Seyahatname’de Eskişehir
Gürcan Banger
Seyahatname deyince akla dünya gezi edebiyatının en seçkin örneklerinden birisi olan Evliya Çelebi Seyahatnamesi gelir. 17’nci yüzyılın bu ünlü Osmanlı seyyahından ve 10 ciltlik seyahatnamesinden geçtiğimiz pazar günkü yazımda söz etmiştim. Bugün Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin 2’nci cildinde Eskişehir’den söz ettiği bölümlere değineceğim.
Evliya Çelebi, Eskişehir’e Söğüt üzerinden Ertuğrul Gazi Türbesi’ni ziyaret ettikten sonra gelir. Önce Eskişehir Kalesi’ni tarif eder: “Kaleyi, Bursa tekfuru yaptırmıştır. Tarihçiler bu şehri de Sam’ın yaptırdığını söylerler. Eskiden büyük bir şehir imiş. Halen eserleri görülmektedir.”
Şöyle devam eder: “Burayı 731 (hicri) tarihinde, Rumlardan Orhan Gazi almıştır. Bugün Anadolu eyaletinde hâkimlik ve yüzeli akçelik kazadır. Zengin ve sipahisi çoktur. Kadısının geliri altı kesedir.”
Sözünü ettiği kalenin harap edilmiş olduğunu söyler ve gördüğü çevreyi tanımlar: “Kalesi harap olduğundan dizdarı yoktur. Şehir onyedi mahalledir. Evleri bağ ve bahçeli olup gayet güzeldirler. Epeyce cami ve mescid vardır. Medreseleri varsa da kagir değildir. Yedi ilk mektebi, yedi tarikat tekkesi, yedi hocalar hanı vardır. Çarşısı sekizyüz kadar dükkandan ibarettir.”
Evliya Çelebi, duygusal ama yaşama olumlu bakan bir kişidir. Eskişehir’i de hoş ifadelerle anlatır: “Havasının letafetinden güzelleri çoktur. Halkı sevilen kimselerdir. Çuka ve çoğu akmişe giyerler. Şehrin dört çevresi gül bahçeleri, bağ ve bostan olup, tahılları bol ve zengin bir yerdir. Hatta Paşa efendimize bu şehir halkından bin aded koyun, yedi at, üçyüz araba arpa ve bu nevi erzak hediye olarak geldi.”
Eskişehir, tarihte orduların yaralı askerlerin tedavi sonrası dinlendiği bir kaplıca yöresi olarak bilinir. Yapılan kazılardan ve eski seyyahların yazdıklarından Eskişehir sıcak su kaynaklarının çok eski yıllardan beri kullanıldığı anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi de Eskişehir’in bu zenginliğinden söz eder: “Şehrin kuzey kısmında, bağ ve bahçeler içinde, kâgir kubbeler ile örtülü güzel hamamlardır. Yüz metre kare büyüklüğünde olan büyük havuzu sıcak su ile doludur. Suyu gayet sıcak olduğundan, soğuk su katınca normal hale gelir. Gayet faydalıdır. Parmaklarda bulunan gümüş renkli yüzükleri sapsarı eder. Uyuz ve cüzam hastalıklarına iyi gelirse de, Bursa kaplıcaları gibi binaları tam teşkilatlı değildir.” Anlaşılıyor ki; Eskişehir’in sıcak su zenginliği o yıllarda da yeterince değerlendirilmemektedir. Bu zafiyet, bugünlere kadar uzayıp gelmiş.
Evliya Çelebi’nin dâhil olduğu heyet daha sonra Eskişehir merkezinden Seyit Gazi Kasabası’na geçer. Seyit Gazi’nin yaşam öyküsünden, tekkeden ve kasabanın halinden söz eder.
Seyitgazi’yi şöyle anlatır: “Kasabanın kalesi bir tepe üzerinde olup haraptır. Varoşu yüzeli haneli, bağlı – bahçeli, cami, hamam, han ve çarşısı olan bir kasabacıktır. Hatta aşağı derede kiremit örtülü yetmiş ocaklı bir büyük han vardır ki, Bağdad Fatihi Murad Han’ın silahtarı ve musahibi Mustafa Paşa Bağdad seferine giderken yaptırmıştır. Bunun etrafında El – Mevla Taceddin’in kabri vardır.”
Seyitgazi kasabasını tanımlamaya şöyle devam eder: “Burası yüzeli akçelik kazadır; kethüda yeri, yeniçeri serdarı, ayan ve eşrafı vardır. Fakat müftü ve nakibi yoktur. Camilerinden Rüstam Paşa Camii, Süleyman Han’ın veziri tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Güzel ve Aydınlık bir camidir.”
Evliya Çelebi’nin kervanı, Seyitgazi’den ayrılarak 6 saatlik yoldaki Şebinhisar’a (Akşar’a) doğru yola çıkar. Belki bir başka yazıda bu ünlü seyahatnamenin sayfalarını karıştırmaya devam ederiz.
Sizin de alıntılar yaptığınız Eskişehir Kal’ası hakkındaki tam orijinal metne nasıl ulaşabilirim? Bir bilginiz var mı?