Gürcan Banger
2010 Haziranında son ağır yağmurlardan sonra oluşan bazı semtlerdeki olumsuz görünüm, kent ve kentleşme konusunu tekrar gündemimize getirdi. Eskişehir olarak kent kozmetiği konusunda hızlı ‘ilerlemeler’ sağlarken, yerel yönetimlerin asli görevleri konusundaki başarıları sorgulanır oldu. Pek çok yayın organının manşetinde özellikle belediyelerin birincil hizmetleri konusunda kalite, mercek altına alındı. Bu vesile ile belediyeciliğin kent kozmetikçiliği olmadığını ve belediyelerin de kalite belgesi almalarının daha iyi hizmet vermek anlamına gelmediğini bir kez daha öğrenmiş olduk.
Eskişehir’in yerleşme açısından geleneksel büyüme biçiminin ‘yağ damlası modeli’ olduğu bilinir. Bir başka deyişle, Eskişehir kenti, merkezden dışa doğru bir yağ damlasının yayıldığı gibi bir odak noktası etrafında açılmaktadır. Bu nokta da hâlâ kentin merkezi olmaya devam eden Köprübaşı bölgesidir.
Merkezdeki sıkışıklık ve dışa doğru açılmanın yakın döneme kadar planlı olmaması Eskişehir’in kentsel mekân kullanımının pek de planlı, programlı olmadığı izlenimi yaratıyor. Eskişehir’in yerleşim tarihi ile ilgili yaptığım araştırmalar, bu bölgenin 1000’li yıllardaki kuruluş döneminde özellikle o günün savaş koşulları nedeniyle planlı bir yerleşime konu olmadığını gösteriyor. Yazılı yerel tarihi konusunda sıkıntıları olan Eskişehir hakkında bulabildiğimiz kaynaklar, Eskişehir’in Anadolu – Türk şehirlerine oranla farklı bir yol izlediğini gösteriyor. Kentin bugünkü merkezindeki sıkışmanın ve yoğunlaşmanın tarihsel köklerini son bin yıldaki (özellikle 1800’lerin sonlarından bu yana olan) değişimde arayıp bulmak mümkün.
20’nci yüzyılın ilk yarısında nüfusun azlığı ve sosyal yaşamın kısıtlılığı nedeniyle fazla hissedilmeyen kentleşme sorunları, bugünün yeni sorunlarına neden olmuş gibi görünüyor. İşin ilginci, çağın çözümlerinden birisi olarak sunulan Estram hafif raylı sistem projesinin de kentin merkezdeki sıkışıklığına yeni sorunlar ilave etmesi bir garip durumdur. Görünen o ki; ulaşım konusunda yeni açılımlar ve kolaylıklar getiren tramvay sistemi, mevcut şartlarda kent merkezindeki sıkışmanın ivmelendiricisi olmuş gibi görünüyor.
Özetle; Eskişehir’in yerleşim, trafik ve kentsel dönüşüm açılarından akılcı ve geleceğe doğru bakan yaklaşımlara ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. Kentsel dönüşümün altındaki ana fikir ise kentte yaşayan insanlara kaliteli yerleşim imkânları sunabilmek zorunda.
Bir yerleşimin insani endeksler açısından yaşanabilir, kaliteli ve iyi olarak değerlendirilebilmesi için ise bazı kriterler var. Bu ölçütlerden birincisi kentin yaşama uygunluğudur. Örneğin sağlıklı içme suyundan sürekliliği olan enerjiye, çöplerin sorunsuz olarak kaldırılmasından çevrenin hijyen koşullarının sağlanmasına, ulaşım kolaylığından kentsel olanakların adil kullanımına kadar olan değişik konular düşünebiliriz. Bu nedenle Eskişehir’de yaşadığınız semtin ve sokağın yaşama uygunluğunu, ‘ağzı açık ayran budalası’ gibi kent mobilyalarını ve kozmetiği seyrederken diğer yandan da bu göstergeler açısından düşünmemiz uygun olur.
İkinci ölçüt, yaşadığımız yerleşimin kullanım amacına uygunluğudur. Eğer aşırı gürültü yapan uçakların kalkıp indiği bir havaalanı ile insanların yaşadığı konutlar yan yana iseler burada bir kullanım sorunu olduğunu düşünebilirsiniz. Bu bağlamda trafik sorunları, engellilerin kullanımlarına kolaylıklar, kadınlara daha fazla sosyal yaşama katılım hakkı ve çevresel hijyen sorunları gibi başka ilgili konulardan da söz edilebilir.
Bir diğer iyi yerleşim ölçütü, bugünlerde çok fazla hissetmeye başladığımız erişilebilirliktir. Ulaşım ve haberleşme gibi kentsel kolaylıkları bu ölçüte bağlı olarak düşünmeliyiz. Çağdaş bir kentte ulaşım, orada yaşayan vatandaşlara çeşitlilik ve ekonomik olarak ödeyebilme gücü sağlar. Eğer kent içinde bir noktada bir başkasına ulaşmak için 3-4 ekmek parası ödüyorsanız, bu durumda hem sosyal adalet hem de erişilebilirlik ve ulaşılabilirlik sorunu var demektir.
Mevcut kentsel yaşam ve yönetim geleneğimizde olmayan bir diğer kriter ise kentin burada yaşayan insanlar tarafından denetlenmesidir. Kentin yurttaşlar tarafından değişik mekanizmalarla denetlenebilmesi fikri, halkın yönetime katılması anlayışının farklı bir yorumudur. Bu tür çağdaş yaklaşımları Eskişehir’de görebileceğimizi ummaktan ötesi elden gelmiyor şimdilik. Yerel yöneticiler çoğu zaman davulu vatandaşın boynunda taşımak isterken diğer yandan da tokmağı ellerinden asla bırakmak niyetinde değil gibi görünüyorlar.
Eskişehir çok değişik yörelerden insanların bir arada yaşadığı çok kültürlü özellikleri olan bir kenttir. Kentin geçmişte aldığı önemli göçler yanında; üniversitelerin bu gelişimde önemli katkıları oluyor. Bu özellik bir kent için başka göstergeyi işaret etmektedir. O da kentin değişik (etnik, kültürel, dini) kimliklere eşit yaşama hakkı verebilmesidir. Eskişehir açısından böyle bir yaşam hakkından söz etmek mümkün mü? Bu soruya şimdilik kolay bir cevap vermek mümkün değil. İlk kez metropolleşme sırasına girmiş olan Eskişehir için bu sorunun cevabını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.
Çağın giderek daha fazla dile gelen konularından birisi sürdürülebilirlik… Tabii ki, son olarak ama önemli bir kriter olarak kaliteli kent yaşamının sürdürülebilir olmasından da söz etmeliyiz. İnsanlar o kentte yaşarken kendilerini hem ruhsal ve sosyal olarak hem de ekonomik olarak geliştirme olanaklarına sahip olmalılar.
Özetle; yaşadığımız kentin geleceğini düşünürken, planlarken ve değişim – dönüşüm sürecini tasarlarken bu ölçütleri (bu kriterlerin tümünü birlikte) dikkate almamız gerekiyor.