Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
2005 gibi bir yılda Bulgaristan’a gittiğimde; terk edilmiş, çalışmayan fabrikalar görmüştüm. Uzaktan bakıldığında; blok halinde yapılmış bazı apartmanlar da eski ve bakımsız halleriyle yalnızlığa terk edilmiş gibi görünüyorlardı. Muhtemelen bazılarında insanların yaşadığı bu binalarda canlılığı uzaktan tespit etmek mümkün olmuyordu.
Antik bir sit alanına –örneğin Frigya’ya– gittiğimde; gördüğüm uygarlık kalıntılarını görmekten haz alıyorum. Muhtemelen iki üç bin yıllık bir geçmişe tanık olmaktan dolayı… Ama o ülkedeki gibi terk edilmiş yapıları görmek, adeta eski ve derin psikolojik yaraların farkına varmak gibi oluyor. Sanırım; zihnime ve duygularıma uzak olanla yakın olan arasında bir duygusal farklılık oluşuyor.
Silmek için ne denli uğraş versek de; her birimizin hatırlamayı arzu etmediği olaylar, kalp kırgınlıkları var. Çoğu zaman bu derinlerdeki acı, beklemediğimiz bir zafiyet anında bir kâbus gibi üstümüze çullanıyor. Hele geçmişin acıları, bugünün zorluk ve engelleri ile birleşince ruhen ve bedenen kaldırılması ağır bir yük haline dönüşebiliyor.
İki Japon yazar Nogao ve Saito, iç dünyamızın derinliklerine inen bir merdivenden söz ediyorlar. Aslında bu, bir benzetme. Karanlık dünyaya doğru yol alan bu merdivenin her basamağı, acılı bir olaya ya da hatıraya işaret ediyor. Merdiveninde daha az basamak olan bir kişi, büyük bir olasılıkla kendi geçmişinden daha az etkilenecektir. Ama derinlere inen merdivende basamak sayısı arttıkça, geçmişin üzerimizdeki baskısı ve yarattığı acılı durum da o denli fazla olacaktır. En azından; böyle olma ihtimali yükselecektir.
Sokakta yürürken bir çağrı sesi duyduğumuzda –bizimle ilgili olsun ya da olmasın– başımızı ya da yönümüzü çevirerek tepki veririz. İnsanın başından geçenlere ilişkin olayların izlerini anılar da böyledir. Uyanık haldeyken ya da gece uyurken, merdivenin basamaklarına ilişkin anılar, çağrı sesleri üretirler. Bu ses, bazen bir ağlama, kimi zaman bir kahkaha ya da bir azarlama belirtisidir. Bu sesin şiddeti ve tonu, bize o olayın nasıl yaşandığını ve bizde nasıl izler bıraktığını ifade eder.
Yürürken bir ses duyduğumuzda; bir şekilde buna bir cevap veririz. Eğer müdahale etmemiz gereken bir durum varsa, buna ilişkin bir tepki veririz. Kimi zaman kayıtsız kalır ve yolumuza devam ederiz ya da zihnimizde olayla ilgili bir yorum yaparız.
Başımızdan geçen bir olayı temsil eden her merdiven basamağına ilişkin tepkimiz, geçmişte bu olayla nasıl baş ettiğimizin ifadesidir. Söz konusu olay, başımızdan geçtiğinde o anda ona bir tepki verdik. İçimizin derinliklerine inen merdivenin ilgili basamağına bir kez daha bastığımızda; hem o olayı hem de o olaya karşı verdiğimiz tepkiyi yeniden değerlendirmiş oluyoruz. Kimi zaman içimizi acıtan; o olaydan daha çok, ona verdiğimiz ama şimdi onaylamadığımız tepki olabiliyor. Bizi huzursuz edenin, yaşanmış olay kadar o olaya verdiğimiz ya da veremediğimiz tepki olması da şiddetle muhtemel.
Bu içsel acılardan –hesaplaşmalardan– kurtulmak ve rahatlamak için merdiveni aydınlığa çıkarmak lazım. Gün ışığında her basamağın, geri dönülmez biçimde hesabını vermek ve bununla daha fazla uğraşmamak gerekli. Geçmişin verilmemiş hesaplarına kayıtsız kalmak ya da onları görmezden gelmek, yüksek tansiyon ya da ateş gibi bedenimizi için için yiyip bitiriyor. Kendimizi yok etmenin anlamı yok. Üzerine gidip hesabı kesmek lazım…