Gürcan Banger
Hepsi, şu Freud yüzünden… Başımıza bilinçaltı, bastırılmışlık, doyurulmamış cinsel istekler gibi ‘karabasanları’ sarmasaydı, ne güzel kendi ‘sapıklıklarımızla’ (ama en önemlisi farkına bile varmadan) yaşayıp gidiyor olacaktık. Bunları öğrenmemizi sağlayarak ciddi bir ‘kabahat (!)’ işlediğinin ayırtına varamadan öldü gitti garibim.
Bilinen adı ile Sigmund Freud, 1856-1939 yılları arasında yaşamış Avusturyalı bir nörologtur. Psikiyatri bilimine en önemli katkıları yapan bilim adamlarından birisidir. Ruhsal sorunların kaynağını, kişilerin bastırdıkları ve bilinçaltına ittikleri sorunlarda olduğunu öne sürdü; özellikle cinselliğin bu kapsamdaki önemi üzerine vurgular yaptı. Teorileri, takipçileri tarafından bazı değişikliklere uğratılsa da, ruhbilim dalının ana eksen özelliğindeki isimlerinden birisi olmaya devam etmektedir. Günlük yaşama dikkatle eğildiğimizde; bastırılmış cinsel dürtülerin yaşamımızda nice değişik türlerde ortaya çıkıverdiğini hayretle görerek Freud’a hak veriyoruz.
Nereden geldim bu konuya? Şehvetin sevgiyi yok etmesi üzerine bir şeyler yazmak istiyordum. Bu konuyu kurgulamaya çalışırken, bu sıralar yaygın basında gündem oluşturacak biçimde tartışılan bir ‘yazı’ gözüme çarptı. Kendince İslamî yaşam temayülleri olan bir erkek yazar, yayın yaşamına yeni başlayan bir dergide “Tesettürlü kadın g-string giyer mi?” şeklinde bir soruyu kalem almış. İyi bilindiğine eminim ama konuyu eksik bırakmamak için g-string’in “giysi üzerinden çamaşır izlerinin belli olmaması amacıyla arka kısmı ip şeklinde tasarlanmış kadın donu” olduğunu belirteyim. (Yazarın ismini ve dergisini belirtmiyorum. Çünkü birtakım sivri isimli yazı veya kitaplarla ün kazanma yolunda olan kalemşor sayısında ciddi bir artış oldu. Böyle bir ‘ahlâksız’ reklâm kampanyasına bir katkı da ben yapmak istemem.)
Kendince İslamî tavırlı bu erkek yazar, aşağı yukarı şunları söylüyor: “Bu modelin özelliği, kadının haz noktalarına baskı uygulayarak sürekli uyarılmasını sağlaması. G-string, onu kullanan kadına gün boyu her ortamda seksi düşündürmekte ve sekse hazır tutmaktadır.”
Tabii ki; burada yazara sorulacak ilk soru, bu uzmanlığı nasıl edindiğidir. Gerçi kendisi bu konuda bir araştırma yaptığını söylüyor ama sanırım bu sözler, yaptığı hatadan kendini kurtarma gayretinden başka bir şey değil. Yazarın yazıdaki ikinci (gizli) vurgusu ise kadın cinselliğinin lanetlenmesi fikri… Kadının sürekli olarak seks düşüneceği ifadesi ile kadın açısından cinselliğin düşünülmesinin bile yasaklanması ihtiyacını anlatıyor. Bu bağlamda g-string, feodal erkek egemenliğinin yasaklama ihtiyacının bir teşhiri oluyor.
Diğer yandan; bu erkek yazarın bakış açısında şöyle kolaycı ilişkilendirmeler de var. G-string kullanan bir kadının, yasak ilişkiler içinde olabileceği ve bunun g-string’in yapısından kaynaklandığı düşüncesi ima ediliyor. Demek ki; (bu erkek yazara göre) kadının sadakati, ahlâken sağlamlığı, dürüstlüğü ve karşı cinsi algılaması, bir donun yapacağı ‘baskıya’ karşı koyamayacağı kadar sıradanmış!… Bu tartışma, İslamî bir görüntü arkasına gizlenerek toplumsal cinsiyet konusunda olabilecek gelişmeleri, kadının özgürlüğünü ve iki cinsin birlikte barış – huzur – adalet içinde birlikte yaşama fikrini geçmiş çağ uygulamalarına geri döndürme çabasıdır. Özetle; kadının ahlâkı ve cinselliği, zaten giyimin altında görünmeyecek olan bir küçük dona bağlanabilecek kadar basit değildir.
Olayın özüne bakalım. Dünya ekonomik sistemi, sadece mal ve hizmetleri yeniden üretmez; bir yandan da yeni ihtiyaçlar üretir. Kadın iç çamaşırı sektörü de bunun dışında kalamaz. Bugünün iş dünyasının özü, her anlamda insanların daha çok tüketmesidir. Daha çok tüketim için de insanlara yeni yaşam biçimleri teklif eder. Olayın bir yanı budur.
Diğer yanı ise İslam’ı radikal bir formatta anlamak isteyenlerin, kapitalist sistemin bu tüketim zorlamaları karşısında bir duruş sergilemek istemeleridir. Ama ne yazık ki; bu erkek yazarın yaptığı gibi bazen mücadele biçimi, erkek hegemonyası ve sapkınlıkları haline dönüşmektedir. Dünyayı aynılaştıran ve sevimsizleştiren küresel kültür ile mücadele, kadını bir ‘fahişe’ rolüne soyundurarak yapılamaz. Hele ki; insanların inançlarını bu amaçla kullanmanın bir açıklaması hiç olamaz. Gerçek düşmanı, donu, ahlâkı ve kadını birbirine karıştırmayalım lütfen.