Anna Masala
Gürcan Banger
Bağlar Caddesi’ndeki tren yolu geçidine doğru ilerlerken, bir süredir uğramadığım Haller’deki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Dösim kitap satış mağazasına bir göz atmak geldi aklıma. (Bu kitap satış merkezi yok artık.) Zaman zaman uğradığım için gözleri bana aşina olmuş çalışanlarla selamlaştıktan sonra, yeni gelen yayınlar olup olmadığını sordum. Yardımcı oldular; işaret edilenlerden almak istediklerimi seçtim. Daha sonra gözlerimi diğer raflarda dolaştırırken, aralara sıkışmış bir kitabın adını sırtından okudum: “Türkiye’ye Aşk Mektuplarım”. Son zamanlarda bir seyahatname toplama meraklısı olarak ilgimi çekeceği düşüncesi ile kitaba elimi attım. Kültür Bakanlığı’nın Turizm’den ayrı olduğu dönemde basılmış, Dünya Edebiyatı dizisine dâhil, Anna Masala imzasını taşıyan bir kitap. 2002’de ikinci baskısını yapmış.
Bir kitabı raftan alıp incelerken ilk baktığım sayfalar, öndeki içindekiler bölümü ile arkadaki dizindir. Masala’nın kitabının içindekiler bölümünde Eskişehir için yazılmış bir makale dikkatimi çekti. Artık bu kitabı alabilirdim, hatta almalıydım. Seçtiğim kitapların arasına ekledim. Ama yine de Eskişehir için yazılmış sayfalardan birkaç satır okumadan yapamadım. Eve geldikten sonra kitabı daha ayrıntılı olarak incelediğimde; Masala’nın başka yazılar içinde de Eskişehir’den söz ettiğini fark ettim.
Karşımıza her çıkan, bizim için yeni bir fırsattır. Dolayısıyla; ismi kulağıma tanıdık olmakla birlikte “Kimdir bu Anna Masala?” diye küçük bir araştırma yapmaktan kendimi alamadım. İtalyan ve İspanyol bir aileden gelen Bayan Anna Masala, 1934 yılında İtalya Roma’da doğmuş. Roma La Sapienza Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Türkoloji uzmanı Profesör Ettore Rossi’nin son öğrencisi olarak mezun olmuş. Okul yaşamında ve sonrasında; İtalyanca, Latince, Farsça, İbranice ve Türkçe öğrenmiş. 1968-1972 yılları arasında Roma Üniversitesi Şarkiyat (Doğu bilimi, oryantalizm) Enstitüsü’nde Türk dili öğretmiş. Bu zaman diliminde sıklıkla Türkiye’yi ziyaret ederek Türk kültür ve folkloru ile yakından ilgilenmiş, İslamiyet hakkında incelemeler yapmış. 1972 yılında Roma Üniversitesi’nde profesör unvanını almış. 1982’de ise akademik kariyerinin üst noktası olan ordinaryüs profesör unvanını kazanmış. Çok sayıda kitap ve makalesi ile çeşitli ödül ve madalyaları var.
Anna Masala, ilk Türkiye seyahatini 8 Ağustos 1964’te babası ile birlikte yapmış. Yukarıda sözünü ettiğim kitabında Türkiye izlenimlerini anlatırken şöyle diyor bir yazısında: “İşte benim Türkiye’ye, şehir ve köylerindeki insanlarına, şairlerine, büyüyen ve geleceği temsil eden çocuklarına aşk mektuplarım… ‘Kalpten kalbe bir köprü var’ atasözü doğruysa içim rahat edebilir. … Tarihinizi ve çok güzel dilinizi önce sevgisiz, ilgisiz; sonra saygıyla, en sonunda büyük sevgiyle okurken seneler geçti.”
Kitapta Eskişehir’i anlattığı birkaç sayfalık bir makalesi var. Bu yazıda Yunus’tan söz ediyor. (Masala’nın “Yunus Emre” ismiyle yayınlanmış 2 ciltlik bir eseri var.) Makalesine “Yunus’un anıt mezarında dua etmek için çok defa Eskişehir’e gittim” diyor. İlerleyen satırlarda Eskişehir ve Yunus Emre izlenimlerini şöyle sürdürüyor: “Yunus Emre ile (Eskişehir) şereflerin en büyüğünü görür bence. Hepimizin de bildiği gibi, mutasavvıf şair Anadolu büyük Yunus’a yapılan türbelerle doludur. Çünkü Yunus Emre bütün Türk milletine aittir. Otuz sene önce dediğim gibi, mutasavvıf şair Yunus Emre bütün Anadolu’da vefat etmiştir. Özellikle Karaman şehri Eskişehir ile Yunus Emre’nin türbesine sahip olma şerefini paylaşır. Ben de onu Anadolu’nun her yerinde görürüm.” Bu bakış açısı, bir hak ve halk şairi olan Yunus’un ne güzel ifade ediyor!
Eskişehir isimli yazısından bir başka alıntı ile bitirmek istiyorum: “Bence Eskişehir’in bütün çocukları biraz Yunus’tur, hepsi biraz Türkmen’dir. Eğer Türkmen değil ise çoğu Tatar’dır. Eskişehir’de çok Tatar var. Ben bir Tatar evinde yemek yedim ve bir kere Hıdrellez gecesiydi, ben de sevdiğim kişinin adıyla bir kağıdı, Tatar geleneğince, Porsuk Çayı’na attım. Kağıda yazdığım isim Türkiye’ydi. O sevgiyi her zaman içimde buldum; Tatarlar haklıydı. 5 Mayıs akşamı Hz. Hızır bereket getirerek dolaşıyordu ve Eskişehir’in çevresindeki küçük evler onun yolunu aydınlatmak için ışıkları yanık tutuyordu. O akşam ben de bereketimi almıştım.”