19’uncu Yüzyılda Eskişehir

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Eskişehir

19’uncu Yüzyılda Eskişehir

Gürcan Banger

Ne yazık ki; yerel tarih konusunda zafiyetimiz var. Yaşadığımız yerin, mahallemizin ya da ailemizin tarihini yazmak gibi bir alışkanlık geliştirmemişiz. Örneğin Eskişehir’in tarihi Odunpazarı semtini gezin. Kendinize “Bu evlerde acaba kimler yaşamış?” gibi bir soru sorduğunuzda pek de tatmin edici bir cevap bulmayacaksınız. Tarihi yazmadığımız gibi; yerel kültürümüz de bu kayıtsızlık içinde yok olup gidiyor. Eski dönem tarih yazarları daha çok saray tarihi ile (resmi tarih ile) ilgilenmişler. Anadolu, pek çok alanda olduğu gibi tarih yazımında ve kültür literatüründe de öksüz ve yetim kalmış. Bugün bilebildiklerimizin önemli bir bölümünü yabancıların yazdığı seyahatnamelerden ve gezi notlarından öğreniyoruz. Hiç kuşkusuz; o yabancılar bu topraklarda sadece gezi notu yazmak için bulunmadılar ama kendi geçmişimizi bulabileceğimiz fazlaca (resmi olmayan) kaynak da yok. İşte; bu nedenle seyahatnameler önemli. İyi okumalar…

20’nci yüzyıl öncesinde Eskişehir’in tarihini bizden birileri yazdıysa da; elimize ulaşmadı. Yerel tarih adına Osmanlı tarihçilerinin satır aralarına sıkıştırdıkları birkaç cümleden bir şehir tarihi çıkarmaya çalışıyoruz. Devletin vergi, nüfus, mahkeme ve vakıf kayıtlarından ‘kemik sıyırırcasına’ üç beş bilgi lifi yakalamaya çabasındayız. Her memleketi anlatmada cömert davranan Evliya Çelebi bile Eskişehir konusunda cimri davranmış. Matrakçı Nasuh’un minyatür kitabındaki birkaç resimden bu şehrin tarihini okumayı deniyoruz.

Eskişehir’in unutulmuş bir yerleşim olarak görünmesinde Osmanlı’nın kuruluşundan sonra uzun süre arka planda kalmasının etkisi var. İçinden geçen Porsuk Çayı’na ve merkezde sıcak su kaynağına sahip olmasına ve Anadolu’da önemli bir geçiş noktası özelliğine sahip bulunmasına karşın Eskişehir, 19’uncu yüzyıla kadar silik bir görüntü vermiş. Bursa, Kütahya ve Konya hızla gelişmeye devam ederken Eskişehir, derin bir sessizlik ve yalnızlık içinde kalmış. Ta ki Kafkasya ve Trakya’dan göçler almasıyla ve Bağdat Demiryolu’nun yapılmasıyla makûs talihi değişene kadar…

Eskişehir - Yazılıkaya

Eskişehir hakkında bildiklerimizin pek çoğunu seyyah, asker, diplomat veya başka kimliklere sahip olarak Anadolu’yu ve Ortadoğu’yu gezerek anılarını yazmış yabancılara borçluyuz. Chaput, Cox, Cuinet, de Tournefort, Kinneir, Leake, Lucas, Meier, Ramsay, Texier ve Haspels bunlardan birkaçı… Muhtemelen şu anda hatırlayamadığım başkaları da vardır. İşin ilginci, Eskişehir hakkında yazanlar, genelde bu isimleri (veya başkalarını) referans listelerinde vermelerine rağmen, sözü edilen yazarlara ait kitapların orijinallerini veya çevrilmiş baskılarını bulmak kolay değil. Bazılarının ise adı var, kendi yok. Orijinal veya çevrilmiş; bulabildiğimiz yazılı kaynaklarda da (önceleri Sultanönü olan) Eskişehir hakkında yazılanlar birkaç cümleyi geçmiyor. Bu nedenle bir cümlede Eskişehir geçtiği için satın aldığım pek çok yerli ve yabancı yayın var kütüphanemde.

Yabancı seyyahlar arasında gerçekten sağlam gözlemci olanlar mevcut. Gördükleri her işlenmiş tarihî taş parçasını resimlemiş veya üzerindeki yazıları not almışlar. Ama genelde yazılanların pek çoğu, kulaktan dolma bilgilerden oluşuyor. Yerel topluluğu ve kültürü iyi tanımadıkları için (iyi yetişmiş bir araştırıcı da değillerse) duyduklarını ya da kendilerine aktarılanları sorgulamadan yazmışlar. Özellikle Hıristiyan yazarların, Türkler hakkında yazdıkları bazı olumsuzlukların gerçekleri ifade edip etmedikleri konusunda emin olamıyoruz. Gerçekler ile Hıristiyanların Türklerden nefreti çoğu zaman birbirine karışıyor.

Eskişehir, Osmanlı’nın kuruluşuna tanıklık etmiş bir şehir olması yanında; zaman zaman Rum ve Ermeni gibi değişik etnik ve dinî kimliklere de yurt olmuş. Bulunabilen kitaplarda veya seyahatnamelerde azınlıkların durumu ve nüfusu hakkında bir tutarlılık yakalamak kolay değil. Farklı kaynaklarda hayli farklı sayısal değer ve özelliklerden söz ediliyor. Konu, abartmadan inkârcılığa varan değişik boyutlarda arz-ı endam ediyor.

Bu kadar sözü neden yazdım? Geçenlerde bir Ankara seyahatimde bir kitap sergisinde ilgimi çeken bir kitap oldu. Adından esinlenip bir seyahatname olduğunu düşünerek aldım, şöyle bir karıştırdım. Yanılmamışım; gerçekten bir seyahatname idi. Yazarın adı tanıdık gelmedi. Kütüphanemde olsa hatırlardım. Sıklıkla rastlandığı gibi kitabın sonunda bir dizin de yoktu. Bir dizin olsa Eskişehir sözcüğünün mevcut olup olmadığını araştıracak, varsa kitabı satın almak üzere bir göz atacaktım. Kitabın içinde Eskişehir’le ilgili uzunca bir bölüm vardı. Bu şehirden bu denli uzun söz eden bir başka seyahatname gördüğümü hatırlamıyorum. Kitabı bunu fark ettikten sonra mı aldım; yoksa önce alıp sonra mı fark ettim; bunu şu an hatırlamam mümkün değil.

Barkley

Anadolu ve Ermenistan’a Yolculuk (A Ride Through Asia Minor and Armenia, 1891) - Henry C. Barkley

Bir Kitap: “Anadolu ve Ermenistan’a Yolculuk”

Bir kitap sergisinde tesadüfen tanıştığım seyahatnamenin adı “Anadolu ve Ermenistan’a Yolculuk” idi. Yazarı ise Henry C. Barkley. Kesit Yayınları tarafından Nisan 2007’de yayınlanan kitabı Türkçe’ye Nil Demir çevirmiş.

Internet üzerinden her zaman kitap aldığım sahaftan bu kitabın 1891’de Londra’da basılmış olan orijinalinin bir kopyasını edindim. Kitabın orijinal ismi, “A Ride Through Asia Minor and Armenia”. Orijinal kitabın alt başlığı şöyle düzenlenmiş: “Müslüman ve Hıristiyan sakinlerin karakterleri, davranışları ile gelenek göreneklerinin bir resmini veriyor”

Daha önceki literatür araştırmalarımda karşılaşmadığım bu kitabın yazarı hakkında da fazlaca bilgiye ulaşmak mümkün olmadı. Orijinal kitabın kapağında yazarın “Tuna ve Karadeniz Arasında” ve “Savaştan Önce Bulgaristan” isimli kitapların da yazarı olduğu belirtiliyor.

Demiryolu

İstanbul- Bağdat (Anadolu) Demiryolu

Henry C. Barkley’in bir İngiliz demiryolu mühendisi olduğunu biliyoruz. Balkan’larda demiryolu döşenmesi işinde görev yapmış. Balkanlar ve Anadolu’da yaptığı gezi anıları ile ilgili notlar almış. Bunların 1891’de basılması ile sözünü ettiğim kitap oluşmuş.

Barkley’in anılarında Eskişehir’i anlattığı bölümlerden (bazı kısımları yeniden çevirerek) bazı alıntılar vermek istiyorum. Bursa’dan Eskişehir’e gelişini şöyle anlatıyor: “At üstünde uzun bir yolculuk oldu. Yolların kuru ve havanın iyi olmasına şükrettik. Güneş tepelerin arkasında kaybolurken önümüzde Sakarya Nehri’nin kollarından birisinin kıyısına kurulmuş olan Eskişehir’i gördük. Şehrin etrafı birkaç mil boyunca alçak, yuvarlanmış ve verimsiz görünümlü tepelerle çevrilmişti. Günışığından yararlanabilmek için hızlandık. Fakat şehrin dar sokaklarına eriştiğimizde yer bulabilmek için hanları peşpeşe dolaşmak zorunda kaldık. Kalabalık hanlarda bize yer yoktu.”

Bir zamanlar

Bir zamanlar Eskişehir

Barkley Eskişehir anılarına İngiliz kuşkuculuğu ile şöyle devam ediyor: “Eskişehir’e Ekim’in 1’inde (1878) varmıştık ve 3’üne kadar kaldık. Yataktan çıktığımız andan tekrar girene kadar birçok ziyarette bulunduk. Türkler, Rumlar ve Ermenilerden aldığımız birçok yerel bilgiyle tıka basa dolduk. Ama eskiden öğrendiğimize göre, Doğu’da verilen bilgilerin ‘birebin katılarak’ anlatıldığını varsaymalıydık. Bu yüzden, bize ballandırılarak anlatılmış hikayelerin iki veya üç tanık tarafından teyit edilenlerinden söz edeceğim.”

Barkley’in anlattıklarından, Osmanlı’nın kuruluş sonrasında Eskişehir’i unuttuğuna yönelik kendime bir doğrulama çıkaracağım. Evliya Çelebi’nin 17’nci yüzyılda biraz övgü ile söz ettiği şehir hakkında İngiliz seyyah, 19’uncu yüzyılda şunları ifade ediyor: “Öncelikle, Eskişehir, yaşamak için güzel (hoş) bir yer değil. Nehrin hemen kıyısında kurulduğu için sıtma her zaman burada hüküm sürecek gibi görünüyor. … Aslında burası, eğer sıtmayla başa çıkabilirse, Türk için Anadolu’daki en uygun yerdi. Topraklar verimli ve ucuz, en yakın limanla arasındaki mesafe, ürününü satmayı engelleyecek kadar uzak değil.”

Hemen hemen tüm yabancı seyyahlar, Eskişehir’den ihraç edilen lületaşından söz eder. Barkley, lületaşı hakkında şu bilgileri veriyor: “Her yer lületaşı yataklarıyla dolu ve madenler şehre sadece dört saatlik uzaklıktaki bir tepede kurulmuş. Madenleri ziyaret etmedik ama anlatılanlardan en ilkel şartlarda çalıştıklarını çıkardık.”

Daha önce belirttiğim gibi Barkley’in seyahatnamesi Eskişehir’den ayrıntılı olarak söz eden kitaplardan bir tanesi. Benim aktardıklarım sadece birkaç küçük örnek oluşturmak için. Yazdıkları arasında katıldıklarınız olduğu gibi, itiraz edeceğiniz noktalar da bulunabilecektir. Eskişehir ve Anadolu tarihine meraklı olanlara bu önemli seyahatnameyi öneririm.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Anı, Eskişehir, Seyahatname, Tarih kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>