Çakallar ve Aslanlar
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sık Kullanılanlara Ekle
Mevlana’ya bağlanarak anlatılan bir hikâye vardır. Yaşamı süresince onu müzik ve ona bağlı din dışı etkinlikler ile ilgilenmekten dolayı eleştirirler. Çevresindeki insanlar onun bu eleştirilere karşı savunmasını merak ederler. Ama o, bu eleştirilere fazla cevap verme eğilimi içinde olmamıştır. Eserlerindeki eleştiriler ise çoğu zaman ima yolu ile gerçekleşir.
Bir keresinde şöyle bir açıklama yaptığı söylenir. Der ki Mevlana: “Aslanlar, yeni bir şeyler yapma uğraşı içinde olanlardır. Her zaman çakallar, aslan oldukları iddiasında olmuşlardır. Ama zaman, aslanla çakalın doğru biçimde ayırt edilebilmesini sağlar.”
Ve şöyle devam eder: “…’Bir zamanlar bir aslan varmış’ diye başlayan çok hikâye vardır. Ama ‘bir zamanlar bir çakal varmış’ diye başlayan kaç tane hikâye hatırlıyorsunuz’…”
Bilge olma yolunda ilerleyen kendi farklılığını yaratmış kişiler, doğru bildikleri yolda savaşarak yol alırlar. Onlar için eleştiriler, yaşam tarzlarını doğrulama araçlarıdır. Eleştiri-cevap mücadelesinde enerjilerini yitirmemeye çalışırlar. Eleştirilerden gerekli dersi alır ve sessizce yollarına devam ederler.
Bilgili olmak, hatta bilge olmak, yaşamdan almamız gerektiği dersler olduğu gerçeğini dışarıda bırakmaz. Bazen yaşamımızda öyle anlar olur ki, onlardan edineceğimiz dersler dünyalar değerindedir.
Bir bilge kişi, bir bataklığın yakınından geçerken bataklığı aşmaya çalışan bir sarhoş görür. Telaşla sarhoşa seslenir: “Behey adam, bataklıktan geçmektesin. Dikkat etmezsen batar, boğulursun.”
Sarhoş, bilge kişiye döner ve şöyle der: “Ben sıradan bir sarhoşum. Batar boğulursam canımı kaybederim. Ama sen bir de kendine bak; eğer sen batar boğulursan seninle birlikte ilmin ve bilgeliğin de batar.”
Genelde en çok eleştiri aldığım noktalardan birisi, karmaşık ve zor bir üslubum olduğu yönündedir. Yazılarımda süsleme meraklısı değilim. Her eleştiriyi saygıyla karşılamaya ve dersler çıkarmaya çalışıyorum ama ’40 yıllık’ alışkanlıkları da değiştirmek pek kolay olmuyor.
Fikir kırıntılarını gösterişli ve anlaşılmaz ambalajlarda sunmaya meraklı olan yazar-çizer kişiler vardır. Az anlaşılmak, derinlik göstergesi olarak kabul edilir bu kişilerce. Anlaşılmaz olmak, onların gerçek yüzünü sakladığından bunu ‘hanedanlıklarını’ sürdürmek için kullanırlar.
Zamanın birinde, kendini ‘önemli ve değerli’ bulan bir filozof şöyle der: “Bilgelik Kitabı’mı yüz altına satacağım; herkes çok ucuz bularak almak isteyecek.” Akıllı bir adam ona cevap verir: “Ben de o kitabı anlamak için bir anahtar dağıtacağım. Bedava dağıtmama rağmen, eminim ki, kimse almak istemeyecek.”
Anlaşılmak, en az doğru fikirlere sahip olmak kadar önemli. Anlaşılabilmeyi sağlayacak doğru üslubu geliştirebilmek için verilen emek değerlidir.
Kıssadan hisse
Bilgili olmak, bilgeliğin yarısı bile değildir. Bilgelik, yaşamda hiza önderi olabilmektir. Bu da hiç kolay olmasa gerek…