Yanlış ile Doğruyu Karşılaştırmak
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Hatasız insan var mı? Yaşam çevremize göz attığımızda varacağımız sonuç, hatasızlığın imkânsızlığı yönünde olacak. Kendimizle hesaplaştığımızda hata olarak isimlendirebileceğimiz örnekleri hatırlarız. Diğer yandan hatasını kabul etmeyen insan ararsak hiç de azımsanacak bir sayı ile karşılaşmayız. Nedense insanlar hatasız olmayı erdemin ayrılmaz bir parçası sayıyorlar. Hataların yaşamın sıradanlıklarından olduğunu kabul edip önemli olanın, bunlardan gerekli dersleri çıkarmak olduğunu kabul etmek istemiyorlar.
İnsanın yaşamı öğrenmekte kullandığı en temel tekniklerden birisi karşılaştırma (kıyaslama) yapmaktır. Karşılaştırma ise sıfır noktası olarak kabul edilen bir referansa göre yapılır. Örneğin bizden yaşlı insanları anne veya babamızla karşılaştırarak öğrenmeye çalışırız. İlk kez ziyaret ettiğimiz bir kenti, uzun yıllar yaşadığımız yerleşim yeri ile karşılaştırarak kavramayı deneriz. Bir arkadaşımızın davranışını, öyle bir durumda kendimizin ne yapacağını düşünüp kendi davranış modelimizi referans alarak kavrarız. Havanın sıcaklığını, yemeğin lezzetini, filmin sürükleyiciliğini değerlendirmek için kıyaslamaya (karşılaştırmaya) izin veren referanslar kullanırız. Karşılaştırma dediğimiz yaklaşım, çeşitli bilim dallarının da sıklıkla kullandığımı bir yaklaşımdır. Diğer yandan karşılaştırmalı edebiyat dalı, bu yöntemin bir sanat dalında kullanımını sergiler.
İnsanın karşılaştırarak öğrenme özelliği, içinde bir görelilik unsuru taşır: Neye, nereye veya kime göre gibi… Eğer yaşamı kavrarken, göreliliği bir başkasına göre kurarsak (bir başka deyişle; bir başka insanı referans alırsak); tüm değerlendirme ve anlamlandırma modelimiz, o insana göre ayarlanmış olur. Hiç kuşkusuz; hangi referans noktasını kullanırsak kullanalım, bakış açımızın içinde her zaman bir kendimize görelilik ruhu vardır. Ama dış çevreden soyutlanarak özellikle kendimizi referans olarak kabul ettiğimizde; bu durum, bazı hatalar yapmamıza neden olabiliyor.
Kendini yetiştirmiş ve yaşamdan doğru dersler çıkarmış bir kişinin, zaman zaman tümüyle kendi değer ve ilkelerine göre davranmasında yanlış bir yan görülmeyebilir. Ama yaşamdan kendisini soyutlamış ve tümüyle kendi içine dönmüş bir bireyin kendi hayalleri ve yanılsamaları içinde boğulması son derece beklenen bir durumdur.
Bizi kendimize takılıp kalmaktan kurtaran, çoğu zaman yaşamın kendisidir. Eğer okumayı becerirsek; yaşam, daima bize iyi dersler sunar. Onun derslerini okuma konusunda özürlü olduğumuzda ise dersin acılarla bezenmiş olarak bize sunulması hiç şaşırtıcı olmaz. Yaşamımızdaki başarılardan ve kötü sonuçlardan doğru dersleri alırsak, bu gelecekte daha iyi bir yaşam için bir hazırlık anlamına gelir.
Olayları değerlendirirken kabul ettiğimiz referans değer ve öğretiler nedeniyle hata yapabiliriz. Yaşamda en sık yaptığımız hatalardan bir diğeri ise insanlarla ilgili duygu ve düşüncelerimizdir. Arkadaşımız olarak benimsediğimiz bir kişinin bizi üzen bir davranışına kadar bu ilişkide yaptığımız referans ve görelilik hatalarının farkına varmayabiliriz. O kişiyle ilgili değerlendirme ve anlamlandırma hakkında yanıldığımızı gördüğümüzde ise her zaman gerçek neden konusunda emin olamayabiliriz.
Bir insan hakkında bizi yanıltan nedir? Acaba beni yanıltan o mu? Benimle olan ilişkilerinde olduğundan farklı görünmeye mi çalıştı? Bir maskesi vardı da, ben mi farkına varamadım? Yoksa benim onunla ilgili temel referans olarak kabul ettiğim bende mi bir sorun var? Yalnız kendi değer ve ilkelerime saplanıp kaldığım ve onun davranışlarının benim algımdan farklı olduğunu kavramadığım için mi yanıldım?
Bir Latin atasözü, “Yanlış yapmak, insanlar içindir” der. Karmaşık bir dünyada insanın yanlış yapmama şansı yok. Çoğu zaman elimizde de olmuyor. Önemli olan, yapılan yanlışlar karşısında doğru dersleri çıkarabilmek. Bu nedenle kişilerle (arkadaşlarımız ve yakınlarımızla) ilgili hatalarımızın da bir dersten öte bizi üzmemesi gerek. Bir insanla aramızda olan olumsuzluktan çıkarılacak derslerden birisi, bakış açımızın çok fazla kendimize endeksli olup olmadığını kavramaktır. Çünkü bir ilişkinin iyi ya da kötü olduğuna karar vermek için sadece kendimizle yetinmekten öte, başka göstergeler de kullanmamız gerekebilir. Yaşamın pek çok alanında olduğu gibi…
Hatalar, geçmişe savrulup geri dönmeyecek biçimde yitirilen çabalar değildir. Dikkatle baktığımızda; her birinin gelecek yaşamımız için birer yapıtaşı niteliğinde olduğunu görebiliriz. 2500 yıl öncesinin ünlü Çinli düşünürü Konfüçyüs “Hatanın en büyüğü, hatalı olduğunu bilip de onu düzeltmenin çaresine başvurmamaktır” diyor.