Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENİ ***
Eğitimim ve mesleğim gereği, İnternet’in tarihini, nasıl işlediğini ve dayanaklarını iyi bilirim diyebilirim. Diğer yandan yaşamım boyunca bir eksende siyasetle ve bir başkasında düşün - yazı işleriyle uğraşmış olmak, dünyada ve ülkemizde siyasetin nasıl işlediğine dair –karınca kararınca– birikim ve deneyim sağladı. Bu nedenle Wikileaks Olayı’nın medya gündemine ilk düştüğü gün Facebook’taki sayfamda bir yazışmaya cevaben aceleyle bir şeyler karalamıştım.
Nokta virgül değiştirmeden şöyleydi yazdıklarım: “Ben sızdırılmaların sızdırılma olduğundan daima kuşkulanırım. ABD kaynaklı yeni projeler önce bazı bilgilerin sızdırılması ile başlar. Dergilere, strateji kuruluşlarına, eski bakanlara, eski askerlere… ‘Wikileaks’te yer alan konuların arkası var mı? Varsa bu gelişmelerin arkasında ne var?’ sorularını sormadan yapamıyorum. Masum bir gelişme olarak görmem zor. Hele İnternet’in özgürlük ortamının bir doğal sonucu olduğu kanaatinde değilim.”
Daha sonra şunları eklemişim: “Şöyle bakılmasını öneririm. Küresel boyuttaki olayların ve gelişmelerin sadece görünen yüzüne bakarak karar vermek doğru olmayabilir. Bunlar, zaten bildiğimiz veya tahmin edebileceğimiz konular olmasına rağmen ben Wikileaks konusunda biraz sabırlı olmayı seçiyorum.” Bu minval üzere Facebook’ta son eklediğim cümle ise şöyle idi: “İnternet = enformasyon + dezenformasyon”.
Her ülkede bilgilerin iktidar ya da başka kaynaklar tarafından medyaya servis edilmesinin yolları var. Yukarıda sözünü ettiğim gibi ABD’de bu servis; dergiler, strateji kuruluşları, eski bakan veya askerler veya İnternet aracılığı ile yapılıyor. Bizim ülkemizde de bazı (gerçek veya manipülatif) gizli dosyaların bazı dergiler ya da bazı siyasal kimlikli kişiler üzerinden servis edildiğini izledik. “Hadi” deseniz, size kamuoyunun önünde duran servise müsait bazı isimleri, pek çok insan gibi –yanılma ihtimalini de dikkate alarak– ben de sayabilirim. Bu tür enformasyon / dezenformasyon servis işlemlerinde ABD, dünya ölçeğinde guru sayılabilecek bir kalite ve düzeye sahiptir.
Gizli dosyaların medyaya ulaştırılmasında genelde birkaç yaklaşım söz konusudur. Birincisi; gerçekten servis edilen bilgiler doğrudur ve bu açıklamaların bir amaca hizmet etmesi beklenir. İkincisi; açıklanan kriptoların amacı, deyim yerindeyse sağ gösterip sol vurmak ya da ters köşeye yatırmak; yani ulusal veya küresel kamuoyunu yanlış bilgiyle istendiği biçimde yönlendirmektedir. Üçüncü olarak; önce açıklanan dosyalar aracılığı ile sert ve acılı bir sonuç gösterilir; daha sonra ilgili devlet veya halkın gösterilene oranla daha yumuşak bir senaryoya razı olması sağlanır. Aslında yumuşak senaryo, dosyalar aracılığı ile manipülasyonu yapan gizli gücün gerçek anlamda istediği şeydir.
Bu süreçteki bir diğer önemli nokta ise ABD’nin teknolojik olarak İnternet ağındaki yeri ve uzmanlığıdır. Eğer ABD bu bilgilerin yayınlanmasını önlemek istese, böyle bir iş onun için çocuk oyunundan daha kolaydır. İnternet dolaşımını kolaylıkla izleyebilen ABD uzmanlığı için Wikileaks isimli İnternet sitesinin telef edilmesi iş bile sayılmaz.
Bir diğer nokta ise ABD’de meydana gelen 11 Eylül Olayları’nın fazlasıyla abartılmasıdır. İkiz Kuleler’in terör saldırısı nedeniyle zarar görmesine ve bu alanda ABD’nin ciddi imaj kaybına uğramasına rağmen ABD hâlâ güvenlik (özellikle veri güvenliği) konusunda kendini en çok geliştirmiş olan ülkedir. Böyle bir ülkenin denetiminde bulunan yerlerden birinde gizli belgelerin bir onbaşı marifetiyle Lady Gaga etiketli bir CD’yle kaçırılmış olduğuna kargalar bile güler. Bu hikâye kesinlikle inandırıcı değildir.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde İnternet ortamında bir başka haber okudum. Bu haberde eski MİT’çi, iktisatçı, yazar ve istihbarat analizcisi Prof. Mahir Kaynak’ın Wikileaks ile ilgili açıklamalarını okudum. Onun Wikileaks Olayı’nı değerlendirmelerinden bazı bölümler vermek istiyorum.
Mahir Kaynak yukarıda özetlediğim bakış açıma benzer şeyler söylüyor: “Eski MİT’çi Mahir Kaynak, dünya gündemine düşen Wikileaks İnternet sitesinin ABD’nin gizli belgelerini yayınlamasıyla ilgili çarpıcı bir iddiada bulunurken ABD’nin bu işte ne gibi hesap peşinde koştuğunu açıkladı.
Kaynak, dünyanın gündemine oturan ABD’nin gizli belgelerinin ABD hükümetinin izni ve haberi olmadan yayınlanmasının imkânsız olduğunu belirtti. Kaynak, ABD hükümetinin bu yolla rahatsızlık duyduğu konularda dünya kamuoyunu ve liderleri yönlendirmeyi amaçlamış olabileceğini ifade etti.
Gizlilik derecesi yüksek ve bu türden belgelerin değil Amerika dünyanın hiçbir yerinde yayınlanmayacağını belirten Mahir Kaynak, ‘Eğer bunlar yayınlanıyorsa onlara gizli demenin bir manası yok. Burada süreç şöyle ilerler, önce belgeler üzerinde gizlilik kaldırılır. Ondan sonra bunun kamuoyuna istedikleri gibi yansımasını sağlarlar.’ dedi.
Bu türden gizli bilgileri sızdıranların hapse atılacağını hatta idama mahkûm edileceğini söyleyen Kaynak, ‘Öyle olmasa casusluk diye bir şey kalmaz’ dedi. ABD hükümetinin durumu kendisinin yönettiğini anlatan Kaynak ‘ABD bu yolla Dünya kamuoyuna söylemek istediği sözleri söylüyor.’
Belgelerin bir kısmının gerçek bir kısmının ise sonradan eklenmiş olabileceğini söyleyen Kaynak, ‘Amaçları dünya kamuoyunu yönlendirmek. Birçok ülke hakkındaki rahatsızlıklarını bu yolla dile getirmektir.’ “
Sözün özü; Wikileaks Olayı’nı bir de bu argümanlar açısından ele almakta yarar var. Bu konu bazı aklı evvellerin kolaylıkla açıklayıverdiği kadar sıradan değil. Bugüne kadar benzerlerinde de eşdeğer bir arka plan vardı.