Anadolu Notları
Gürcan Banger
Elimde Reşat Nuri Güntekin’in “Anadolu Notları I-II” isimli, İnkılâp Yayınları tarafından basılmış kitabı var. Yazar, Millî Eğitim Bakanlığı müfettişliği görevi nedeniyle yaptığı Anadolu gezilerindeki gözlem ve izlenimlerini anlatıyor bu kitabında. Bu gezi notlarının ilk basımı 1936 tarihini taşır. Elimdeki kitapta bir baskı tarihi yok ama 25’inci baskı olduğu anlaşılıyor. Kitabın yeni baskılarını piyasada kolaylıkla bulmak mümkün.
Türk Edebiyatı’nın en üretken yazarlarından birisi olan Reşat Nuri Güntekin, 1889’da İstanbul’da doğdu. İlköğrenimini Selimiye ve Çanakkale mahalle mekteplerinde tamamladı. Galatasaray Lisesi’nde ve devamla İzmir’de Frere’ler Okulu’nda eğitim gördü. Yarışma sınavı kazanarak girdiği İstanbul Dârülfununu Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Bursa’da ve İstanbul’da liselerde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yaptı. Millî Eğitim Bakanlığı müfettişliğine getirildi. 1939 - 1943 arasında Çanakkale milletvekili olarak parlamentoda görev yaptı. Daha sonra başmüfettiş olarak memuriyet görevine devam etti. UNESCO’nun Türkiye Temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevlerini yerine getirdi. Emekliliğinin ardından İstanbul şehir Tiyatroları Edebî Kurul üyeliğine seçildi. Akciğer kanseri tedavisi için gittiği Londra’da 1956’da ölmüştür.
Yazarın “Çalıkuşu”, “Dudaktan Kalbe”, “Bir Kadın Düşmanı” gibi çok bilinenler de dahil olmak üzere 15 tane romanı vardır. Çok sayıda oyun ve öykü yazmıştır. Bu yazının konusu olan “Anadolu Notları” ise gezi türünde yazdığı tek örnektir.
Bir diğer ünlü edebiyatçımız Ahmet Hamdi Tanpınar, Güntekin’in aşırı ilgi gören “Çalıkuşu” romanının yazarı adeta esir aldığını söyler. Onun deyimiyle “okuyucu kütlesinin sevgi tazyikinden Reşat Nuri’nin kendisi de tamamıyle kurtulamamıştır”.
“Anadolu Notları”, 1930’lu yıllarda bir romancı duyarlılığı ile Anadolu’nun durumunun resmini çizer. Yazar, bu kitabında Anadolu’nun sosyal ve kültürel yaşamından kesitler sunar. Bunu yaparken edebiyatçılığın kendisine verdiği güzel Türkçeyi ve kolay okunabilirliği kullanır.
Seyahatlerini esen rüzgâra benzetir. Gâh orada, gâh buradadır. Bazen bir tren istasyonunda uyuklar, kimi zaman bir cılız ağacın altında otomobilin tamir edilmesini bekler. Yazılar arasında yıl farkı olmasına rağmen o, hepsini bir arada bir roman lezzetinde hamur etmiştir. Hatta öyle ki karşısına bir garip köy çıktığında “Ben bu alçak toprak kulübeleri, bu sokakları; tekerleğin biri çıkmış bu öküz arabasını; onun üstüne tünemiş tavukları, yarı çıplak çocukları; biraz ötede omzunda testi ile su taşıyan yalınayak küçük kızı, sırtında bir çalı demetiyle yokuştan inen peştamallı büyükanayı bir saat evvel bir daha, iki saat evvel bir daha gördüm… Sakın araba beni bir daire etrafında döndürüp dolaştırdıktan sonra hep aynı yere getirmesin” diye kuşkuya düşer.
Kitapta fazla uzun olmayan tek tek yazılar yanında tuluât tiyatrolarını, kahvehaneleri, otelleri, parayı, eğlence yerlerini konu alan dizi yazılar da var. Her yazı, bir sosyal ve kültürel bütünün parçası olarak farklı bir lezzette okunuyor. Ben, bu kitabı seyahatname kütüphanemin bir parçası olarak edinmiştim. Gerçekten yetmiş küsur yıl öncesinin Anadolu’suna farklı ve “Çalıkuşu” tadında özel bir bakışı dile getiriyor. Gerçekten kitapta tuluât tiyatrolarını anlattığı üç yazının birincisinde, 20-22 yaşlarındaki meczup delikanlının öyküsünü okuduğumda içimde hüzünle karışık garip bir acı basmıştı içimi. İşte; bu duygu, Reşat Nuri’dir. Onun, kahramanla okuru aynılaştıran yazarlık gücüdür.
Meczup delikanlının hikâyesini şöyle bitiriyor: “Demek zavallının paramparça gömleğinin üstündeki kırmızı kıravatın hikmeti bu, belediye tiyatrosunda kanto oymağa gelecek sevgili ile yarım kalmış senfoniyi devam ettirmek için hazırlıkmış!…”
1930’lu yılların Anadolu’sunu bir roman lezzetinde kolayca okumak isteyen edebiyat, tarih ve seyahatname meraklılarına öneririm.