Hayaller, Duygular ve Tepkiler

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Hayaller Duygular TepkilerHayaller, Duygular ve Tepkiler

Gürcan Banger

Parayla mutluluğu satın alamazsın. Satın aldığın sadece seni mutlu edeceğini düşündüğün araçlardır. Maddi zenginlik, kimi örneklerle mutlu olabilmek için bir kolaylaştırıcı olabilir; ama maddiyatı, mutluluğun yeter şartı olarak kabul edemeyiz. Bu nedenle bazen maddi hayallerimizin, yaşamımımızda eksik kalan mutluluğu yaratacağı gibi yanlışlara düşmemeliyiz. Mutlu olmak hayal edilecekse bunu, maddiyata bağlamamalı derim.

Kültür ve bilgi de her zaman para ile satın alınamıyor. Eğitim sistemimiz ne denli dejenere olursa olsun, bir okulu bitirebilmek için paradan fazlasına ihtiyaç var. Para yoluyla kolaylaştırılmış diplomalar, bilgi ve görgüye eşdeğer değil. Bilgi konusundaki hayaller, olsa olsa bilgiye ulaşmak için bir motivasyon olabilir. Ağır maddi koşullarda bile bilgili, görgülü ve deneyimli bir insan olmamızda bu hayaller, bizi heyecanlandırır, yönlendirir, özendirir.

Maddi varlığa sahip olunduğunda; elde edileceği konusunda en fazla hayal kurulan olgulardan bir diğeri sevgidir. Sevgi ihtiyacı içinde olan insanların bir bölümü, bu eksikliğini maddi olarak güçsüz olmasına bağlar. Güzel bir arabası, iyi bir evi, nitelikli bir yazlığı olsa sevgililerin ve sevginin ona akacağını düşünenler vardır. Bu durum, genelde yazılı ve görsel medyanın, renkli basının bizde yarattığı bir yanılsamadır. Ünlü ve zengin insanların albenili yaşamlarının renkli ve gülümseyen yanları bize gösterilerek sevginin ve aşkın maddiyatla eşdeğer olduğu yanılsaması yaratılır. Çoğu zaman biz de bu tuzağa düşeriz. Aşkı hayal etmek yerine onunla sevgiyi yakalayacağımızı sandığımız maddiyatı hayal ederiz.

Hayal kurmak, bir tür gönül sarhoşluğudur. Hayal kurmanın da tembellik gibi insanı sarıcı, alıp götüren bir yanı vardır. Eğer hayalin sınırlarını biraz fazlaca genişletirseniz, sizi bir anlamsız ve verimsiz dünyanın eşiğine götüreceğinden emin olabilirsiniz. Hayal kurmak alışkanlık yapan yönüyle dönüşü olmayan yol gibidir. Diğer yandan; eğer hayal kurmayı, bir motivasyon ve yaratıcılık unsuru olarak kullanabilirsiniz bu kez de sizi göklere çıkaracak, canınıza can katacaktır.

Çözmekte zorlandığım bir sorunla karşı karşıya olduğumda hayal kurmak, benim için bir ağrı kesici gibidir. O sıra beynimi didikleyen bir olumsuz durumdan uzaklaşmak ve kendimi zihnen dinlendirmek istediğim zaman hayal kurmayı tercih ederim. Böylece beynim nadasa bırakılmış bir tarla gibi dinlenirken, ben de kendimi söz konusu sevimsiz durum hakkında sürekli olumsuz güdülemekten kurtulmuş olurum. Dolayısıyla benim için kimi zaman hayal kurmak, bilinçli olarak olumlu konular düşünmeye zorlamaktır. Ama hayalsiz de kalmamalı…

Eleştirinin hafifliği

Eğer yumurta küfesi sırtımızda değilse en kolay işlerden birisidir eleştirmek… Hele siyasi eleştiriler yapmanın keyfine diyecek yoktur. Genel olarak önce kişiler üzerine karar verir, sonra eleştirilerimizi sıralarız. Bir yerel yöneticiden hoşlanmıyorsak örneğin, ağzıyla kuş tutsa elimizden kurtulması mümkün değildir. Eleştir eleştirebildiğin kadar! Gözünün üstünde kaşı olması bile kabahat olur. Nedense yapıcı eleştirilerin, kişileri değil; davranışları ve eylemleri hedef alması gereğini sıklıkla unuturuz. Örneğin halkın seçtiği bir milletvekilini “Sadece bizimle aynı siyasi çizgiye sahip değil” diye eleştirme hakkına sahip olduğumuzu düşünürüz.

Eleştiri, öncelikle bilgilenme ve birikim işidir. Eleştirdiğimiz işi yapan kişi, hiç kuşkusuz bunu yapmak için belli donanıma ve otoriteye sahiptir. Olayı ilk gördüğümüz biçimiyle eleştirmek, yanıltıcı olabilir. Olaya dâhil tüm faktörler üzerine bilgi sahibi olmak, araştırmak ve gerekirse uzman kişi ve kuruluşlara danışmak gerekir. Doğru olan, sağlam gerekçeler ve kanıtlar üzerine kurulmuş eleştiridir. Eğer eylemler yerine önce kişiyi eleştirmeye ve hatta karalamaya karar verdiyseniz, burada daha baştan yanlış yapıyorsunuz demektir.

Özellikle sosyal önemi olan konular başta olmak üzere eleştirinin zamanı ve mekânı konusunda özenli olmak gerekir. Genel kural olarak bir fikrin doğruluğunu, zaman ve mekândan bağımsız olarak düşünmemeliyiz. Eleştiri için de böyledir. Eleştirinizde haklı olabilirsiniz; bulgularınız doğru olabilir; ama doğru zamanda yapılmamış bir eleştiri işlerin tamamen karışmasına neden olabilir. Eleştiri yaparken kendi duygularınızın etkisinde olmadığınız doğru zaman ve mekânı seçtiğinizden emin olmalısınız, derim.

Eleştirilerin sıklıkla yanlışa düştüğü noktalardan birisi, genellemeler yapmaktır. Yukarıda belirttiğim gibi bu genellemelerden birisi, örneğin farklı siyasi görüşteki bir kişiyi, “sadece bizden olmadığı” için eleştirmeye kalkmaktır. Eğer eşinize, arkadaşınıza bir eleştiri yöneltecekseniz, “Siz kadınlar / erkekler zaten hep böylesiniz” diye başlayan bir eleştiri, daha baştan yanlışa düşmüş demektir. Yaşamın beyazdan siyaha uzanan grilikleri içinde ne bir kişi ne de bir dünya görüşü baştan aşağıya yanlış olamaz. Unutmayın ki, durmuş bir saat bile günde iki kez doğru zamanı gösterir.

Eleştiri konusunda genellemeler gibi sıklıkla hata yaptığımız alanlardan bir diğeri de benzetmeler yapmak, uygunsuz örnekler vermektir. Bir başka yanlışı işaret ederek bir olayı veya bir kişiyi yargılamak ve hatta “infaz etmek” her zaman doğru olmayabilir. Eleştirirken verdiğimiz örneklerin sağlamlığından emin olmak zorundayız. Yerel basında “Filan kentte durum böyle iken neden bizde öyle değil?” şeklindeki eleştirileri sıklıkla okuduğunuzu hatırlayacaksınız. Bu eleştirilerde çoğunlukla her kentin kendisine özgü yönleri ve özellikleri olduğu unutuluverir.

Bir sosyal ortamda, bir sivil veya siyasi örgütte, bir işletmede öne çıkmanın, itibar kazanmanın bir yolu olarak kullanılır eleştiri çoğu zaman. Kimi kişiler, başkalarını eleştirip karalayarak pozisyon yükselmesi elde etmeye çalışırlar. Kurumsallaşma düzeyi düşük örgütlerde sık görülen bir durumdur bu. Eleştiri, kişilerin örgütte veya toplum önünde popülaritelerini artırmaya çalıştıkları bir araç olmamalıdır. Ne yazık ki, siyasi yaşamımız bu hastalıktan bir türlü kurtulamamaktadır.

Özetle; konusu, içeriği ve biçimi ne olursa olsun eleştiri, yapıcı olmalıdır. Bunun aksine davrananlar, aynı saldırılara kendilerinin de muhatap olabileceklerini unutmamalılar…

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Duygusallık, Eleştiri kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>