Olgunluk ya da Bilgelik Üzerine
Gürcan Banger
Yaşam doğumdan ölüme sürekli bir akıştır. Bu sürekliliğe başlangıçlar, duraklar ve sonlar koymak yaşamı modellememizle ilgilidir. Oysa o kendi bildiği gibi akar gider. Ama bu akış içinde bazı kırılma noktalarını görebiliriz. Örneğin bir kaptaki suyu düzenli ısıttığınızda, bir süre sonra su sıcaklığının (suyun buharlaşma noktası olan) 100 dereceye geldiğini, ama hâlâ hal değiştirmediğini izlersiniz. Bu sırada su değişim için ihtiyaç duyduğu enerjiyi biriktirmektedir. Kısa bir süre sonra (hâlâ 100 derecede olduğu halde) buharlaşmaya başlar. İnsanın olgunluğu da suyun buharlaşmadaki durumunu andırır. İnsan doğumla başlayıp ilerleyen süreçte ‘okumuşluk ve yaşamışlık çağını’ yaşar. Buna ‘öğrenme ve deneyim edinme çağı’ da diyebiliriz.
Kişi, ilk kez bilgiye erişmeye başladığında dünyasının bir anda aydınlandığını hisseder. Eğer o ana kadar öğrendikleri ile yetinir ve kendini geliştirmeye gayret etmezse, bu aydınlık yanılsaması ile öylece kalakalır. Ama öğrenmeye devam eder ve bilgi ile davranış zenginliğini geliştirmeye devam ederse, yaşamın ilk anda sandığı kadar aydınlık olmadığını fark eder. Dolayısıyla öğrenme ve kendini geliştirme, giderek karanlık ve aydınlık arasında bir yarışa dönüşür.
Kişi ‘deneyim çağını’ ne zaman aşar? Sürekli okuyarak, düşünerek ya da yaşam deneyleri yaparak suyun hal değiştirmesi gibi düşünsel ve duygusal bir değişime (kırılmaya) uğrar mı? Sadece başkalarının düşüncelerini okuyarak, dinleyerek ya da izleyerek bir olgunluk sıçraması olacağını öngörmek ancak bir hayal olabilir. Ya yaşamak? Yaşamı deneyimlemek? Bu da yeterli olmaz. Eğer okuduğundan, dinlediğinden, izlediğinden ve en önemlisi yaşadığından çıktılar, sonuçlar, bulgular ve dersler edinmiyorsan sadece anı yaşama sıradanlığına dâhil olursun. Buradan bir olgunluk sıçramasına ulaşılmaz.
İnsanın temel öğrenme tekniği karşılaştırmalar yapmaktır. İnsan farklılaştırarak, benzetip aynılaştırarak iki nesneyi ya da özneyi birbirine göre öğrenir. Bu nedenle kaynağı ne olursa olsun yaşam deneyimi önemlidir. Bu deneyimlerin kıyaslanması ve yorumlanıp değerlendirilmesi düşünsel ve duygusal beceri ve yeteneklerimizi geliştirir. Bizi (ben’i) yaşamın zorlukları, darboğazları ve problemleri karşısında daha güçlü getirir. Sonuçta evren, dünya ve yaşam bizim (ben’im) için anlaşılabilir, açıklanabilir, yorumlanabilir ve öngörülebilir hale gelmeye başlar. Böylece su gibi kaynamaya başlamak ve hal değiştirmek için gerekli enerjiyi biriktirme durumuna erişiriz.
Olgunluk yolunda (diyelim ki bilgeliğe erişme hedefiyle) ilerleme, kişinin kendisiyle ve yaşama dokunup anlamlandırmasıyla ilgilidir. Anlamı oluşturacak ipuçları kişinin çevresinden ona doğru akar. Buharlaşmaya neden olacak enerjinin suda birikmesi gibi çevreden gelen uyarıcılar, enformasyon ve deneyim kişinin algılama, yorumlama ve değerlendirme süzgecinden geçerek birikir – ta ki hâl değişimi için doğru zaman gelene kadar.
“Bilgeliği çekip giderkenki sessizliğinden tanıyabilirsin.” George Beauchapel
Bir de yaş meselesi var; ona değinmeden bitirmek olmaz. Yazar ve gazeteci Peyami Safa (1899-1961) şöyle der: “Tecrübe, yaşlanarak değil, yaşayarak kazanılır ve zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.”