Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Müziğin sosyal ve kültürel değişimi, toplumun genel gidişine ışık tutan aynalardan bir tanesidir. Müziğin çeşitlenmesine ve toplumdaki beğeni özelliklerine bakarak, toplumumuzun yaşadıkları hakkında bazı ipuçları elde edebiliriz. Sosyal durumu, başka ülkelerin halk müziklerinin gelişmesinde de saptamak kolaydır. Amerika’nın Jazz, Blues, Rock N Roll ve benzerleri gibi müzik türlerinin altında, daima o toplumun yaşamakta olduğu döneme ait sosyal veriler ve göstergeler yer alır.
Bir dönem, minibüs müziği olarak aşağılanarak bakılan arabesk müziğin, bugün yüksek sosyete mertebesine yükselmesinin ardında da, hiç kuşkusuz toplumun içinde bulunduğu durumun etkileri vardır. (Gerçi ülkemizde yüksek sosyeteye yükselen arabesk midir, yoksa aristokrasi mi “ayağa düşmüştür”; bu da tartışılması gereken ayrı bir konudur.) Ama bir ayırımı dikkate almak gerekiyor. Nasıl müzik sevgisi açısından Klasik Türk Müziği ile Geleneksel Türk Müziği’ni bir hiyerarşik sıralamaya dizemezsek, konuya arabesk müziğin sevilmesi gerekip gerekmediği açısından da bakamayız. Burada asıl olan, arabeskin arkasındaki sosyal dinamiklerin işleyişidir.
Arabesk müzik, 1950’lerden bu yana değişen yapısıyla toplumun kimlik ve kültür bunalımı ile, yaşanan sosyal ve ekonomik durumu ifade etmektedir. Bu müzik türü ile ilgili ciddi bir yanlış, malum müziğin Orhan Gencebay, Müslüm Gürses veya Ferdi Tayfur gibi sınırlı sayıda isimlere mal edilmesidir. Dikkatle incelendiğinde; müzikteki arabeskleşmenin çok daha yaygın olduğu görülecektir. Günümüzde arabesk, bir tarz (sound) olarak rock müziğinden özgün müzik olarak anılan türe kadar pek çok çeşitliliğe sinmiş ve oralarda biraz farklı görünümlerle yaşamayı sürdürmektedir. (Gereksiz bir tartışma açmamak için burada bazı besteci ve yorumcu / şarkıcı isimlerini saymak istemiyorum. Ama “elit müzik” veya “entel müzik” olarak üretilen türlerin de ciddi oranda arabesk unsurlar içerdiğine hiç kuşku yoktur.) Çünkü tüm yerel müzik türlerini yapan kesimler, ülkenin yaşadığı aynı ortamı ve benzer sorunları paylaşmaktadır.
Arabesk müzik, çözülmekte olan (ve iyileşmeye doğru bir dönüş yapıp yapmayacağından zaman zaman kuşku duyduğumu) sosyal düzenin işaretlerinden birisidir. 20’inci yüzyılın ortalarında başlayan başıboş sosyal göç ile birlikte; toplumun yapısının denetimsiz değişimini ifade eder. Sosyal göçün sonuçlarını işaret eden pek çok gösterge gibi, arabeskin ifade ettiği gelecek görünümü de yöneticiler / seçilmişler tarafından doğru anlaşılmamıştır. Bu işaret; ekonomik sorunlar, tüketim toplumuna özenti, tatmin edilmemiş ruhsal beklentiler, karşılanamayan sosyal ihtiyaçlar gibi temel konuların ipuçlarıydı. Ne yazık ki, anlayan veya ders almak isteyen olmadı.
Genel anlamda arabesk müzik, birreycidir. Kendisi sosyal sorunlardan kaynaklanmakla birlikte; çözümü (veya çözümsüzlüğü), bireysel olan sızlanmada ve kolaycı / ucuz kurtuluşlarda bulmaya çalışır. Neşeli ve umutlu olduğu zamanlarda da sıradan duyguların peşindedir. Bir kültürel ve sosyal zenginlik içermez.
Arabeskin bireyciliği, 1950’li yılların devamında Türkiye’ye empoze edilen liberal ve neo-liberal politikalarla uyum sağlamada üstün başarı göstermiştir. Bu nedenle; toplumun hızla zenginleşen rantiye kesimlerinde olağanüstü bir destek bulmuştur. Bireycilik açısından bakıldığında; ağlayan / sızlayan arabesk müzik, adeta “kısa yoldan zengin olmanın”, “iş biliciliğin”, “köşe dönücülüğün”, özetle liyakatsiz ekonomik ve sosyal yükselmenin müziği olmuştur. Arabesk müzik, bir yanıyla toplumun acı çeken, yoksul kesimleri için “kişi başı” ağrı kesici görevini getirirken, bireyci özelliği ile liberal politikaların yerleşmesinde gerekli sosyal zemine katkı yapmıştır.
Konunun, kuşbakışı sosyal görünümü böyledir. Arabesk müzik; bu ülkenin, bu toplumun müziği değildir. Ama toplumun karmakarışık hale gelmiş iç yapısının dışa vurumu olduğu da gerçektir. Ekonomik ve sosyal sorunlar, gerekli çözümlere ulaşmadığı sürece; bozuk karaciğerin tende yarattığı irinli sivilceler gibi var olmaya devam edecektir.