“Onbinlerin Dönüşü”
Gürcan Banger
Bugün yine (bir süredir pazar günleri yaptığım gibi) seyahatname niteliğinde olan bir kitaptan söz edeceğim. Elimdeki kitabın adı, “Anabasis – Onbinlerin Dönüşü”, yazarı ise Ksenophon. Sosyal Yayınlar tarafından hazırlanan kitabın çevirmenliğini (Pierre Chambry’nin Fransızca çevirisini kullanarak) Tanju Gökçöl yapmış. Kitabın birinci baskısı 1985, ikinci baskısı 1998 yıllarında gerçekleşmiş. Yaptığım küçük araştırma kitabın ikinci baskısının piyasada bulunabildiğini gösterdi.
Ksenophon, yaklaşık olarak MÖ 430-355 tarihleri arasında yaşamış eski Yunanlı (Atina’lı) bir filozof ve yazardır. Genç yaşlarında gördüğü eğitime de bağlı olarak ünlü düşünür Sokrates’in görüşlerini benimsemiştir. Bu çerçevede sonraki yıllarda yazdığı “Sokrates’in Savunması (Apologia Sokratus)” isimli bir çalışması da vardır.
Yukarıda sözünü ettiğim Anabasis isimli kitabına konu olan macerası MÖ 401 yılında başlar. 401’de bir arkadaşıyla birlikte Anadolu’ya geçer. Pers Prensi Kyros’un ağabeyi Kral Artakserkses’e karşı savaşına katılır. Eski Yunanlı paralı askerlerin de yer aldığı orduyla birlikte Lidya’nın Sardes kentinden yola çıkarlar. Bu savaşta Ksenophon’un görevi, bir tür savaş muhabirliğidir. Fakat Fırat Nehri civarında olumsuz bir olay gelişir. Kunaksa’da paralı askerlerden oluşan birliklerin kumandanları ve Kyros pusuya düşürülerek öldürülür. Ordu, kendi memleketinden 2400 km uzakta, hiç bilmedikleri topraklarda yönetimsiz haldedir. Bir çözüm bulunması gerekmektedir.
Orduyu geri götürmek üzere general rütbesiyle beş kişi belirlenir, bunlardan birisi de Ksenophon’dur. Böylece gönüllü savaş muhabiri olan yazar, orduyu yönetecek beş generalden birisi olur. Gerçekten ülkeye geri dönüş yolunda önemli yararlıkları olur. Dört aylık uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra geriye kalan 2000 kişi Yunanistan’a memleketlerine geri dönmeyi başarırlar. Ksenophon, “İç Ülkelerde Sefer” veya “Onbinlerin Dönüşü” olarak Türkçeleştirilen Anabasis isimli eserinde bu seferi ve maceralarını anlatır.
Anabasis, pek çok eseri olan Ksenophon’un en başarılı çalışması olarak kabul edilir. Çağlar boyu okunan bir klasik olarak kalması bunu doğrulamaktadır. Kitap, MÖ 400’lü yılların sonunda Küçük Asya (Anadolu) halkları ve onların kültürleri hakkında önemli bilgiler vermektedir. Kitap; bir seyahatname olma yanında askerlik tarihi açısından da önemli bir yere sahiptir.
Ksenophon, diğer eski Yunanlı düşünürler kadar derin ve içerikli bulunmaz. Fakat değişik konulara ilgisi ile ustalığını yükseltmiş bir yazardır. Kitabın çevirmeni, Ksenophon’u takdim ederken şu cümleleri kullanıyor: “Üslubunun ilgi çekici yanı, ayrıntılara inmesinden, olayları rahat ve akıcı bir biçimde anlatmasından, süslü cümleler kurmadan yalın ve güzel bir anlatıma ulaşabilmesinden ileri gelir. Yazar olarak dikkati çeken öteki özellikleri de; mantığının kuvveti, düşüncelerinin açık seçikliği, yararlı olanın, ahlak bakımından doğru ve doğru olanın yararlı olduğunu bir ilke olarak ele alması ve çağının dinî inançlarını çocuksu denecek ölçüde kuvvetle benimsemesidir. Ksenophon, bütün bu özellikleriyle, kendisinden sonra gelen yazarlar üzerinde büyük etki göstermiştir.”
Bitirmeden önce, kitapta kullanılan anlatım tarzını sergilemek üzere kitabın sonunda kısa bir örnek bölüm vermek isterim: “23. Sonra Yunanlılar Pergamon’a döndüler. Ksenophon orda tanrıya şükretmeye gitti; çünkü Lakonia’lılar, yüzbaşılar, komutanlar ve askerler onun atlar ve öküz çiftleri ve geride kala ganimet arasından dilediğini seçmesinde anlaştılar; öyle ki, başkalarını bile borçlu bırakacak duruma geldi. 24. O sırada Thibron gelip ordunun komutasını aldı ve Tissaphernes ve Pharnabazos’la savaşmak için öbür Yunanlı birliklerine kattı.”
MÖ 400’lü yıllardaki Anadolu’yu bugüne bağlamak üzere birinci elden bazı bilgiler öğrenmek için ilginç bir seyahatname ve tarih kitabı. Meraklısına öneririm.