istenen bir gelişmedir. Ama her bir bireyin kendisi olmaya devam etmesi de önemlidir. Bu, aşırı bireysellik veya bencillik değildir. Pek çok ilişkide aşırı açıklığın karşılıklı ilgi kaybına neden olduğu gözlenmiştir. Aşkın biraz da gizem olduğunu, karşılıklı olarak gizemlerin keşfedilmesinin aşkta sürekliliği sağladığına eminim.
Ortak ilgi konularına sahip olmak, ilişkiyi eğlenceli ve paylaşılır hale getirir. Ama ayrı ilgilerin sürdürülmemesi durumunda bir sıradanlık ve yavanlığın oluşacağı da unutulmamalıdır. Bir ilişkinin taraflarının her biri, kendi yaşamını zenginleştirmek için kendine emek vermeyi asla akıldan çıkarmamalıdır. Çünkü ayrı ve yeni ilgiler, yeni yaşam zenginlikleri getirir. İlerleyen zamanda bunların paylaşılması ilişkiyi zenginleştirir.
Bir ilişkiyi tekdüze hale getirmenin iki garantili yolu vardır. Bunlardan birincisi tarafların kendilerini sıradanlığa bırakıvermesidir. Böylece bireyler yaşamlarında sıra dışı bir gelişmenin oluşmasına izin vermeksizin adeta bir “tahliye beklentisi” içine girerler. Bu da sonun başlangıcıdır.
Bir ilişkiyi tekdüze hale getirmek için ikinci yol, olağandışılığa izin vermemek için aşırı denetimli ve gergin olmaktır. Bu modelde bireyler sadece dışımızdaki faktörlere göre yaşarlar. “Ayıp olmasın”, “Sonra ne derler” gibi çevreyi aşırı dikkate alan tavır ve davranışlar, bir aşk ilişkisinin yavan hale getirmek için “ideal” bir yoldur.
Aşk, bir avuç kum gibidir. Kaybetmemek için sıktıkça elinden daha çok kayar gider. Sıkmadığında ise tek tek taneleri rüzgâr savurur. Onu koruyup kollamanın, geliştirmenin sağlıklı yolları için emek vermek gerekir.