Gürcan Banger
Çok bilinen bir örneği tekrar edeyim. Su molekülü, oksijen ve hidrojen atomlarından oluşur. Her iki element de birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Ama birlikte suyu oluşturduklarında kendilerinden çok daha farklı bir madde haline dönüşürler. İşte; aşk da böyledir. Muhtemelen farklı özelliklere sahip iki birey, bir aşk ilişkisinde biraraya geldiklerinde çok farklı, adeta gizemli bir ortam oluşur. Aşk, görkemli insan kimyasının en nadide örneklerinden birisidir.
Bir gerçek aşk ilişkisinde kişilerin dünyaya bakışlarında çok ciddi değişiklikler oluşur. Bu değişim öylesine özellikler gösterir ki, bu ilişkinin tarafları bile kendilerini tanımakta zorluk çekebilirler.
Aşkın en belirgin oluşumlarından birisi, aşk ikliminde kişinin bir “olumluluk” ortamına taşınmasıdır. Daha önceleri farklı kavradığı konu ve olayları daha yumuşak ve daha iyimser görmeye başlar. Daha önce katı gibi görünen bazı ilke ve davranışlarında gevşemeler olur. Kişideki bu değişimi, olumlu olduğu kadar olumsuz yorumlamak da mümkündür.
Aşkın kişide yarattığı değişimi, sorgusuz sualsiz tümüyle bir yenilik olarak kabul etmek her zaman doğru değildir. Çoğunlukla o güne kadar gün yüzüne çıkmamış karakter özelliklerinin, ruhun derinliklerinde kalmış bazı kişilik yönlerinin görünür hale gelmesidir.
Günlük yaşamda kullandığımız iki yönümüz vardır. Bunlardan birisi, çocukluktan başlayan gerçek karakterimizdir. Bunun unsurları, alt ve üst benliğin görünümleri olabilir. Bir de; sosyal statümüze ve rollerimize göre kendimizi denetleme özelliğimiz vardır. Örneğin içsel olarak saldırgan özelliklere sahip olduğumuz halde sosyal yaşantımızın gereği olarak nazik ve saygılı görünebiliriz. Bu denetimimizi kaybettiğimiz (örneğin aşırı sinirlendiğimiz) durumda içimizde sakladığımız saldırgan yüzümüz ortaya çıkabilir. İşte; aşk da bazı denetimlerimizi ortadan kaldırdığından, aşk ikliminde çok farklı bir görünüm sunabiliriz. Aşk, birey olarak bizi paylaşımcı yapabilirken, bazı durumlarda da sadece sevdiğimizin özel statüye sahip olduğu gerçek bir bencil haline dönüştürebilir.
Bu değişime örnek olarak kişisel bir gözlemimi ve kendi davranış biçimimi sizinle paylaşmak isterim. Arkadaşlık, öncelikle güven demektir. Özel bilgilerimizi genelde kendimize saklamayı istemekle birlikte yakın bulup güvendiğimiz kişilerle paylaştığımız da olur.
Sıradan tanışıklıklarla ve yakın arkadaşlıkları ayırt eden özelliklerden birisi, güven fikri nedeniyle özel bilgilerimizi paylaşmamızdır. Eğer bir arkadaşımın aşık olduğunu hissedersem ona olan güvenimi, en azından bir süre için buzdolabına kaldırmayı tercih ederim. Bunun nedeni, aşkın kişisel davranış modelini değiştirmesidir. Yaşadığı aşk ilişkisi nedeniyle, arkadaşımın aramızdaki güven ilişkisini zedeleyip zedelemeyeceğini kesinleştirmek isterim.
Neden derseniz; aşık olan insan, sevdiği insana aşkını daha iyi anlatabilmek / kanıtlayabilmek için güven duygusu yaratmak ister. Bunu da en yakını olan sizin özel konularınızı onunla paylaşarak gösterme çabasına girer. Sevdiği insana şöyle bir mesaj verir: “Ben seni o kadar çok seviyorum ve sana o kadar güveniyorum ki; en yakın arkadaşımın sırlarını bile seninle paylaşıyorum.” Eğer arkadaşınız gerçekten sağlam karakterli bir insan ise sizinle arasındaki “özel” olanı, özel olarak korumayı bilir.
Sözün kısası; aşk kimyadır. Bir kimyasal süreçteki kadar karmaşık bir iç işleyişe sahiptir. Ne olup bittiğini tam olarak anlamak zordur. Muhtemelen; aşkın güzelliği de bu gizemli karmaşık kimyasal yapısından kaynaklanır. Kimyanız hoş olsun.