Gürcan Banger
Mutluluk nedir? Herkes mutlu olmayı istiyor, ama bir soruşturma yapsak muhtemelen ortak bir tanımlamaya ulaşamayız. TDK Sözlüğü, mutluluk için “bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu” şeklinde bir tanım veriyor. Okuduğumuz ilk anda kendimizi tanımsızlıktan kurtulmuş gibi hissediyoruz. Tanımı biraz didiklediğimizde sorunların ortadan kalkmamış olduğunu görüyoruz. Örneğin özlem denen ‘şeyin’ herkese göre değişiyor olması kafamızdaki soru işaretlerinin sürmesine neden oluyor. Ama Sözlük’te verilen tanımı sorgulamak değil; ama tanımda yer alan “eksiksizlik”, “süreklilik”, “ulaşmak”, “kıvanç durumu” gibi kavram veya sözcükler aydınlanmamız açısından sanki daha fazla açıklanmaya ihtiyaç duyuyor. Bunlara herkese uyacak biçimde ve 2+2’nin 4 ettiği gibi tartışmasız bir çerçeve çizmek kolay görünmüyor.
Psikoloji ve Felsefe
Bir arkadaşınıza yeni yıl gibi yeni bir başlangıçta ne ümit ettiğini sorduğunuzda, alacağınız cevaplardan birisinin ‘mutluluk’ olması muhtemeldir. Özellikle sevgi yoksunluğu yaşayan insanlar için mutluluk ile sevgiyi eşlemek son derece kolaydır. Yoksulluk veya finansal zorluklar yaşayanlar için ise mutluluk daha iyi maddi şartlara ulaşmak olabilir. Sağlık sorunları yaşayan bir kişi iyi duruma ulaşmayı kendisi için mutluluk olarak tanımlayabilir. Yaşamı hazlar cinsinden tanımlayan bir başkası için ise mutluluk tüketim odaklı olabilir.
Bazı ‘bilgeler’, mutluluğu acılara ve yaşamın zorluklarına katlanarak ‘gerçeği’ aramak olarak tanımlar. Bu tür bir yaklaşım, mutluluğu yaşamın bir amacı olarak ele alır. Diğer yandan mutluluğun yaşam amacı olması için sığ olduğunu iddia eden psikologlarla da karşılaşıyoruz.
Bu çeşitlenmeyi dikkate alan psikologlar (en azından bunlardan bazıları), mutluluğu muğlak (anlaşılması güç, karışık, çapraşık) olarak niteliyor. “Mutlu olduğumda, kendimi iyi hissediyorum” ya da “İyi hissettiğimde mutlu oluyorum; kalanın önemi yok” diyerek işin kolayına kaçabilirsiniz. Ama mutluluğa bir bilim veya akademik disiplin kuralcılığında yaklaşırsanız, sağlam tanımlara ve ölçme yaklaşımlarına ihtiyacımız olacaktır.
Farklılıklar, Karşıtlıklar
Eğer bir kavram konusunda çok farklı yaklaşımlar varsa, bu kavramı çerçeveleyen düşünsel alanda çok sayıda karşıtlık olması olağan karşılanmalıdır. Üzerinde tam ve açık olarak anlaşılmamış kavramlar üzerinden kurulan bir kavramın sağlam ve paylaşılır olması beklenmez. Benzer nedenlerle mutluluk tanımları da birbirleriyle kıyaslandığında farklılıklar ve / veya karşıtlıklar sergilerler.
Özetlediğim sorunların bir kısmını, mutluluğu eylem düzeyine indirgediğimizde gözlemek daha kolaydır. Her çözüm yeni sorunlara gebedir. Bu bağlamda mutluluğu yakalamak için yapılan girişimlerin yeni zorluklara, sıkıntılara ve sorunlara yol açıyor olması şaşırtıcı değildir. Sanki mutluluk, onu yakalamak için verdiğimiz uğraşa orantılı biçimde bizden kaçıyor gibi görünür. (Ama gene de –insan olmanın bir ‘gereği’ olarak– onu kovalamaktan vazgeçmeyiz.)
Bir başka konu, mutluluğun kalıcı ve sürekli olmamasıdır. Onu yakalamak için ne denli çaba ve kaynak tüketsek de, ‘istediğimizi’ elde ettikten bir süre sonra ‘eski’ eksikli duruma geri döneriz.
Hafif romanlar, ucuz aşk filmleri, pembe diziler ve ünlülerin dışa yansıyan yaşam tarzları kendi kendimize mutluluk çıtasını yükseltmemizi sağlıyor olabilir mi?
Mutluluk arayışını abartmanın nedenlerinden birisi, içinde yaşadığımız kültürün bizi aşırı miktarda motive etmesidir. Hafif romanlar, ucuz aşk filmleri, pembe diziler ve ünlülerin dışa yansıyan yaşam tarzları kendi kendimize mutluluk çıtasını yükseltmemizi sağlıyor olabilir mi?