Gürcan Banger
Endres Seyahatnamesi olarak isimlendirdiğim çalışma, Franz Carl Endres’in 20’nci yüzyılın başında Türkiye’de yaptığı gözlemleri içeriyor. Gürsel Köksal’ın Türkçeleştirmesi ile Bulut Yayınları tarafından “Türkiye 1916” ismiyle 2004 yılında basılmış. Orijinal ismi “Türkei / Mit 200 Abbildungen (Türkiye / 200 Resim ile)” olan kitabın 1994 yılında E ve E Yayınları tarafından yapılmış bir önceki baskısı daha var.
Franz Carl Endres, 1878’de Bayern’de doğmuş ve 1954’te Basel’de ölmüş bir Almandır. 1912 ile 1915 yılları arasında Türkiye’de bulunmuştur. Osmanlı ordusunda subay olarak görev yapmış, Balkan Savaşı’nda bulunmuş ve Birinci Dünya Savaşı’nda askerî eğitmen olarak hizmet vermiştir.
Endres, sözünü ettiğim bu çalışmaları sırasında Osmanlı topraklarında sağlam gözlemler yapmış, bunları kitabında ele almıştır. İlk kez 1916’da Münich’te “Türkei” ismiyle basılan kitapta Endres’in, iyi bir gözlemci ve dikkatli bir araştırmacı olduğu anlaşılmaktadır. 200 dolayında resmin eşlik ettiği kitabında Endres, Türkiye’nin 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde durumunu açıklıkla ortaya koymaktadır. Kitapta gelenek ve görenekten ekonomiye, sanatta tarihe kadar çok değişik konular ele alınmaktadır. Osmanlı’nın son yılları hakkında anlattıkları, son derece gerçekçi görünmektedir.
Yazar, kitaba yazdığı önsözde çalışmasının önemini şöyle ifade ediyor: “Yazar, Türkiye’yi ve halkını, Türk ordusunda kurmay subay olarak geçirdiği üç yıllık görev süresinde yakından tanıma fırsatı buldu. Birçok gezisiyle ülkeyi iyi tanımış olması ona, fotoğraf seçme ve açıklamanın yanı sıra giriş yazma cüreti verdi.”
Yazar, Edirne’den Arabistan’a büyük bir alanı gezdiği için sadece Türk ve İslam olan nüfus dışında azınlıklar hakkında da edinebildiği bilgileri aktarmaktadır. Yabancı seyyahların pek çoğunun ilgisini çeken “Osmanlı kadınının kimliği” konusunun, Endres’in de ilgi alanı içinde olduğu kitapta bu konuya yer ayırmasından anlaşılıyor. Endres’in kitabının, yine bir Alman subayı olan Moltke’nin 1835-1839’u anlattığı “Türkiye Mektupları”nı takiben okunmasının bir tarihsel bütünlük sağlayacağı inancındayım.
Kitabın başında çevirmen Gürsel Köksal tarafından yazılmış iki bölüm var. Bu makaleler, kitabın tarihsel olarak anlaşılmasını ve yorumlanmasını kolaylaştırıyor. Her ne kadar çevirmenin bazı yorumlarını içerse de, yapılmış araştırmaların sonucu olması açısından dikkatle okunmaya değer kanısındayım. (Daha önceki bazı yazılarımda da değindiğim ve kitabın çevirmeninin de söz ettiği gibi; yazarın metninin doğru anlaşılması açısından kitaptaki Türkiye sözcüğünü Osmanlı Devleti, Türk sözcüğünü ise Osmanlı olarak anlamak gerekir.)
Endres’in o dönem Türkiye’sinin ekonomik yaşamı hakkında yazdıklarından küçük bir bölüm ile bitirmek istiyorum: “Tarım, Türk iktisadî hayatının temelidir. Türk köylüsü, uzun yıllar verginin yükünün tamamını taşımak zorunda bırakılmıştı. Öyle ki; yoksul kırsal kesim nüfusu, 1911’de bile toplam vergi gelirlerinin 6/7’sini yüklenmişti. Burada bir değişiklik enerjik bir vergi reformuyla gerçekleştirilebilir. … İşletme idaresi hâlâ olağanüstü ilkel bir düzeydedir. Modern tarım iş aletleri hâlâ bilinmemektedir. Hayvancılık, Balkan Savaşı’nda meydana gelen büyük miktardaki at ve koşum hayvanı kaybından dolayı ortaya çıkan büyük ihtiyaca rağmen hâlâ çok yetersiz bir düzeydedir. Ormanların yüzyıllar süren yıkımı, iklimi olumsuz olarak etkilemiştir. Parasal kıtlık, büyük bir işgücü arzı açığına yol açmıştır. Türkiye’nin büyük toprak sahipleri, mallarının işletmesini kendi üzerlerine alıp, daha sonra rasyonel bir hale getirmek yerine, tüm paralarını Konstantinopol’de (İstanbul’da) harcıyorlar. Toprak dağılımı da, tarımın gelişmesi açısından uygun bir durumda değil.”
Kitaptan aktardığım yukarıdaki birkaç cümleyi okuduğunuzda, Cumhuriyet’in devir aldığı enkazın büyüklüğü ve içeriği konusunda bilgileniyoruz. Endres, 1917’den sonra kendisini “emekli Bavyera yüzbaşısı, emekli Osmanlı binbaşısı” olarak tanıtıyor. Böyle bir kimliğe ulaşmış bir Alman’ın Osmanlı ülkesine bakışını okumanın bize öğretecekleri olabilir.