Bir Fotoğraf
Gürcan Banger
Bir fotoğrafın, hele ki bir insanın fotoğrafının neler anlatabileceğini yıllar önce uzaklarda bir kentte bir sokak fotoğrafçısından öğrenmiştim. Yine bir başka sokak fotoğrafçısından satın aldığım Zeiss marka antika sayılabilecek bir makine ile çılgın bir hevesin yol vermesiyle insan fotoğrafları çekmeye başlamıştım.
Ne zaman o eski fotoğrafları karıştırsam yaşanmış ve dünde kalmış anlar canlanır. Kimi gülen, kimi gülümsemeye çalışan, bazıları dalgın o gözlere takılır kalırım. Kameraya bakan gözlerin arkasındaki dünyayı hayal etmeye çalışırım. Bazen de o gözlerle birlikte bir akıl gezintisine çıkarım.
Uzunca bir süredir fotoğraf çekmiyorum. Antika makinamla arama bir soğukluk girdi. Belki de kullanımı kolay yeni bir makinaya ihtiyacım var. Ama o sıralar vizörden görmeye meraklandığım insanları gözlemlemeye devam ediyorum. Bakışları, davranışları gözlemek ve anlamlandırmaktan tat alıyorum. Zaten yaşamı anlamlı kılan da bizim ona bakışımız değil midir?
İnsanları gözlemlemek güzeldir ama öncelikle bunun bir büyük gözaltına dönmemesi gerekli. Yaşama, çevremize, insanlara ilişkin gözlemler yaparken zor olsa da, tarafsız ve rahatsızlık vermeyen bir referans noktası olabilmeyi başarmalıyız. Gözlemi yaparken gerekçeniz ne olursa olsun; yanlış, sığ, kaba veya saygısız olarak anlaşılma riskini taşıdığınızı unutmamalısınız. Gözlemci olan, akıl ve ruh gözünüz olmalıdır. Sevecen ve içten…
Genelde gözlemlerimi kendime saklarım. Bilgiyi paylaşma yanlısı olmama karşın özel olanın, bu özelliğinin korunması gerektiğini düşünürüm. Özel olanı genel ortamlarda paylaşmak, onun değerini yok etmek gibi gelir çoğu zaman. Özel olan, özel kalmalıdır. İyi günde, kötü günde… Ama bazen yazdıklarımın satır aralarına kendimce özel bir “lügaz veya muamma” koymak da hoşuma gitmiyor değil. (Lügaz ve muamma, genelde şiir türünde bir metnin içinde yer alan, cevabı bir isim olan gizli bilmecelerdir) Arif olan anlaya…
Kendime Bilmece
Bazen bilmeceyi kendimize yazmak eğlencelidir. Meydan okuyucudur da aynı zamanda. Şimdi ve daha sonraki zamanlarda okunduğunda; böyle bir bilmeceye verdiğimiz cevaplar yaşama, çevremize ve kendimize bakışımızdaki değişimleri (ya da kalıcılığı) göstermesi açısından ders vericidir.
Aslına bakarsanız; yaşamın tamamını da bir bilmeceler manzumesi olarak düşünebiliriz. Çevremize kendimizle ilgili ipuçları veriyoruz biteviye. Bu ipuçlarını kullanarak bilmeceyi doğru çözenler de oluyor, yanlış sonuca varanlar da. Bu sanal bilmeceyi çözmeye aday insan, sonuçta doğru ismi telaffuz etmiyorsa bu durum, onun ipuçlarını yanlış değerlendirmesi kadar bizim verdiğimiz ipuçlarının hatalı olmasından da kaynaklanabilir.
Kazancın kaynağı risktir. Risk almadan elde etmek mümkün değil. Ama önce kişinin, bilmeceyi çözecek cesareti ve güveni kendinde bulması gerekir. Ne korkunun ecele faydası var; ne de “bilmeceyi çözemedin” diye dünyanın sonu gelecek!
Sessizliğe duruşların, görünmezliği deneyişlerin, kayıtsızlığa saklanışların sonu yok. Ben seni görüyorum; başarabilirsin.