Türkiye’de Gelir ve Yaşam Koşulları
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK’in açıkladığı 2008 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın sonuçları geçtiğimiz günlerde yaygın basında yer aldı. Araştırma sonuçlarında ilk dikkatimi çeken, toplam nüfusun yaklaşık yüzde 17’sinin yoksulluk riski altında olduğu idi.
Araştırma, “eşdeğer hanehalkı kullanılabilir gelir” ve buna ilişkin dağılım olarak isimlendirilen gösterge üzerinden yapılıyor. Bu gösterge, bir hanedeki tüm bireylerin maaş, ücret, yevmiye, kendi işinde veya serbest meslekten elde edilen faaliyet geliri, toprak geliri, emlâk geliri, emekli / dul / yetim maaşı, faiz / repo, menkul geliri gibi meblağların toplamı olarak tanımlanıyor. Eşdeğer kullanılabilir gelir kavramı ile bireysel refah dikkate alınıyor. Dolayısıyla hesaplamada toplam hane sayısı kadar her hanede yaşayan birey sayısı da hesaba dâhil ediliyor. Hanehalkının toplam kullanılabilir geliri hanehalkı büyüklüğüne (hanedeki yetişkin sayısına) bölünüyor.
Ekonomik ve sosyal araştırmalarda kullanılan tekniklerden birisi, toplamın (örneğin toplan nüfusun) yüzde 20’lik dilimlere bölünmesidir. Türkiye’de toplam nüfusun gelir temelinde yüzde 20’lik dilimler halinde 2008 incelemesi, en zengin dilimle en yoksul dilim arasında yaklaşık 8 kat fark olduğunu gösteriyor. Bir diğer ilginç nokta ise yüksek gelire sahip yüzde 20’lik dilim, toplam gelirin yüzde 47’sini alırken en düşük gelir grubu yaklaşık yüzde 6 dolayında kalıyor. Bu sonuçlar TÜİK’in 2007 Araştırması ile karşılaştırıldığında bir değişiklik arz etmiyor. Diğer yandan ülkede krizin en yoğun yaşandığı yıl olan 2009’da durumun yoksullar aleyhine gelişmiş olduğunu öngörmek zor değil. 2009 Araştırması sonuçları açıkladığında bu gerilemeyi doğrulamak mümkün olacak.
Gelir dağılımın eşitlik / eşitsizlik durumunu ölçme amacıyla Gini Katsayısı adı verilen bir teknikten yararlanılıyor. 0 ile 1 arasında olan bu katsayı sıfıra yaklaştıkça eşitliği, bire yaklaştıkça eşitsizliği (gelir dağılımında bozulmayı) ifade ediyor. TÜİK’in hesaplamalarına göre bu değer, 2007 ve 2008’de 0,41 olarak kaldı. Bu katsayının da 2009 değerini görmek gerekiyor. Krizin gelir dağılımındaki sonuçlarını saptamak açısından yararlı olabilir. (Gecikmiş olarak da olsa şunu belirtmeliyim. Bu araştırma sonuçları üzerine yorum yapan herkesin doğruluk payı, TÜİK’in bu göstergeleri sunarken sağladığı doğruluk düzeyi ile ilgili. Eğer sayısal veriler üzerinde siyaset nedeniyle bir manipülasyon varsa, bunun günahı da siyasete yazılmalı.)
Gelir dağılımına bölgesel olarak bakıldığında; hiç de şaşırtıcı olmayan bir görünüm ile karşılaşıyoruz. Gelirden aslan payını İstanbul ve ardından Doğu Marmara Bölgesi alıyor. Gene şaşırtıcı olmayan biçimde gelirden pay almada son sıra Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne düşüyor. Her ne kadar bu bölgede gelirde bir artış olsa da; bunun dikkate değer bir yönü yok.
Bence TÜİK 2008 Araştırmasının en ilginç yönlerinden birisini gelirin yapısı oluşturuyor. Burada dikkati çeken nokta ise hanehalkı gelirlerinin çok büyük bir bölümünü maaş ve ücret gelirlerinin oluşturması. Ücretli çalışma sonucu elde edilen gelir, toplamın yaklaşık yüzde 42’si. Buna karşılık girişimcilik nedeniyle elde edilen gelirin oranı ise yaklaşık yüzde 22. Bu oranlar girişimcilik konusunda ne denli ‘başarılı ve niyetli’ olduğumuz konusunda ciddi ipucu vermekte. Başta devlet olmak üzere ‘bir kapıya kul olmak’, kendi işinde çalışmaya göre çok daha cazip olmaya devam ediyor. Ücretli çalışmanın daha cazip bulunduğu, dolayısıyla ücret gelirlerinin toplam gelirin daha büyük kısmını oluşturduğu kentlerimiz var. Sonuç olarak; girişimcilik konusuna neden daha fazla önem vermemiz gerektiğini bir kez daha görüyoruz.
Ücretlilik ve girişimcilik ekseninde neler oluyor? Ne yazık ki; beklediğimizin aksine bir gelişme var. 2007’den 2008’e memur – işçi gelirlerinde (yaklaşık olarak) yüzde 2’lik artış olurken girişimcilik gelirleri ise yüzde 1 oranında azalmış. İlk sırada yüzde 42 ücret gelirlerini yüzde 22 ile girişimcilik izlerken yaklaşık yüzde 19 oranı ile (kamu tarafından ödenen) emekli / dul / yetim aylıkları geliyor. Sonuçta girişimcilik gelirleri yüzde 22’de kalırken maaş, ücret ve sosyal transferler yüzde 61’i buluyor.
Araştırma sonuçları arasında konut kalitesi, borçlanma, günlük ihtiyaçların karşılanması gibi alanlarda pek sevimli olmayan başka sonuçlar da var. 2007’de yapılan araştırmanın sonuçları 2008’deki çalışmaya eklemlendiğinde ülkede ekonomik ve sosyal yönden umut verici bir değişim olamadığı ortaya çıkıyor. Muhtemelen bir sonraki araştırma daha sevimsiz sonuçlara vesile olacak. Ülkeyi yönetenler bugün medya manşetlerinde yer alan ama karın doyurmayan konular yerine gelir, istihdam, yatırım ve daha iyi bir yaşam üzerine kafa yorup zaman harcasalar çok daha iyi olacak.