Korkularımız
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Bir yerel radyoda program yaptığım yıllarda yaşadığım önemsiz görünen ve düşünülesi bir olayı anlatmak istiyorum. Bir yaşlılar evine yardım etmek için çalışan iki genç hanımla tanışmıştım. Çalışmalarını tanıtabilmeleri ve destek talebinde bulunabilmeleri için programıma konuk olarak davet ettim. Bu iki genç heyecanlı insana yardımcı olmak yanında kendilerinin radyo programıma da renk katacaklarını düşünmüştüm.
Doğrusu; program benim için tam bir hayal kırıklığı oldu. Genç arkadaşlar daha yayın odasına adım atar atmaz sanki bir suskunluk şokuna girdiler. Tüm uğraşlarıma rağmen program boyunca ağızlarından “evet” ya da “hayır”dan başka söz alamadım.
Eminim; bu konuşmayı radyonun konuk salonunda veya bir kafede yapsaydık çok canlı ve hareketli olurdu. Bu genç insanlar (sanırım) kendilerini toplum önünde ifade etmenin korkusu içine sürüklenmişlerdi. Çünkü yayın öncesi görüşmelerimizde bana kolaylıkla anlattıklarını, yayında aktarmayı becermediler. Susup kaldılar. Normal yaşamlarında kolaylıkla gerçekleştirdikleri iletişimi, radyo mikrofonunda başarmakta zorlandılar. Belki de görünmeyen bir kitlenin karşısında olmak korkutmuştu onları.
Bazen derslerimde öğrencilerin sunuş yapmalarını istiyorum. Çünkü derslerinde ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar bildiklerini aktaramadıktan sonra yararı yok. Sizin kendinizi nasıl hissettiğiniz kadar topluma nasıl yansıdığınız (bir başka deyişle kendinizi ifade edebilmeniz de) önemli. Karmaşık bir ilişkiler sisteminde yaşıyoruz; doğru anlaşılabilmek için kendimizi ifade edebilmeliyiz. Bu nedenle de toplum karşısında var olma korkumuzu yenmemiz gerekir.
Başarılı olmak için rahatsız olmayı göze almak bir önkoşul. Toplum karşısında ifade zorluğunu aşmak için de emek vermek, başarmayı denemek gerekir. Kendimizi anlatmayı denemekten kaçınmak, kişinin korkularına yenik düşmesi demektir.
Ne zaman korkular nedeniyle kaçmayı aklıma getirsem ünlü hatip Çiçero’yu hatırlarım. Konuşma engelli olan Çiçero, ağzına çakıl taşları doldurup deniz kenarında kendi kendine söylev vererek döneminin en ünlü hatiplerinden birisi olmuş diye hikâye edilir.
Herkesin değişik türde ve farklı ağırlıkta korkuları vardır. Bir insanı çok korkutan bir unsur, bir başkası için o denli önemli olmayabilir. Korku yaratan unsurlar karşısında korku eşiklerimiz de farklıdır. Örneğin deprem olasılığı fikri karşısında şoka girenlerimiz olduğu gibi bu doğal afeti daha olağan karşılayanlarımız da vardır.
Korku, bedenimizin ve aklımızın bir güvenlik önlemidir. Abartmadığımız sürece kimi korkularımız dikkatli olmamızı, doğru önlemleri doğru zamanda almamızı sağlar. Ama bilinçli seçimlerimizin, daima korkularımızın önünde olmasına özen göstermemiz gerekir. Korkularımızın bizi bilinçsizliğe sürüklemesine, yaşamımızın yönetimini ele geçirmesine izin vermemeliyiz.
Bir zamanlar beyaz renkli bir muhabbet kuşum vardı. Bazen odanın içinde dolaşması, oda kanat çırparak bir anlamda spor yapması için kafesinden dışarı çıkarırdım. Bir süre sonra yakalamak için kovaladığımızda korkusundan kafesine kaçardı. Korku ve endişe duymak, kendimize ait güven alanının dışına çıktığımızı hissetmektir. Çoğu zaman korkulardan kurtulmak için alıştıklarımıza sığınırız. Alışkanlıklarla yönetilmek kolay gelir bize. Korkunun önüne bilinci, akılcı seçimleri koymak zordur. Ama insan olmanın gereği de budur.