Gürcan Banger
Benlik; “bir kişinin öz varlığı, kişiliği, onu kendisi yapan şey, kendilik” olarak tanımlanır. Biraz daha karmaşık bir başka tanımlama ise “bir kişinin kendi algı, duygu ve düşünce deneyimi toplamından oluşan deneyiminin öznesi” şeklindedir. Benlik kavramı insanı konu alan bilim, disiplin ve öğretiler tarafından sıklıkla tartışma konusu yapılır. Örneğin psikoloji ve felsefenin önemli bir bölümü benlik temalı çalışmalardan oluşur.
Yaklaşımlar
Benlik konusundaki bir yaklaşımı şöyle bir örnekle sadeleştirebiliriz. Bir bilgisayarın yetenekleri içindeki merkezi işlem birimi (MİB) denilen yonganın özellikleri ile ilgilidir. Bu yonga belirli işlem türleri ve işlem hızı gerçekleştirecek biçimde üretilmiştir. Bilgisayarın beceri ve yeteneklerini çok büyük oranda bu içsel yonga tarafından belirlenir. Bilgisayar bu yonga ile işlemeye devam ettiği sürece aynı performansı sergiler.
Nasıl bir ekmek olacağımız önceden belirlenmiş olabilir mi? Yoksa her birey bir ‘büyük teknedeki hamurdan’ biraz alıp kendi ekmeğini kendisi mi yapacak?
Bir başka yaklaşım ise yukarıda verdiğim ikinci tanımda olduğu gibi benliği bir toplam olarak ele alıyor. Bu toplam ise duygular, düşünceler, deneyimler, arzular, anılar gibi yaşamsal unsurlardan oluşuyor. Bir birey olarak evrende bu toplamı yaşayan ve temsil eden bir özneyi ‘oynuyoruz’.
Bu ikinci görüşü açıklamak konusunda kimya bilimi bize yardımcı olabilir. Örneğin hidrojen ve oksijen gibi farklı özelliklere sahip iki ayrı element uygun biçimde bir araya geldiğinde, her ikisinden de farklı özellikler sergileyen suyu oluşturuyor. İnsanlar da benzer olayların içinde ve benzeyen duygular yaşasalar da, sonuçta farklı özneler meydana getiriyor. Basit olarak söylersek; dünyada –geçmişte ya da bugün– kaç tane insan varsa, aynı sayıda farklı benlik (özne) var demektir. Her birey yaşadığı deneyimlere –mümkün olan tüm benzerliklere rağmen– farklı bir özne oluşturacak biçimde mayalıyor ve pişiriyor.
Her bireyin, benzerliklere rağmen farklı özneler oluşturması insan bilimleri açısından önemli bir sonucu var. Kişiye fiziksel, duygusal veya düşünsel olarak uygulanan iyileştirme, değiştirme ve geliştirme programları büyük oranda ‘ortalama’ olanı hedef alıyor. Her öznenin öz olarak farklılığını gözden kaçırıyor. Eğer benlikte esas olan farklılıklarsa, başta kişisel gelişim programları olarak tüm değişim-gelişim yaklaşımların kişinin farklılığını özenle dikkate alması gerekir.
Nasıl bir ekmek olacağımız önceden belirlenmiş olabilir mi? Yoksa her birey bir ‘büyük teknedeki hamurdan’ biraz alıp kendi ekmeğini kendisi mi yapacak? Bu yaklaşımlardan sadece birini ezbere almak doğru değil gibi… Sanki bir başlangıç durumu ile yola çıkıp daha sonra –denetimimizde olan ve olmayan şartlar altında– kendi seçimlerimiz ile kendimizi oluşturuyoruz.
Bir de değişim konusu var. Uzak ve yakın çevremizdeki sayısız faktörün etkisi altında fiziksel, duygusal veya düşünsel olarak değişmeden kalabilmek mümkün değil. Buna karşılık özellikle benliğin bir parçası olan ‘düşünsel kalıbın’ değişimine direnenlere de sıklıkla tanık oluyoruz. Hâlbuki “değişmeden kaldığını iddia eden kişinin ‘sadık olduğu’ kendisi değil, yanlış benlik düşüncesidir”. Ne dersiniz?