Ayrımcılık ve Toplumsal Cinsiyet

Ayrımcılık ve Toplumsal Cinsiyet

Gürcan Banger

Bir siyasal söylem, ideoloji veya kişi hakkında yargı oluşturmak istediğiniz zaman onun ayrımcılık karşısında duruşuna bakın. Cinsel, kültürel, etnik veya inanç temelli ayrımcılığa dair ipuçları aldığınızda, bilin ki o öğreti ya da kişi asla demokrat, özgürlükçü veya ilerici olamaz. Özellikle cinsiyet karşısındaki konumlanma ve düşünsel savunu bu konuda turnusol kâğıdı görevi gören en açık ayırt edicilerden birincisidir. Günümüzde siyasal, düşünsel, hatta duygusal alanda yer almak isteyen her söylemin, mevcut cinsiyet temelli eşitsizlik uçurumunun nasıl kapatılacağı konusunda söyleyecekleri olmalıdır.

Sosyal kültürümüzün ve eğitim sistemimizin bir sonucu olarak sayılan ve yasak edilen cinsiyet kavramını, yakın zamanda kadar açıklıkla konuşamadığımızdan ne olduğu konusunda emin değiliz. Son çeyrek yüzyılda bazı zihinsel ve kültürel değişimler yaşasak da; esas itibarıyla değişen fazla bir şey yok. Sayıları giderek artan ya da medyanın bize ancak ulaştırmayı başardığı kadına yönelik öldürme, taciz, baskı uygulama veya ikinci sınıf sayma olayları gelişmelerin hiç de olumlu olmadığını gösteriyor.

Toplumsal Cinsiyet

Cinsiyet, bir insanın kadın veya erkek olarak farklılık göstermesini ifade eder. Ama burada söz edilen farklılığın, özellikle genetik-kalıtsal, fizyolojik-bedensel ve biyolojik özelliklerden kaynaklandığı vurgulamalıyım. İnsan bedeniyle ilgili olan bu özellikler manzumesi bir ‘farklılık’ yaratmakla birlikte, bunu kadın ve erkek arasında bir ‘eşitsizlik’ olarak yorumlamamak gerekir. Bu anlamda kullanılan kadın ve erkek farklılığı, sözcük olarak “cinsiyet” veya “seks” sözcüğü ile ifade edilir. Toplumsal cinsiyet ise kadın ve erkeğin sosyal açıdan belirlenen rol, statü ve sorumluluklarını anlatır. Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeğin içinde yaşadıkları toplumda kendilerinden beklenenlere işaret eder. Bir başka deyişle; toplum, kadınların kadın, erkeklerin erkek gibi davranmasını bekler; bu davranış modeli de “toplumsal cinsiyet” ile kavramsallaştırılır. Cinsiyetimizi biz seçmiyoruz; toplumsal cinsiyetimizi ise içinde yaşadığımız sosyal kültür bize ‘öğretiyor.’

Toplumsal cinsiyet, sivil toplum alanında üretilmiş bir yaklaşım. Geleneksel siyaset, bu yenilikçi ve açılımcı kavramın hâlâ farkında değil. Eğer önümüzde bir yeni siyaset seçeneği varsa; bunun ana unsurlarından birisi “toplumsal cinsiyet (toplumsal cinsiyette eşitlik)” olmalı. Eşit fırsat ve eşit başlangıç fırsatlarını kullanma, gerekli kaynakların ayrılması ve hizmetlere erişmede ayrımcılık yapılmaması olarak özetleyebileceğimiz toplumsal cinsiyette eşitlik, önümüzdeki dönemin giderek yakıcılığı yükselen gündem maddelerinden birisi olacak. Olmalı.

Toplumsal cinsiyet, toplumda ayrımcılık ve eşitsizliğin yer aldığı en önemli alanlardan birisi. Ama önemli olduğu kadar toplumumuz açısından kavranması pek kolay olmayan bir konu. Hatta bu saptamayı, erkek kültürünün egemen olduğu tüm toplumlar için genişletebiliriz. Toplumsal cinsiyette eşitsizliğin zihinsel temeli, toplumdaki her bireyin insan olarak algılanmak yerine sosyal olarak kadın ve erkek şeklinde tasnif edilmesinden kaynaklanıyor.

Ayrımcılık Günlük Yaşamın İçinde Var

Eğer bir oğlan ve bir kız çocuğun varsa; bayramda erkeğe yeni bir giysi alırken, “Kız, mevcut elbisesi ile idare etsin” diyorsan toplumsal cinsiyet ayrımcılığı yapıyorsun, demektir. Toplumun yapı taşlarından birisi olan aile, toplumsal cinsiyette eşitsizlik örneklerinin en fazla görüldüğü topluluktur. Genelde bu eşitsizliğin olumsuzluklarını en fazla yaşayanların başında kadınlar ve başta kızlar olmak üzere çocuklar gelir.

Eğer bir iş yerinde çalışan bir kadın, sadece kadın olduğu için terfi edemiyorsa o iş yerinde toplumsal cinsiyet anlamında eşitsizlik var demektir. Erkek çocuklarına eğitim yolu açıkken, kız çocuklarının okumasına izin verilmiyorsa o ailede toplumsal cinsiyet anlamında ayrımcılık ve dolayısıyla eşitsizlik mevcuttur. Eğer bir sivil toplum kuruluşunda yönetimler daima sadece erkeklerden oluşuyorsa, o örgütte tam anlamıyla demokrasi işlemiyordur; ancak toplum cinsiyet eşitsizliğinin varlığından söz edebiliriz. Eğer bir siyasal partinin seçim listesinin ilk sıraları erkeklere ayrılırken, kadın adaylar ancak ‘bulunsun’ diye son sıralara yerleştiriliyorsa –ki örneklerini en yakın seçimde bir kez daha göreceğiz; o parti, toplumsal cinsiyet anlamında ayrımcılık ve eşitsizlik yaratıyor demektir. Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı kişisel ve sosyal olarak karakterimize öylesine kodlanmış ki, çoğu zaman – aksini iddia ettiğimiz halde – bu ayrımcılığın farkında bile olmuyoruz.

Yaşamın katı gerçeğine baktığımızda; annelerle, eşlerle, kız çocuklarıyla, kız kardeşlerle ve kadın arkadaş ve yoldaşlarla ilgili güzel ve övücü sözler erkek egemen yalanlardan başka bir şey değil…

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Business philosopher. Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak çalışıyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net'te proje koordinatörüdür. Düzenli olarak bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete, dergi ve bloglar var.
Bu yazı Ayrımcılık, Erkek, Kadın, Sivil toplum - STK, Siyaset, Toplumsal cinsiyet kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir