Gürcan Banger
Dram hatta trajedi türündeki bazı eski Türk filmlerini hatırlayın lütfen. Kız istemediği bir durumda kalır. Ya şirketin cici beyi kıza sarkıntılık eder ya bir başka tecavüzcü kızı istemediği halde öpmeye kalkar ya da sadece tesadüfen “kız bir başka erkeğe yüz veriyor” türünde görüntü oluşmuştur. Hangisi olursa olsun erkek, sorup soruşturmadan arkasını döner gider. Kız ne kadar erkeğin adını arkasından haykırıp durumu anlatmaya çalışsa da nafile: “Nayır, n’olamazzz”.
İçimizden “Yahu adam, bir sor soruştur bakalım. Ne olmuş ne bitmiş. Belki de kız haklıdır” desek de filmin has oğlanı bizi dinlemeden terk edip gider. Hatta bazen ailenin minicik yavrusunu da alır ve yıllar yılı annesine göstermez. Velhasıl olaylar böyle yürür gider.
Gerçek yaşam
Ucuz bir filmde bu durumu fark edip hatalı davranan kişiyi eleştirebiliyoruz. Hatta bazen izlediğimiz görüntülerin bir film olduğunu unutarak. Ama gerçek yaşamda davranışlarımızın (öz olarak) filmdekinden farklı olduğunu söyleyebilir miyiz?
İlişkimizde bir sorun (örneğin bir çatışma) yaşandığında genelde karşımızdaki insanı sorumlu tutarız. Sorunun kaynağını, yaşanan çatışmanın sorumlusunun kendimiz olabileceğini asla düşünmeyiz. Genelde karşımızdaki insanı suçlamak alışkanlık haline gelmiştir. Kolaydır bunu yapmak çünkü.
Hata yaptığını düşündüğümüz insanın dönüp özür dilemesini bekleriz. Hatta bunu abartarak yaparsak zaman zaman “sadistçe” bir tat aldığımız bile söylenebilir.
Muhtemelen karşımızdaki insan da bizim yaptığımız gibi davranmaktadır. Böylece çok mutlu sürebilecek bir ilişki, özensizlikten ve anlayışsızlıktan zedelenmeye başlar. Bu olay, birkaç kez tekrarlandığında ise ruhen sona erer.
Öncelikle karşımızdaki insanı hatalı bulurken bunu hangi olay veya gerekçeye dayandırdığımız konusunda emin olmalıyız. Bu, hatırlanması gereken önemli bir noktadır.
Karşımızdaki insanın yaşanan olayı (çatışmayı) nasıl algıladığı konusunu sağduyu ve tarafsızlıkla ele almalıyız. Burada kendimiz karşımızdaki insanın yerine koyabilmek (kısaca empati) önemlidir. Empatik olmayı beceremediğimiz durumda ilişkimiz sürekli tehdit altında demektir.
Sizin ve karşı tarafın haklı olmanızı gerektiren kanıtlar, olgular nelerdir? Bunları tartabilmek, ölçebilmek gerekir. Bu tartı sonucu, düzeltme yolunda ilk adımı kimin atması konusunda ciddi ipuçları verecektir.
Aslına bakarsanız bir çatışmanın çözümünde kimin haklı kimin haksız olduğunun da fazlaca önemi yok. Eğer açık biçimde sürekli bir taraf hata yapıyor ve sürekli özür dilemek zorunda kalmıyorsa çözüm için ilk adımı atan, kendi duygusal geleceği için bir adım atmış olur.
Duygusal bir ilişki, bir yarış değildir. Paylaşılan değerler topluluğudur. Duygular fazlaca ölçmeye, biçmeye gelmez. İrdeleneceğine yaşansa daha doğru olur.