Doğum Günü, Değişim Eşiği

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Doğum Günü, Değişim Eşiği

Gürcan Banger

Bir arkadaşım şöyle dedi: “Bugün doğum günüm. Bu günü kendime armağan ettim.” Doğrusu; ilginç bir sözdü. Kendisini tanıdığımı bir yana bırakıp onu bu şekilde düşünmeye sevk nedenin ne olduğunu kavramaya çalıştım. Bugüne kadar doğum gününün keyfini doyasıya içine sindirememek olabilir miydi? Yoksa kendi yaşamında ‘pek çok şeyi değiştirecek’ bir dönüm noktası mı yakalamak istiyordu? Belki de ‘feda ettiğini’ düşündüğü yaşamına ilişkin değerleri ve anlamları değiştirmek istiyordu. Kesin olan şu ki; yaşamının geldiği noktasına bir değişim işareti koyma niyetindeydi; doğum gününü kendine armağan etmek de bu işin ritüeli (kutlama töreni) gibi duruyordu.

Çaydanlıktaki su, altında yanan ateşten dolayı belli bir hızda ısınır. Suyun sıcaklığı arttığı halde bir süre için suyun halinde değişiklik görmeyiz. Öyle bir an gelir ki; su, buhar olmaya başlar. Bu anda çaydanlıktaki su yeterince enerji almış ve onun için değişim zamanı gelmiştir. İnsanın yaşamında da böyle eşikler var. Suyun ısı enerjisini biriktirdiği gibi, adım adım yaşam deneyimi biriktiriyoruz. Eşiğe vardığımızda; ya kendimiz değişim için bilinçli bir karar alıyoruz ya da biriken enerji (deneyim) bizi değişim uçurumuna ittiriveriyor.

Sorunlarımız, bunlara ilişkin şikâyetlerimiz var. Kimi zaman sessizliğe bürünerek, bazen ise konularımızı sesli olarak dile getiriyoruz. Eğer sorunlarımızı (ya da önemli bir problemimizi) bir kriz durumu olarak tespit edersek; çoğu zaman şikâyetler, değişimi erteleyip krizi yumuşatan etki yapıyor.

Pek çoğumuz, yaşamımızdaki olumsuzlukları basit anlamda kader olarak anlayıp düzeltmek için çaba göstermeyi akıl etmeyiz. Hâlbuki isteklerimiz ve özlemlerimiz önemlidir ama en az o kadar da emek vermek gereklidir. “Ben sevgi dolu bir insanım ama sevenim yok” diye yakınırız. Kendimizin sevgi ifade modelimizi gözden geçirmek aklımıza gelmez.

“Ben yetenekli bir insanım ama değerlendirebileceğim fırsatlar ve şanslar yok” diye sızlanırız. Ama yetenek ve becerilerimizi değerlendirebilecek fırsatlar yaratmak için gerekli araştırma çabasını göstermeyiz. “Onların parası çok; ama ben meteliğe kurşun atıyorum” diye dertleniriz. Ama güzel bir yaşam için gerekli parayı elde edecek girişimlerde bulunmaktan korkarız. Kazancın kaynağının akılla donatılmış risk ve girişimcilik olduğunu aklımıza bile getirmeyiz.

“Ben zavallı bir insanım; hep veriyorum ama karşılığında bir şey alamıyorum” diye fedakârlık adına hayıflanırız. Ama yaptığımızın ‘fedakârlık mı yoksa kendimizi harcamak mı’ olduğunu düşünmeyiz bile. Kendi karanlığımıza düşüp yaşamsal ilişkilerimizde neleri yanlış yaptığımızı sorgulamayız. Çoğu zaman ruh halimizi iyileştirmek için yardım almayı istemek, bu yönlü çaba göstermek zor gelir.

“Şu zaman şu fırsatı değerlendirseydim şimdi çok daha iyi mevkilerde olacaktım” diye başımızı duvarlara vururuz. Ama bu karamsarlığın önümüzdeki yeni fırsatları ve şansları görmemize engel olduğunu fark etmeyiz. Yaşamın bir ayna olduğunu, onun önünde nasıl durursan bunu sana yansıttığını doğru biçimde kavramayız.

“Gücümü yitirdim, elimden bir şey gelmiyor” diye kendimizi tembelliğin kollarına teslim ederiz. Ama bizden çok daha olumsuz koşullarda başarılı olan insanların bulunduğunu göremeyiz. Yaşamın en ağır koşullar da bile devam ettiğini fark etmeyiz. Yaşamın bizzat kendisinin bir şans olduğunu göremeyiz. Çoğu zaman kolay başarı elde etmiş olanlar, gayretimizi ve azmimizi kırıcı etki yapar.

Yaşamda başarının birinci adımı, iyi niyetli ve olumlu olmayı becerebilmektir. Önce geleceğe iyi niyetle, ümitle ve sevinçle bakabilmeyi becermemiz gerekir. Yaşama gülümsediğimizde yaşam da bize gülümseyecek; fırsatları görmemizi ve şansları yakalamamızı sağlayacaktır. Her birimizin değişim için bizi sıçratacak bir eşiğe ihtiyacı var. Bazen bir doğum gününü kendimize armağan ederek o eşiğe vardığımızı dünyaya ilan ediyoruz. Kutlu olsun.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Değişim, İnsan, Kişisel gelişim kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>