Gürcan Banger
Değişmeyen tek şey, değişimin kendisi… Bu nedenle çağlar boyu çocuklar, anne ve babaları ile anlaşmakta zorluk çekmişlerdir. Konuşmalarda bizim zamanımızda diye başlayan cümleleri iyi bilirsiniz. Dikkatli baktığımızda; dünyanın sadece değişmediğini, değişimin hızının da arttığını gözlüyoruz. Yaşınız 40 veya daha yukarıda ise değişimin ivmeli hızı konusunda şu örneği haklı bulacaksınız: “Çocuklarımzla olan kuşak farkımız, anne babamızla olandan çok daha büyük.”
Son 30-35 yılın ayırt edici ekonomik farklılıklarından birisi artan rekabet. İş ortamları, hiçbir dönemde rekabetin bu denli arttığı bir zaman dilimi yaşamamıştı. Rekabetin giderek daha da keskinleşmesini bekliyoruz. Yüksek rekabet ortamlarında iş yapma model ve kurallarındaki hızlı değişim de, sanayi ve ticaret mensuplarını adeta şaşkına çeviriyor.
Bir de; küreselleşme konusu var. Küreselleşmeyi sosyal ilerlemenin bir olağan durumu olarak değil de; farklı ideolojik algı dayanaklarıyla anlayanlar, bu olguya salt ideolojik açıdan bakıyorlar. Küreselleşmenin siyasi ve ideolojik boyutlarının olması, bu gerçeği anlayıp bu bağlamdaki fırsatlardan yararlanıp tehditlere karşı mücadele etmemiz gereğini ortadan kaldırmıyor. Küreselleşmeyi tümüyle ABD’nin hegemonya siyasetinin bir yönelimi olmaya indirgeyenleri, yakın geçmişte insanlık tarihinin doğal bir buluşu olan pazar ekonomisi olgusunu kabul etmemekte direnen radikal siyasetçilere benzetiyorum. Reel durum ile ideolojik beklentileri karıştırmak sıklıkla yaşadığımız bir durum… Özetle; iş dünyasını sert sarsan gelişmelerden bir diğerinin, fiziksel ve mekansal kısıt ve sınırların ortadan kalkarak piyasaların global hale gelmesi olduğunu belirteyim.
Piyasalar açısından bakıldığında daha ilginç görünümler de var. Geçmişte örneğin pazarlamacı ve satıcılar tarafından teknololojik ürün pazarını tanımlarken şöyle söylenirdi: “Biz, ne satarsak müşteriler tarafından o talep edilir.” Bugün durum değişti. Dün satıcı yönetimli olan piyasalar, bugün müşteri yönetimli hale geldi. Artık pazar koşullarını müşteriler belirliyor. Bunun nedenleri arasında artan rekabet ve başta bilişim ve iletişim olmak üzere gelişen teknolojiler nedeniyle müşterilerin mal ve hizmetlere hem fiyat, hem kalite olarak daha kolay erişmeleri yer aldı. Aynı ihtiyaca hizmet eden bir malı değişik markalar altında eşdeğer kalitede kolaylıkla daha ucuza alma imkanları doğdu.
İletişimin her anlamda gelişmesi yanında keskinleşen rekabet koşulları, hem Dünya boyutunda hem de ülke sınırları içinde küreselleşmenin beklenen sonuçlarından birisini oluşturdu. Ürün ve hizmetlerde aynılaşma başladı. Piyasalar benzer mal ve hizmetlerle doldu. Örneğin bir mağazanın önünde vitrine baktığınızda reklam yazıları ve etiketler olmasa; hangi firmaya ait bir ürünü izlediğinizi bile kestirmeniz mümkün olmuyor. Gerçekten üretilen mal ve hizmetlerin nitelikleri yanında firmaların performansları ve iş yapma modelleri de birbirini andırmaya başladı. Adeta klonlanmış (kopyalanmış) mal ve hizmetlerle çepeçevre sarıldık.
Mal ve hizmetlerin aynılaşması ise sanayi ve ticarette yeni bir yönelime neden oldu. Birbirinin aynı olan mal ve hizmetlerle piyasada var olma savaşı, firmaların fiyat kırma yarışına döndü. Çoğu zaman da işletmeler fiyat kırarak rekabet etmeye mahkûm edildiler. İşte zaman zaman “kârsız bölge” veya “sıfır kâr” olgusu olarak sözünü ettiğimiz değişimin arkasında bu macera var.
Yukarıda ekonomi için sıraladığım değişimler, insanın başka yaşam alanlarında da pek farklı gelişmedi. Aynılaşma ve rutinleşme, tüm Dünya’yı büyük bir hızla sarıyor. İşletmeler de ellerindeki “satabilmek” için yaşamın her alanında çılgınca “fiyat kırmaya” devam ediyorlar. Sanırım; bu sarmaldan kurtulmanın çaresi, herkesin kendi farklılığını yaratmayı düşünmeye başlaması…
Ar-Ge Proje Pazarı
Aynılaşma ve fiyat rekabeti sarmalı nedeniyle kârsızlık bataklığına savrulmamanın önünü açan iki sihirli sözcük var: İnovasyon (yenilik) ve ar-ge (araştırma – geliştirme). İşletmeler ya bu iki unsuru kendi yapılarının bir parçası yapacaklar ya da bunlardan yararlanmak için başka kurum ve kuruluşlardan destek alacaklar.
Bu konuda üzerine düşen görevin farkında olan Eskişehir Sanayi Odası (ESO), 10-11 Mayıs 2011 tarihlerinde Esinkap 3. Ar-Ge Proje Pazarı’nı düzenliyor. İki günlük etkinliğin ilk gününde iş dünyasının önemli isimleri ve başarılı akademisyenler tematik konuşmalar yapacaklar. Genel başlığı “Bölgesel Sanayide İnovasyon ve Ar-Ge Kapasitesini Geliştirmek” olan etkinliğin diğer oturumları “Bölgesel Sanayide İnovasyon ve Ar-Ge Kapasitesini Geliştirmek”, “Bölgesel Sanayide Yeni İş Kolları ve Yeni İş Modelleri” ve “Bölgesel Sanayide Açık İnovasyon, İşbirliği, Ortak Çalışma ve Kümelenme Kapasitesini Geliştirmek” şeklinde düzenlenmiş.
ESO’nun Bursa – Eskişehir – Bilecik Kalkınma Ajansı’nın (BEBKA) ortaklaşa düzenlediği etkinliğe Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) destek veriyor. Eksinliğin ikinci gününde akademisyenler, sanayiciler ve ar-ge ile ilgili olan diğer kurum, kuruluş ve kişiler farklı oturumlar halinde projelerini sunacaklar. Etkinliğin bu bölümü, proje sahipleri ile sanayicileri ve iş dünyasını bir araya getirmeyi hedefliyor. Böylece işletmelerimizin inovasyon ve ar-ge konusunda desteklenmeleri için bir ortak hazırlanmış olacak. Yürütücülüğü Sanayi Geliştirme Merkezi (SANGEM) tarafından yapılan Ar-Ge Proje Pazarı’na proje sunumları ile katılmak isteyenler http://www.esinkap.net İnternet adresinden gerekli bilgiyi alabilir, oradaki formu doldurarak başvuru yapabilirler.
Bu etkinlik; hem akademisyenler hem de başta sanayiciler olmak üzere iş dünyası mensupları için son derece yüksek önem taşıyor. Giderek ağırlaşan rekabet koşullarında pek çok işletme, böyle bir fırsatı değerlendirerek kendilerine hem yeni konular hem de yeni işbirlikleri bulabilirler. Bu bağlamda akademisyenlerin ve iş dünyasının (iş fikri düzeyinde, sürmekte olan veya tamamlanma aşamasına gelmiş) her aşamadaki ar-ge projeleri ile bu etkinlikte yer almaları tüm kesimler açısından gerekli ve yararlı olacaktır.