Sanayi, Üniversite ve Geleceğe Bakış
Gürcan Banger
Türkiye ekonomisinin en belirgin özellikleri arasında birincil planda dış dinamiklerden etkilenmesi gelir. Kendi sanayileşmesini kendi olağan iç gelişimi ile sağlayamayan Türkiye, tüm olumlu gelişmelere karşın dış dinamiklerin yoğun baskısını üzerinde hissetmeye devam etmektedir. Bu nedenle hangi düzeyde bakılırsa bakılsın, geleceğin anlaşılmasında, öngörülmesinde ve ekonomik geleceğe hazırlanmakta dış dinamiklerin etkileri göz önünde bulundurulmak zorundadır. Bir başka deyişle; ekonomik aktörlerimiz, gelişmiş ülkelerdeki gelişmeleri ve yönelimleri, bunların Türkiye’yi de içine alan yaklaşım ve planlarını yakından izlemelidirler.
Dış dinamiklerin izlenmesi, muhtemelen yükselmekte olan sektörler ve bunlardan Türkiye’yi yakından ilgilendirebilecek olanlar hakkında bilgi verecektir. Diğer yandan kobi’lerimizin durumu yakından incelendiğinde, bunların sektör seçimi dışında başka sorun ve ihtiyaçları olduğu da ortadadır. Kobi ihtiyaçları arasında görece daha yüksek teknolojilere geçiş bir zorunluluk gibi durmaktadır. Bu arada kobi’lerimizin ciddi düzeyde kurumsallaşma ihtiyacı içinde olduklarını da belirtmemiz gerekir.
Sektör seçiminde ise öncelik yüksek katma değere verilmelidir. Getirinin tekrar yatırılabilmesi için bu seçim yüksek önemdedir. Bu arada küresel süreçlerin dayatmakta olduğu standartlaşma, rekabete dayanıklılık ve verimlileşme gibi unsurların da gözetilmesi gerekir.
Ekonominin iç dinamiklerine bakıldığında, yakın geleceğe ilişkin bazı ipuçları elde etmek mümkün olmaktadır. Anlaşılan, önümüzdeki 5-10 yıl içinde de tekstil, gıda, beyaz eşya, elektronik ve otomotiv sektörleri ekonomi içinde ciddi pay sahibi olmaya devam edeceklerdir. Halen ve yakın süreçte de yan sanayinin ana sanayilerden daha cazip olmaya devam edeceği düşünülürse, bundan yerelde kendimize çıkarmamız gereken dersler olduğu açıktır. Sonuç olarak; yerel kobi’ler, önümüzdeki kısa ve orta dönem hazırlıkları açısından verimliliğe, kurumsallaşmaya, standartlaşmaya ve kalite unsurlarına özel önem vermek zorundadırlar.
İlerleyen dönemlerde bilişim ve iletişim sektörlerinin özel bir yeri olmaya devam edeceğine, hatta bu önemin giderek yükseleceğine hiç kuşku yok Bilgi ekonomisi, genel hatları itibarıyla teknoloji ve katma değeri yüksek özellikler göstermektedir. Bu nedenle bu ekonominin gereklerinin yerine getirilmesinde ciddi adımlar atılmalı.
Önümüzde uzanan dönemde turizm sektörünün genişlemeye devam edeceğinin öngörüldüğünü belirtelim. Her ne kadar yeterli hazırlıklar içinde değilsek de akıllı yaklaşımlarla bu sektörden yerel paylar elde etmek mümkündür.
Ve üniversite
Bir iş dünyası dergisinde IMD isimli kuruluşun “Dünya Rekabet Gücü (World Competitiveness Yearbook)” isimli çalışmasının bazı sonuçlarını okudum. IMD, Uluslararası Yönetim Geliştirme Enstitüsü olarak Türkçeleştirebileceğimiz bir kuruluş… Hızlı okumanın ardından IMD’nin İnternet sitesinin ayrıntılarını inceleyerek biraz daha derinleşme imkânı buldum. Dikkatimi çeken grafiklerden birisinin başlığı “Üniversiteler ve İşletmeler Arasında Bilgi Transferi” oldu.
Bilindiği gibi; bugün iş dünyasının önemli hedefleri arasında düşük ve orta düzeydeki teknolojik üretimden daha yüksek seviyeli teknoloji ile daha düşük maliyetli ve kaliteli üretime geçebilmek var. Teknolojiyi bilimden, bilimi de üniversiteden ayrı düşünmek mümkün değil. İş böle olunca, ister istemez iş dünyası ile üniversitelerin etkileşimi ilgi odağı oluşturuyor. Çünkü günümüzün rekabet şartları, akademik kuruluşlarla özellikle sanayi işletmelerinin işbirliği içinde olmalarını şart koşuyor. Rekabet gücünü artırmak ve kalıcılıkla sürdürülebilirliği sağlamak için bilgi ve yeniliğin (inovasyonun) sınaî faaliyetlere aktarılabiliyor olması gerekli…
Yukarıda sözünü ettiğim grafik (istatistik) 2010 yılı itibarıyla dünya ülkelerinin üniversite ile iş dünyası etkileşimini ortaya koyuyor. Akademik kuruluşlardan işletmelere doğru bilgi akışında en yüksek başarı düzeyine İsviçre sahip… Onu neredeyse aynı puanlarla ABD ve İsrail izliyor. İsveç 4’üncü, Almanya 11’inci, İngiltere 15’inci, Japonya 19’uncu, Fransa 27’nci, Hindistan 34’üncü ve Çin 35’inci sıralarda yer alıyor. 2010 yılı listesinde 58 ülke var. Türkiye ise 41’inci sırada…
IMD’nin listesinde gıpta ile baktığımız ülkeler arasında bizden geri olanlar var. Ama 58’lik bir listede (10 üzerinden 3,82 puanla) 41’inci sırada yer almak durumun vahametini ifade etmesi açısından önemli… Bunun açıklaması; üniversite ile sanayinin hâlâ birbirine çok uzak olduğu ya da her iki kesim arasında bilgi akışı kanallarının oluşamadığı veya tıkalı olduğu biçiminde olabilir.
Bilimsel ve teknolojik bilginin akademik kuruluşlardan sanayi işletmelerine akabilmesi için her iki kesiminde yapması gereken işler var. Bu konuda merkezi yönetimlere çok önemli görevler düşüyor. Yoksa geride olduğumuz rekabet mücadelesini daha büyük bir hızla kaybedeceğiz.