İşte ve Siyasette Farklılık Yaratmak
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Bugün hem mal ve hizmetlerde hem de iş yapma modelinde kalite, şirketlerin doğal bir parçası sayılıyor. Giderek kalite konusunda artan tüketici bilinci, kalitesiz mal ve hizmetlere piyasada yer bırakmıyor. Her firma kaliteli olmak zorunda…
Küreselleşmenin ve iletişimin etkileriyle ürünler daha kolay ulaşılır hale geldi. Ürün bilgisi, hem tüketiciler hem de firmalar için elinin altında denebilecek bir yakınlıkta. Bu durum, ürünler konusunda Dünya ölçeğinde bir aynılaşma yarattı. Aynı özellikte aynı kalitede ürünü değişik ülkelerde veya değişik kentlerde çok sayıda firmada bulabiliyorsunuz.
Aynılaşmanın yarattığı etkiyle daha fazla müşteriye ulaşmak isteyen firmalar, çılgın bir fiyat indirme yarışına girdiler. Bu yönelim bazı firmaların sonu oldu. Gerçekten bugünkü dünyada sürekli fiyat indirerek ayakta kalmak mümkün değil.
Uzmanlar, sertleşen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için her firmanın kendi farklılığını yaratması gerektiğini ifade ediyorlar. Ürününde, iş yapma modelinde farklılık yaratabilen ayakta kalıyor.
İşletmelerimize baktığımızda farklılaşma konusunda çok olumlu bir manzara görmüyoruz. Firmalarımız yakın zamana kadar kendi farklılıklarını yaratmak için ciddi arayış çabaları içinde değildi. Bu gerçeğin giderek daha çok farkına varıyorlar.
Bugüne kadar yüksek enflasyon olgusu ve sektörde rakibin olmaması nedeniyle çok sayıda firma, keyfi yerinde olarak tembelliğe alıştı. Şimdi rekabetin uluslarası düzeye çıkması yanında tüm sektörlere yeni rakipler girmesi herkesi rahatsız etti. Firmalar, artan rekabet koşulları yanında düşen kâr marjları ile baş edebilmek için sıkı çalışmak zorundalar.
Türkiye’de farklılaşmak denince; genelde firma imajı konusunda “bir şeyler yapmak” anlaşılıyor. Bu da reklam ve promosyon çalışmalarına bağlanıyor. Bu tür çalışmaların firmaların piyasa konumlarında iyileşmeler yarattığına hiç kuşku yok. Ama uzun vadeli başarılar getirmesinin beklediğimiz çözüm bu değil.
Bugün farklılaşmanın ana noktasını, ürün veya iş yapma modelinde marka olmak oluşturuyor. Herkesin ürettiğini üreterek ve satabilmek için biteviye indirim yaparak varılabilecek sağlıklı bir nokta yok.
Aslına bakarsanız, indirim üzerine kurulmuş ciro yükseltme yaklaşımı, müşteride de ilginç bir eğilim geliştirdi. Tüketiciler artık sürekli indirimler bekliyorlar. İndirim olmadığında söz konusu mal veya hizmetten uzak duruyorlar. Bir anlamda sürekli indirim, yeni indirim taleplerini oluşturuyor. Bu da firmaların soluk almasını zorlaştırıyor.
Farklılaşma, ne yazık ki çoğu zaman bir reklam kampanyasında olduğu gibi anlık bir davranış olarak anlaşılıyor. Firmalarımız farklılaşmayı yaratacak değişimin, işletmenin yapısında ve iş yapma modelinde oluşması gerektiğini henüz yeterince kavrayamıyor.
Firmaların kendi alanlarında yaratacakları farklılaşma, müşterilerin onların farkına varıp onların mal ve hizmetlerini tercih etmelerini sağlayacak, bunu da uzun soluklu olarak yapacak bir içerikte olmalı. Kalanı bir rüzgâr gibi eser geçer. Sonunda yel gider, muhtemelen ne kum ne de firma kalır…
Siyasette farklılık yaratmak
Bugün ekonomi dünyasının temel şartlarından birisi kalite… Olmazsa olmaz bir ön koşul. Siyaset alanına dönüp baktığımızda ise kalitenin adı bile anılmıyor. Siyasetin ne içeriği ne de yapılma biçimleri açısından kalite vurgularını yakalamak mümkün değil.
Bilişim, Internet ve iletişim teknolojileri sayesinde tüm Dünya’yı daha yakından izler olduk. Artık ülkemizin ve toplumumuzun sınırlarının ötesini kolaylıkla izleyip fikir edinebiliyoruz. Dünya küçüldü, bu arada sosyal ve siyasal bilgi de daha akışkan ve erişilebilir hale geldi.
12 Eylül öncesinde radikal görüşlerin kendisini ifade etmesine izin verilmediğinden bu görevi, o yıllarda demokratik kitle örgütü adı verilen dernekler yerine getiriyordu. O dönemde her ne kadar çok başarılı olamasa da örgütlerin kitlesel olmasına önem veriliyordu. 12 Eylül sonrasında sivil örgütler ikincil siyasal örgüt olma özelliğini kaybetti. Bugünün sivil toplum kuruluşlarının siyaset alanında fazlaca yer alabildiğini söylemek mümkün değil.
Süreç içinde sivil örgütler siyasal misyon ve güçlerini kaybederken, siyasal partilerde de bir sıradanlaşma süreci başladı. Sağdan sola kadar incelediğinizde değişik kanatlara ait partiler arasında ciddi farklar göremiyorsunuz. Parti programlarının neredeyse tamamının içeriği birbirinin aynı… Siyaset yapma tarzlarında da bir farklılık yok. Özetle; siyasetin aktörleri büyük bir hızla aynılaştı. Bu süreçte bir değişim yaşanacağına dair izlenimler de edinmiyorum.
Şirketler aynılaşan ürün ve hizmetlerini daha çok satabilmek için yokuş aşağı hızlanan bir fiyat indirme yarışına girdiler. Benzer bir süreç siyasette de yaşandı, yaşanıyor. Ekonomideki fiyat kırma yarışı gibi siyasette de seçmene boş ve tutarsız vaatler dönemi başladı. Amerikancı politikaları eleştirerek siyasete girenler, bir süre sonra en sıkı Amerikancı oldular. Yoksulluğu yok edeceği iddiasında olanlar, iktidar koltuğuna oturup gerçek durumu fark edince enkaz edebiyatına başladılar. Uluslararası fonların, reyting kuruluşlarının, büyük devletlerin sömürgeci politikalarının oyuncağı haline geldiler. Bu söylediklerimi, sadece mevcut iktidara yöneltilmiş eleştiriler olarak almayın. Son çeyrek yüzyılda Türkiye’deki siyasette olup biten bu…
Siyaset, seçim döneminde seçmenin oyunu alabilmek için her türlü reklam, promosyon ve propagandanın yapıldığı, sonra da halkın yakıcı sorunlarının akla bile gelmediği bir sürece dönüştü. Dünya devlerinin isteklerini yerine getirmek, yoksul halkın isteklerinin önüne geçti. Bunu değiştireceğini iddia eden bir siyaset anlayışını görmek adeta hayal oldu.
Bugün kısa, orta ve uzun vadede halkın taleplerini iyi anlamış, vizyonunu ve programlarını buna göre düzenlemiş, çağa uygun bir örgütlenme anlayışı geliştirmiş yeni türden siyasete gerek var.