Zoofili
Gürcan Banger
Zoofili, hayvan sevicilik demek. Daha açık anlatılırsa; cinsel arzu ve isteklerini farklı ya da aynı tür hayvanlarla giderme isteğine zoofili ismi veriliyor. Bir tatil günü bu konu da nereden çıktı demeyin! Çünkü sosyal gerçekler ve ruhsal sapkınlıklar, ne yazık ki tatil yapmıyor.
Bu konuyu yazmama, (yazdığım tarihte) Eskişehir Hayvanları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ayten Tutkun’dan aldığım bir e-posta neden oldu. Sayın Tutkun’un mektubunda “insanlar tarafından cinsel tecavüze uğramış köpeklerden” söz ediliyordu. Daha sonra yaptığım araştırmada söz konusu olayda köpeklerin iç organlarının parçalandığını, bu nedenle öldüklerini öğrendim.
Eskiden beri hayvanlarla cinsel ilişkide bulunan kişilerin hikayelerini duyarım. “Şaka yollu” ifadelerle ve erkek jargonuyla (erkeklere has argo sözcüklerle) bazı günlük konuşmalarda hayvan seviciliğinden söz edilir.
Köylere bağlanarak anlatılan hayvan seviciliği hikayeleri, kırdan kente göçle birlikte kentlerin de bir sorunu haline geldi. “Ezelden ebede” cinsel alandaki sorunlarımızın varlığı bilinince; cinsel sapkınlığın bu boyutlara varmasına şaşırmamak gerek. Yaptığım araştırma sırasında; hayvan seviciliğinde kullanılan canlıların eşekten koyuna, köpekten tavuğa kadar “zengin” bir çeşitlilik göstermesi, sapkınlığın boyutlarını ifade etmesi açısından anlamlıydı.
Dikkatimi çeken bir diğer nokta; bu tür cinsel sapkınlıklar televizyonun yaygınlaşması, CD - DVD aygıtlarının çoğalması ve İnternet’in küresel bir ağ olması ile birlikte daha ciddi bir sorun haline dönüştü. En önemlisi, sayısal ortamdaki gelişmelerle birlikte sapkınlıklar adeta “meşruiyet” kazandı. Bu tür sapkınlıkların “liberal” bir eda ile bireylerin “özgür” seçimi olarak karşılanmasını doğal ve normal bulmuyorum. Denetim görevini üstlenecek olan devlete ve sivil toplum kuruluşlarına bu noktada ciddi görevler düştüğüne inanıyorum.
Dünyayı paylaştığımız hayvanlar ve bitkilere (tabii ki cansız doğal ve kültürel çevreye de) en az kendi yaşamımıza gösterdiğimiz özeni göstermeliyiz. Bu bağlamda hayvanlar, bizim Dünya dostlarımızdır. Onlara yapılacak her türlü tecavüzün önünde durmak, hiç kuşkusuz bir insanlık görevidir.
Ama hayvana tecavüz eden bir insan olduğuna göre; sorunu çözmeye bu noktadan başlamalıyız, diyorum. Sosyal kültürü edinmenin değişik mekanizmaları var. Eğer matematik, fizik veya sosyoloji öğrenmek isterseniz, bu amaçla gidebileceğiniz okullar var. Keza spor konusunda kendinizi geliştirmenin yol ve yordamları da biliniyor. Ya spor okuluna gideceksiniz ya bir kulübe katılacaksınız… Dinsel inançlarınızı bilgi ve görgü yönünden geliştirmek için de yapmanız gerekenler belli. Halk dansı veya tango öğrenmek isterseniz, bunun da iyi bilinen yolları var.
Ne yazık ki, insan yaşamının en doğal unsurlarından birisi olan cinselliği öğrenmek çoğu zaman tesadüflere kalıyor. Okul, cinselliği öğretmiyor. Cinselliğin yaygın anlamda kursu da yok. Hastanelerde, sağlık ocaklarında, muayenehanelerde veya benzeri kuruluşlarda ancak fiziksel veya ruhsal sorunlarınız oluştuğunda bir destek alabiliyorsunuz. Aile içinde cinsel eğitim, çok özel koşullara bağlı. Çoğu zaman yasaklı. Ne baba, ne de anne çocuklara yardımcı olabiliyor. Sonuçta; cinselliği öğrenmek arkadaşlara, cinsel içerikli film ve kitaplara ve çoğu zaman genelev kaçamaklarına kalıyor. Cinsel eğitimini böyle alan bir toplumun bireylerinin de sağlıklı bir ruha sahip olmalarını bekleyemeyiz.
Hayvanlara tecavüz ederken bu denli acımasız olan “insan kılığındaki” canavarların, diğer bireylere nasıl davranabildiklerini hayal eder misiniz? Hayali bile ürkütücü…