Kahramanlık Kültü

Kahramanlık Kültü

Gürcan Banger

Yönetim ve liderlik konuları iş kültürünün en popüler konuları arasındadır. Kapsamlı bir literatür oluşturan yönetim alışkanlıkları tüm dünyada benzerlikler gösterir. Ama geleneksel alaturka tarzımızı hatırlamadan geçmek yönetim birikimimize haksızlık olur. Alaturka tarzda yönetici, daima kendinden daha az yetkinlikleri olan kişilerle çalışmayı ister; çünkü kendisine rakip üreterek kendi pozisyonunu risk etmek istemez. Yine bu nedenle pozisyonu kendisinden sonra dolduracak olan veliahdın yetiştirilmesinde gayet kıskançtır. Bazı bilgi ve deneyimin sadece kendisinde saklı kalmasına özen gösterir.

Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim. Alt kademelerde çalışanların da yönetim modelimizin oluşmasında değerli katkılarını görmemezlikten gelemeyiz. Yönetim tarzımızın alt katlarında en belirgin tercih, problemlerin asla üst yöneticiye yansıtılmamasıdır. Böylece alt kattakilerin rahatları bozulmamış olur, başarılı görünürler. Üst düzey yönetici de başarısızlığın verebileceği rahatsızlıkla alt kattakilere fatura çıkarmaz. Bir tür “Alan razı, satan razı” yaklaşımı diye kabul edebiliriz.

Meselenin tamamı yukarıda özetlediklerimden ibaret değil. Kimi yöneticilerimiz var ki; kendilerini kuruluşun elitleri arasında sayarlar. Elit olmanın gereği, aşağı sınıftan kabul edilenleri hor görmektir. Bu modelde yukarıdan bakıldığında, aşağıdakiler minicik; aşağıdan yukarıya bakıldığında yukarıdakiler dev gibi görünür. Davranış biçimleri de bu görünüme göre belirlenir: Aşağıdakiler yukarıdakilere karşı abartılı biçimde ‘saygılı’ ve korkulu; üst kattakiler alttakilere karşı aşağılayıcı ve küçümseyici… Bir yandan da alaturka gelenek, üsttekinin vurduğu yerde gül bittiğini öğretir bize.

Kurtarıcılar
En çok kurtarıcı kahramanlarımızı severiz. Kültürümüz, kahramanlarımızın yüceltilmesi konusuna özel bir önem verir. Aslına bakarsanız; daha küçücük yaşlardan başlayarak kahraman olmak üzere eğitilir ve büyütülürüz. Kahramanlık, ancak seçkin insanlara nasip olabilecek bir özelliktir. Eğer kişide bu nitelik yoksa, ‘kahramanlık’ kültü ‘canını feda etmek’ kültü ile ikame edilir. Bir anlamda kendini feda etmek –ki bunun feda mı yoksa heba mı olduğu tartışılır– kahramanlık mertebesine ulaşmak ve rüştünü ispat etmek için geleneğin koyduğu önde gelen kurallardandır.

İnsan, farklılığını yaşamı ile yaratır ve geliştirir. Ama insanı yok sayan gelenek, ölümü özlenecek ve gıpta edilecek bir yücelmeye dönüştürür. Bu nedenle yaşama verilecek emek, yerini geleneğe uygun biçimde bir ölümün sabırsızlığına bırakır. Önce öldürmek, öldüremiyorsan fedakârca ölmek bireyin yegâne amacı haline gelir. Yaşamak adına yapılması gereken tercih, yerini ölüm kahramanlığına bırakır.

Kahramanlık
Kahramanlık kültü, bir tapınıcılık kültürüdür. Kendi yarattığına tapınma, deyim yerindeyse Cahiliye Devrinin taştan, tahtadan putlarına ibadet etmeye benzer. Hâlbuki halkın temsilcisini seçen ve onu vekil yapan biziz. Ama daha sonra halkın oyuyla seçilmiş olanı, tapınılacak düzeye tırmandıran da yine biz oluyoruz. Bu tapınma geleneğimiz bir yandan bizi putlara alıştırırken, halkın temsilcilerinin de kendilerini Cahiliye Devrinin putları gibi algılamalarına neden oluyor. Özetle; yanlış algılarımız, kişiyi put haline dönüştürüyor.

Sayıları pek fazla olmasa da; yaşamını, bildiği sözcükleri iki yüzden iki bine, iki binden yirmi bine çıkarma yönünde çaba sarf edenlerimiz var. Kısıtlı sözcük, kavram ve deneyim dağarcığımızı okumuşlukla zenginleştirmeye çalışıyoruz. Ama bir zaman geliyor ki; yaşamın çok uzağına düştüğümüzü fark ediyoruz. İşte; böyle bir durumda da başımıza kasket giyip sıradan bireyler gibi iki yüz kelime ile iletişim kurmayı deniyoruz. Acaba hangisi yanlış? Bir yaşam boyu, eğitim adına yapılan ezbercilik mi, yoksa aydın yerine ancak ‘okumuş’ olmanın ezikliğini görüntüde halklaşmayı deneyerek aşmaya çalışmak mı?

Kıssadan hisse: ABD’nin kurucularından birisi kabul edilen ve pek çok ayırt edilecek niteliğe sahip olan politikacı ve bilim insanı Benjamin Franklin (1706-1790) şöyle der: “İnsanlar her zaman kahraman olamazlar, ama her zaman insan olabilirler.

Paylaş:

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Business philosopher. Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman, iş ve işletme danışmanı ve eğitmen olarak çalışıyor. Raylı Sistemler Kümelenmesi'nde küme koordinatörü ve bizobiz.net'te proje koordinatörüdür. Düzenli olarak bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete, dergi ve bloglar var.
Bu yazı Liderlik, Yönetim kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir