Gürcan Banger
İnsanın yaşam algısını bir doğru çizgi ile gösterelim. Bir ucunun adı negatif düşünme, diğer ucuna pozitif düşünme diyelim. Her birimiz bu doğru çizginin bir noktasında yer alıyoruz. Doğumdan başlayarak yaşadığımız çevreye bağlı olarak, yer aldığımız olaylarla, uzak ve yakın çevremize verdiğimiz tepkilerle bu algı çizgisi üzerinde negatif (olumsuz) veya pozitife (olumluya) doğru yer değiştirebiliyoruz. Negatifin ekstrem ucunda yer aldığımızda; kendimizi sevilmeye layık bulmuyoruz, daima başarısız olduğumuzu düşünüyoruz, yardım edilemez kadar aciz olduğumuzu hissediyoruz. Pozitif ekstrem ucuna yaklaştığımızda ise başkalarının ‘bizi (ben’i)’ değerli bulduğunu görüyor, elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı hissediyor, gerektiği her durumda denetimi ele alabildiğimizi biliyoruz.
Negatif-pozitif (olumsuz-olumlu) eksende bulunduğumuz nokta, zihinsel haritamızın ve etki-tepki modelimizin bir ifadesidir. Zihinsel haritamız (yaşama zihinsel yaklaşımımız) duygu ve düşüncelerimizle inançlarımızdan oluşur. Duygu – düşünce – inanç üçlüsünü tanımak, bunları birbirilerinden ve kendi içlerinde ayırt edebilmek, yaşam algımızı (yani zihinsel haritamızı) negatiften pozitife (olumsuzdan olumluya) dönüştürme yolunda birinci adımdır.
Duygular, Düşünceler, İnançlar
Negatif-pozitif ekseninin hangi noktasında olduğumuzun en açık göstergesi duygularımızdır. Duygusal işaretler konusundaki farkındalığımız, bu eksende olumluya doğru ilerlemek için önemlidir. Duygularımızı ne denli tanıyabilir ve ayırt edebilirsek, negatiften pozitife doğru ilerleme ihtimalini o denli yükselir. Duygularımız çoğunlukla kendilerini fiziksel şekilde yansıtırlar. Sevinçle güleriz, hüzünle ağlarız, acıyla yüzümüzü buruştururuz. Sinirlendiğimizde kendimizi aşırı gergin hissederiz. Bizi zorlayan bazı durumlar yansısını midemizde hissettirir.
Bazı duyguların bedenimizdeki yansılarını tanırız, biliriz. Eğer amacımız zihinsel haritamızı (zihinsel profilimizi ve etki-tepki modelimizi) değiştirmek ise ‘tanıyıp bilmenin’ ötesinde yapmamız gereken bir iş daha var. Farklı duygulara hangi tepkileri verdiğimizin yazılı kaydını oluşturmak, zihinsel haritamızın ‘haritasını’ çıkarmada önemli bir adım olarak çok yararlıdır.
Sabah belli bir saatte uyanmak üzere saatin alarmını ayarlarız. Alarma anı geldiğinde cihaz tetiklenir ve alarm çalar. Günlük yaşamda yer aldığımız bir olay duygularımızı tetikler. Bu tetiklenmeye eşlik eden bir de düşünce bulunur. Örneğin iş için bir başka kente gittiğinizi düşünün. Oradaki çalışmanız sırasında yaşadığınız yerde bir sel felaketi olduğu haberini aldınız. Bu haberin yarattığı endişe – korku duygusu bir şekilde bedensel bir tepki vermenize de yol açacaktır. Yüz hatlarınız, göz bebekleriniz, kaslarınız ya da mideniz kentinizdeki sevdiklerinizin bu felaket nedeniyle bir olumsuzluğa uğrayabileceği endişenizin işaretlerini verecektir. Gene bu çerçevede zihninizde sele ilişkin sanal resimler ve sesler oluşacak; farkında olmaksızın bir iç konuşma yapacaksınız. Sanki bir başkasıyla konuşur gibi zihninizden “Keşke bu ziyareti bir başka zaman yapsaydım…” ya da “Derhal telefon etmeliyim” veya “Yardımcı olacak birisini bulabilir miyim?” türünde cümleler akıp gidecektir.
Duyguya ve fiziksel tepkiye eşlik eden düşünce, şu anda olup bitenle ya da geçmişte yaşanmış (yaşayıp hatırladığınız) bir olayla veya bir gelecek öngörüsüyle ilgili olabilir. Olumlu düşünme yaklaşımı, böyle bir durumda düşüncelerin olumlu yönün güçlendirilip olumsuz yönden uzaklaşılmasına odaklanır. Olumlu düşünmeye yönelmek, duyguların ve eylemlerin de olumlu yön değiştirmesine yol açar.
Eğer bir konudaki negatif inanç olumlu olacak biçimde dönüştürülebilirse, bu alanla ilgili duygu, düşünce ve fiziksel tepkiler de pozitife dönüşecektir.