İlişki ve Anlam
Gürcan Banger
İnsan yaşama doğumdan önce başlıyor; doğuyor, yaşıyor ve ölüyor. Her insan dünyadaki zaman yolculuğuna ise doğum denen olayla başlıyor, uzun ya da kısa bir yolculuktan sonra ölüm durağına varıyor. Ne kadar basit görünümlü bir yolculuk değil mi? Bu seyahati farklı hale getiren ise bizim kendi yaşamımızı ya da çevremizdeki diğer hayatları anlamlandırmamız… Onlara verdiğimiz önem ve değer ile kendimizi ve yaşam çevremizi anlamlandırmamız bu basit görünümlü yolculuğu daha farklı hale getiriyor. Bunu da kendi özelliklerimiz ve içsel yaşamımız yanında çevremizle ve insanlarla ilişkiler kurarak başarıyoruz.
İnsanı farklı kılan yanlardan önemli bir tanesi, yaşamı kendi algı ve dokunma modeliyle anlamlandırıyor olmasıdır. İlişki kurarak anlamı yaratıyoruz. Hiç kuşkusuz; insanın algı, dokunma ve tepki modeli geliştirilebilir. Fakat kişisel gelişim programlarına baktığımızda; bunların pek çoğunun insana adeta bir makine tasarlıyormuş veya mevcut bir tanesini onarıyormuş gibi yaklaştığını gözlüyorum. Albenili isimleri olan kişisel gelişim önerilerinin cazibesine benim de kendimi kaptırdığım zamanlar olmuyor değil. Ama yaşama daha dingin olarak baktığımda, gerçek kişisel gelişimin duygusal boyutlarını daha iyi kavrıyorum. Aklı veya duyguları, birini diğerinin önüne koymak mümkün değil.
İnsanın duygusal yaşamında her şeyi olağan akışına bırakması da mümkün değil. Duygular ve –zorunluluklar, sınırlılıklar ve kısıtlar olarak kabul etmediğim– akıl ile birlikte yaşamalı. Duygusal yaşamı nasıl güncel yaşamın akılcılığından ayırmak gerekiyorsa, aklın gerektiği noktalarda da kullanmaktan kaçınmamalı. Duyguların ve aklın birlikteliği kişinin her an genişlemeye aday olan özgürlük alanını tanımlamalı.
Yaşamın en ilginç ve güzel yanlarından birisi, bilinmezliklerle dolu olmasıdır. Olası gelişmelerin pek çoğunu tahmin etmek, neredeyse mümkün değil. Bu bilinemezliği, kısaca şans ya da fırsat diye tanımlamak yanlış olmaz. İyi fırsatlar, yaşamımızda olumlu değişimler yaratırken ve biz, bunları iyi şans olarak isimlendirirken önümüze çıkan, aşılması zor engelleri kötü şans olarak biliriz. İyi veya kötü; şans yaşamın içinde olan bir unsurdur. Şansı da yaşamın kendi olağan akışı içinde kabul edip benimsemek gerekir.
Güzellik gibi doğal kazanımlar, doğru kavranması gereken özelliklerimizdir. Yüksek çekim özelliklerine sahip olmak, kişiyi ben-merkezciliğe, kendini aşırı sevmeye ya da insanları hor görmeye sürüklememeli. Yine örneğin fiziksel olarak güzel olmamak, bireyi yaşamın dışına savurmamalı. Yaşam, bazı insanlara başarıyı yakalamak için doğal tutunma noktaları verdiği halde, diğer bazı bireylerin bu fırsatları kendilerinin yaratması gerekebilir.
Kolay erişilebilen, kısa erimli hazların yarattığı girdapta sonsuz sevgiye inananların sayısı giderek azalıyor sanki…
Bir duygusal ilişkiye, örneğin karşılıklı olması gereken sevgiye neredeyse kahve falıyla ömür biçildiğini okumuş ya da duymuşsunuzdur. Özellikle duygusallığın yerini beklentiler ve fiziksel beğeninin aldığı günümüzde sevginin ömrü tartışması sık yapılır oldu. Kolay erişilebilen, kısa erimli hazların yarattığı girdapta sonsuz sevgiye inananların sayısı giderek azalıyor sanki… Buradan çıkarmamız gereken bir ders var. Eğer ilişkiyi kendi akışına bırakır ve sürekliliği için emek harcamazsanız, sevginin sonu beklemeye kendinizi alıştırmanız gereken bir durum olabilir.