Eskiden İşler Kolaymış
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi - Ana Sayfa
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
LinkedIn’de izle
Eskiden işlerin, mesleklerin, ürünlerin ve hizmetlerin sürekliği vardı. Berberin yanında çırak olup kalfalığa ve ustalığa terfi ederek ve kendi işyerinizi açarak yaşamınızı kazanabiliyordunuz. Mahalle bakkallığı, saat tamirciliği ya da terzilik de böyleydi. Sürekli yeni bir şeyler bulmanız, geliştirmeniz gerekmiyordu. Rekabet bu denli sert değildi; hammadde olarak ne bulup bulamayacağınız belliydi. Toplumu veya yaşam çevresini etkileyen büyük afetleri saymazsanız daha yavaş ama daha istikrarlı ve daha güven veren bir iş dünyası vardı. Sonra iletişim, ulaşım ve ticaret gelişti. Rakipler arttı. Üretim teknolojik olarak kolaylaştı. Ürün kopyalama imkânları arttı. Müşteriler daha bilgili ve seçici hale geldi. Biteviye yeni şeyler düşünmemiz gerekmeye başladı. Bilişim, iletişim, İnternet, ar-ge, ür-ge, inovasyon ve tasarım gibi kavramlar günlük yaşantımızın sıradan unsurlarına dönüştü. Artık daha fazla düşünmemiz gerekiyor. Daha hızlı, çevik ve akıllı olmak zorundayız.
Düşünme Becerisi
Bugün geçmişe oranla farklı bir dünyada yaşıyoruz. Eğer firmamızın piyasa liderliğini, pazar payını, kalıcılığını, sürdürülebilirliğini veya değer yaratma yeteneğini kaybetmesini istemiyorsak inovasyonu iş yaşamımızın ayrılmaz bir unsuru haline getirmemiz gerekiyor.
Yeni bir şey bulmak anlamına gelen yaratıcılık veya mevcut olanda katma değerli olan bir yenilik yaratmak anlamına gelen inovasyon – her ikisi de daha nitelikli düşünme yöntemleri, teknikleri ve araçlarını zorunlu kılıyor. Düşünme becerilerimizi geliştirmeliyiz. O zaman karşımızda “Sürekliliği olan, güçlendirilmiş düşünce nedir? Nasıl gerçekleştirilir?” gibi sorular var demektir.
Soruna Yaklaşım
Kendi yaşamınızı, iş dünyasında karşılaştığınız durumları göz önüne getirin. Bir sorunla karşılaştığımızda yaptığımız ilk şey, konuya ‘nokta sorun’ halinde bakmaya çalışmaktır. Onun başka unsurlarla bağlantısı olabileceğini dikkate almadan sorunu gidermeye çalışırız. Bu bakışın ana fikri, görünen sorunu görünmez hale getirmektir. Buna kısaca ‘sorunu gidermek’ diyebiliriz.
Hâlbuki karşılaştığımız sorunun muhtemelen başka ilişkileri ve bağlantıları vardır. Sonuç olarak ortaya çıkmış bir görünür sorun olabilir. Örneğin pantolon üreten bir atölye düşünün. Çok sayıda hatalı ürün ortaya çıkıyorsa ilk akla gelen, hatalı ürünleri ayıklamak ve düzeltmek üzere bir son kontrol birimi ve onarım birimi kurulmasıdır. Böylece hatalı ürünler satışa sunulmayacaktır.
Pantolon atölyesindeki değer zinciri incelendiğinde; satın alınan hammaddenin hatalı olduğu, kumaş kesim ya da dikiş bölümlerinden kaynaklanan hataların bulunduğu görülebilir. Bu noktalardaki yanlışların düzeltilmesi (yani hata kaynaklarının ortadan kaldırılması) ürünlerin son noktaya kaliteli olarak gelmeleri sonucunu doğuracaktır. Bu örnekle özetlenen yaklaşıma ‘hatayı gidermek’ yerine ‘hatanın kaynaklarını ortadan kaldırmak’ denir. Aynı şekilde daha kapsamlı çalışmalarla (henüz bir sorun oluşmamış olsa bile) muhtemel hata kaynakları da yok edilebilir.
Böyle bir düşünce sistemi, bir probleme ‘nokta sorun’ olarak yaklaşmamamız gerektiğini söyler. Sorunu büyük bir sistemin bir parçası olarak görmek gerekir. Bir sistem unsurlardan ve onların arasındaki ilişkilerden oluşur. Bağlantılar nedeniyle bir unsurdaki sorun yaratma potansiyeli sistemin diğer noktalarına yayılma özelliği gösterir. Sorunu bu bütünsellik içinde görmek ve çözüm için ihtiyaç duyulan kapsamlı öngörüyle yola çıkmak aynı zamanda sistemi daha iyi öğrenmeyi de beraberinde getirecektir. Böyle gelecekteki sorunlar, iyileştirmeler ve geliştirmeler için bir görüş elde edilmiş olacaktır.