Sermaye, Kent Rantı ve Siyaset
Gürcan Banger
1970’li yıllarla birlikte küresel sermaye gerçeğini daha net kavradık. Bu süreç (küresel sermayenin gelişimi), 1980’den sonra başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de kent yerleşimlerini de etkilemeye başladı. Türkiye ekonomisinin büyük paydaşının İstanbul olduğunu ve İstanbul’daki hareketlerin tüm kentsel ekonomileri etkilediğini düşünürsek Eskişehir gibi Anadolu kentlerinin etkilenmesine şaşırmamak gerekir.
1980’ler itibarıyla İstanbul, küresel sermayenin Türkiye’ye giriş kapısı oldu. Bu tarihten başlayarak Anadolu kentlerinin İstanbul’a olan bağımlılığı, uluslar arası sermayeye eklemlendi. Ama hemen bu görünümün düne ait olduğunu ve yakın gelecekte bu görüntünün belli oranda değişeceğini söylemeliyim. Yakın vadede uluslar arası sermayenin pivot ayağı İstanbul’da kalmak üzere Eskişehir’in de aralarında bulunduğu bazı illerde doğrudan yerleşeceği ve yapılanacağı kanaatindeyim.
Kent sistemi
Kent bileşenleriyle, ilişkileriyle bir sistemdir. Kentsel sistemin değişik düzlemlerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Örneğin kentin ekonomik, siyasal ve ideolojik düzlemlerin bir bileşimi olduğundan söz edebiliriz. Bu düzlemlerin özellikleri ve kalitesi, özelde kentsel mekânı, genelde kent sistemini belirler. Silik ve niteliksiz düzlemler, kalitesiz bir kent oluşturur.
Eskişehir’in mekânsal büyümesinin bir yağ damlası modeli olduğu uzmanlarca bilinir. Yağ damlası modeli, kendiliğinden gelişmenin önemli göstergelerinden birisidir. Bu gösterge, kenti oluşturan düzlemlerin kalitesizliğinin bileşkesinden başka bir şey değildir. Bu üç kalitesiz düzlemin oluşturduğu kentsel mekân ve kentsel sistemin kaliteli olmasını beklemek hayalcilikten bile ötedir.
Tüketim kenti
Kentsel sistemin oluşumunda ekonomik düzlemin önemli ve etkin belirleyiciliği vardır. Kentlerin varoluş nedenlerinin başında tarım dışı üretim gelir. Özetle; ekonomik düzlemin asli unsuru üretimdir. Fakat kapitalizmin ilerleyen aşamalarında kentler, üretim mekânları olmaktan çıkarak tüketim mekânları olmaya başlıyorlar. Eğer söz konusu kentin üretim yapısı sağlam ve sağlıklı ise kapitalist tüketim sürecinin yükünü daha kolay karşılayabiliyor.
Değişen manzara
Kentlerin gelişmesi ile birlikte sanayi üretimi öne çıkarken kırsal alanlardaki atıl işgücünü sanayi sektörlerine çektiği bilinir. Son yıllarda sanayi yanında hizmetler sektörünün de önemi artmıştır. Hizmetler sektörünün Eskişehir gibi ekonomilerde yerine getirdiği işlevlerden birisi, sanayinin tüketemediği işgücü fazlasını gizli işsizlik biçiminde içine almak, emmektir.
Kentlerin gelişmişlik sırası, üretimin ne kadarının o kentte yapıldığının da bir göstergesidir. Kapitalizmin gelişmesi ile birlikte bazı kentlere üretim pastasından daha az pay düşmektedir. Üretim pastasının azalması ile kent, bir üretim merkezi olmaktan çıkıp bir tüketim mekânı haline dönüşmektedir.
Eskişehir sanayisinin yakından incelenmesi, kentin müşteri sadakati yaratan vazgeçilmez yeterli sayıda ürünü olmadığını, ancak başka kentlerde üretilen pastaya katkılarda bulunduğunu göstermektedir. Yan sanayi olarak nitelenebilecek tüm sektörler için durum budur. Tekstilde Çin’in ucuz işgücü ile bir seçenek yaratması gibi ülkedeki başka kentlerin daha uygun seçenekler yaratması durumunda Eskişehir ciddi kayıplara uğrayacaktır. Teşvik Yasası’nın yarattığı tehdit bunlardan birisidir. Bölgesel kalkınmada merkez il olma şansını yitirmemizin önemi buradadır.
Tüketim kenti olmak
Tüketim kenti olma eğilimi gösteren yörelerde gözlenen yönelimlerden birisi, yeni kent bölgelerinin ve konut alanlarının oluşmasıdır. Tüketim için gerekli olan altyapının oluşması, uzun vadeli kredilerle konut sahibi olma süreçlerinden geçmektedir.
Tüketim kenti olma yöneliminin bir diğer göstergesi ise bu tüketimin yapılmasını sağlayacak olan yeni mekanizmaların gelişmesidir. Anlaşılan, daha önce Eskişehir’in kaynaklarını İstanbul üzerinden elde eden küresel sermaye, bu kez kendisi Eskişehir’e gelerek kaynak transferini yurtdışına doğrudan yapacaklardır.
Güçbirliği
Görünen o ki, şu ana kadar olup bitenin dışında Eskişehir’de olağan sınai ve ticari yollarla sermaye birikimi olmayacak; olan da hareketlenmede isteksiz görünüyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki devlet eliyle sermayedar yaratma girişimini andıran güçbirliği ile sermaye ve girişimci yaratma hayalimiz de vizyonsuzluktan ve sosyal sermaye düşüklüğünden gerçekleşmeyecek. (Bilindiği gibi; sosyal sermayenin düzeyini karşılıklı güven, birlikte iş yapabilmek ve ortak çalışma yetkinlikleri belirliyor.)
Diğer yandan kapitalist gelişme ilerledikçe kentsel mekân da bir sermaye haline dönüşüyor. Bu nedenle kentsel mekânın, değişik tür ve boydan kent rantiyelerinin saldırısına uğramaya başlaması son derece olağan…
Kent toprak ve mekânlarının talan edilmesi sürecinin odağında daima siyaset var. Eskişehir’de kimi kamu arazi ve mekânlarının gerek özelleştirme gerekse ihaleler yoluyla talan edilme eğilimlerinin altında sağ-sol ayrımı olmaksızın siyasetten güç alan yeni kent rantiyeciliğinin olduğundan hiç kuşkum yok. Anlaşılan, Eskişehir’de kapitalist sermaye birikimi kent mekânının talan edilmesiyle oluşum sürecine girmek üzeredir.
Beklendiği gibi; ilerleyen dönemde kent mekânı, üretim yapılan bir alan olmaktan çıkarak her an daha çok tüketim merkezi olan mekânın bizzat kendisinin bir değerli meta olduğu biçime dönüşmekte. Eskişehir’in kent merkezindeki aşırı yoğunlaşmanın ve rant artışının arkasındaki sosyal ve ekonomik gerçek budur.
Bu süreçte yeni yaşam mekânları geliştirerek kent rantını düşürme görevinin yerel yönetimlere düşmesine rağmen buradaki kimi yöneticilerin yerel paydaşlarıyla birlikte öncelikle kendilerinin ranttan pay alma derdine düştüklerini gözlüyoruz. Deyim yerindeyse; kapitalist zaman, akması gerektiği gibi talan ruhuyla akarak kentin sermaye birikimi sorununun çözümüne geleneksel rantiyecilik damgasını vuruyor. Sağ-sol adına ahkâm kesenler, kent rantının talibi kendi patronları olunca ağızlarını bıçak açmıyor, birdenbire sus-pus oluveriyorlar.