Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENİ ***
Aşk, her zaman kendiliğinden gelen, rasgele bir şans değildir. Donanımlı olmayı gerektirir. Hele ki; uzun soluklu olmasını bekliyorsanız… Sağlıklı ve sürekli bir aşk ilişkisi için önce kişinin kendisini tanıması gerekir. Kendi yetenek, beceri ve zaaflarını tarafsız bir gözle görebilmeli; mümkünse beğenmediklerini değiştirebilmelidir. Çünkü aşk, sadece bir hayal dünyası değildir. Aşk, çoğu zaman gerçek dünyada yaşanan ve somut yönleri olan bir duygusal ilişkidir. Bu ilişkide bireyler; yetenek, beceri ve zaafları ile birlikte yer alırlar. İlişkinin sağlıklı ve sürekli olması, somut yaşamda olan bitenlerle çok yakından ilgilidir.
Yeni bir ilişkinin eşiğine gelen pek çok insanın daha önce yaşamış olduğu, derinliği değişebilen duygusal ilişkileri olmuştur. Bunlar arasında yumuşak veya sert biçimde bitenler bulunması olağandır. Bir aşk ilişkisi olmasa bile, her birimizin yaşadığı arkadaşlıklar, dostluklar vardır. İyi ve kötü ilişkilerimiz, bizim için birer okuldur. Onlardan öğreneceğimiz çok fazla ders mevcuttur. Bazı insanlar, bu ilişkilerinden kendilerine gelecekte yol gösterecek bazı ilkeler edinirler. Yanlışlarını tekrar etmemeye çalışırlar. Kimileri ise birer “kronik” affedicidir. Sürekli hata yaparlar ve sürekli kendilerini affederler. En ufak bir düzeltme ve değiştirme ihtiyacı duymazlar. Muhtemelen yaptıklarının farkında da değildirler. Bu davranış modeline sahip insanların yaşamı, aynı duygusal yanlışların tekrarı halinde geçer. Onlar için aşk, bir tekerrürden ibarettir; bir yanlışlar komedyasıdır.
Aşkı öldüren unsurlardan bir diğeri hedefsizliktir. Kendiliğinden yürümeye başlayan bir ilişki, sıradanlaşır ve taraflar için (veya taraflardan en az birisi için) bir yük haline dönüşür. Aşka emek verilmelidir. Tutku ile birleşen emek, daha iyi bir duygusal yaşamı hedeflediğinde aşkın da ufku aydınlanmaya başlar.
Platonik (karşılıksız) aşkı bir yana koyarsak; aşk ilişkisi, gerçek dünyada somut ortamda yaşandığından, hedefleri arasında somut beklentiler olması da olağandır. Bu somut hedeflerin gerçekçi olmaması durumunda hayal kırıklıkları ve üzücü sonlar kaçınılmazdır. Dolayısıyla her birey, bir duygusal ilişkide ne beklediğini ve ne bulabileceğini doğru sormalı, doğru cevaplamalıdır. Herkes, bu soruyu önce kendine sormalı ve önce kendisi cevaplamalıdır.
“Aşk konusunda vazgeçilmez ön koşul nedir?” diye sorsanız, daima cevabım güven olur. Türü ne olursa olsun, güvensizlik üzerine kurulmuş bir ilişkinin sürekliliğine inanmam. İnsanların tüm koruma kalkanlarını indirerek yer aldıkları bir duygusal ilişkide güven ikliminin oluşması zorunludur. Hüzünle biten neredeyse tüm duygusal ilişkilerde bir güven sorunu olduğunu gözlemek hiç zor değildir.
Bir de güvensizliğin ikizi sayabileceğim kırılganlık var. Bazı kişiler, sürekli olarak ilgi beklerler. Bir duygusal ilişkide bu ilgiyi görmedikleri zaman kolayca kırılırlar ve kendi iç dünyalarına çekilirler. Bu durum, muhtemelen bir sorunlu çocukluğun ifadesidir. Ama ümitsiz olduğunu iddia etmek, Dünya nüfusunun ciddi bir bölümünü aşksızlığa mahkum etmek anlamına gelir. Kırılganlık da aşılabilir bir sorundur.
Bir aşk iklimi, doğal olarak tarafların birbirlerine ilgi ve yakınlık göstermelerini gerektirir. Ama bir gerçek dünyada yaşadığımızı da unutmamak gerekir. Olağan yaşamdaki sorumluluklarımız ile duygusallık arasında doğru dengeyi kurmak zorundayız. Duygusal ilişkimiz lehine sosyal ve ekonomik rol ve statülerimizden kaçamak yapacağımız zamanlar da olabilir. Ama karşılıklı ilgi, yaşamımızı alt üst edecek noktaya geldiğinde, söz konusu ilişki, aşk olmaktan çıkar; bir prangalı görev haline döner. Tabii ki; bu sözlerimle ilgisizliği yüceltmek istemiyorum. Sadece doğru dengelerin oluşması yönünde bir hatırlatma yapmak istedim.
Bir aşk ilişkisinin sürekliliği ve bu ilişkinin yarattığı mutluluk, daima bireylerin kişisel özelliklerine bağlı değildir. Kestiremediğimiz başka faktörlerin de etkisi olabilir. Ama insanın kendisini tanımasının ve kişisel olumsuzluklarını onarabilmesinin, her zaman aşka olumlu katkı yapan etkileri olacağına da hiç kuşku yok.