Medya ve Tarihin Bozulması

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Medya ve Tarihin BozulmasıMedya ve Tarihin Bozulması

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle

TV kanallarında izlenen, mafyayı ve derin devleti konu eden dizilerin gördüğü yoğun ilginin arkasında tarihi ve sosyolojik bir geçmiş var. Daha öncesi konusunda ipuçları yakalamak zor olsa da; Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükselme Devri sonrasına kadar uzatmak mümkün bu geçmişi…

Osmanlı’nın bozulma göstergelerinden olan Celali İsyanları’nı da bu tarihi ve sosyal geçmişle ilişkilendirebiliriz. Gerçekten Osmanlı merkezi yönetiminin zayıflık sıkıntıları yaşamaya başladığı bir dönemde yerel yöneticilerin asker, yüksek memur ve şehir eşkiyası ile başlattığı bu ruh, mafya başta olmak bugünkü yasadışı örgütlenmelerin de geleneğini oluşturur. Osmanlı Devleti’nin büyük uğraşılar sonunda önünü alabildiği Celali örgütlenmesi, değişik türlerden sosyal ve ekonomik eşkiya geleneğini miras bırakmıştır.

Merkezi devletin içinde veya dışında yaşanan gizli örgütlenmelerin çıkış geleneğini, sadece sokak yapılanmalarına bağlamak ciddi eksiklik ve yanlışlık olur. Bu tür yapıların başka iç ve dış nedenleri de vardır. Örneğin bir dönem yurt içinde açık cirit atan yabancı servislerin bu işte parmağı olduğunu bilmeyen kalmamıştır. Diğer yandan Soğuk Savaş döneminde devletin resmi güçleri yanında komünizm karşıtı eylemlerde bulunan derin devlet örgütlenmeleri artık açıkça konuşulup yazılmaktadır. Geçmişin SSCB yayılması tehdidine karşı ABD odaklı Yeşil Kuşak programının bu süreçte etkin rolü olduğu bilinmektedir.

Özetle; demokratik işleyişin ve hukukun dışında bir dönem devlet içi ve dışı yapılanmaların toplumsal yaşamı ciddi şekilde etkilediğinin bilgisi artık toplumda bilinir hale gelmiştir.

Diğer yandan toplumu yakından incelediğimizde başka göstergeler de görmekteyiz. 1990’lı yılların ortalarından bu yana 5-6 kişiye yasal ve yasal olmayan biçimde bir silah düştüğünü bilmekteyiz. Dünkü at merakı yerini bugünkü özel araba merakına bırakırken, kişisel silah edinme ruhu giderek büyümektedir. Bunun nedeninin, kişilerin güvenlik ve adaleti kendi bildiği feodal yollarla gerçekleştirmek olup olmadığı sorusunu ister istemez soruyoruz.

Neden mafya ve sokak dizileri böyle bir yoğun ilgi görmüştür? Sanırım; öncelikle toplum, kendi bilgisi dışında olup bitenleri görüp bilmek istemektedir. Belki de tüm bu üstü örtülü eylemlerin nasıl olup da kendi bilgisi dışında gerçekleşebildiğine hayret etmektedir.

Bir dönem yaygın olarak tartışılan işkence iddialarını bile bazı “zararlı ideoloji fanatikleri” tarafından ortaya sürüldüğüne inanacak kadar mafyatik işlerin dışında olan toplumumuzun şaşkınlıkla dizilere sürmüş olan ilgisini olağan karşılamak gerekir.

Bu tür yasadışı örgütlerin ülkenin geleceğini çalıp çırptığını öğrenecek başka mekanizmalar kalmayınca gerçeği öğrenmek için dizilerden ve sinema filmlerinden başka araç kalmıyor mu?

Medya

Sözcük anlamı farklı olmasına rağmen medya sözcüğü ile günlük konuşmada görsel ve yazılı basın kastediliyor. Ülkemizde medyanın etki alanı giderek büyüyor. Özellikle özel TV ve radyoların çıktığı dönem hatırlanırsa; toplumumuzun medya baskınına sosyal ve kültürel yönlerden hazırlıksız yakalandığı da söylenebilir.

Türkiye, 20’nci Yüzyılın ortalarında başlayan sosyal göç ile birlikte bir kimlik değiştirme dönemine girdi. Kentli kimlik tam olarak oluşamadan dışa açılma ile birlikte toplum, medyanın etki alanına girdi. Eğitim gibi süreçlerin bireyler üzerinde etkisi azalırken medya, toplum açısından adeta (etkileri tartışılabilir) bir okul oldu.

Sonuçta medya da gördüğü ilginin verdiği cesaretle haber alma ve iletme görevlerinin ötesine geçerek yargı ve yürütmenin bir parçası gibi davranmaya başladı. Reality show gibi programların, gazetelerde yer alan dosyaların arkasındaki mantık budur. Medyanın bir okul gibi halkı etkilemesinin doğrulandığı alanlardan bir diğeri de bu sektörde yer alan farklı kimliklerdeki isimlerin terörün hedefi haline gelmeleridir.

Sosyal göçün özellikle hızlandığı son 30-35 yıldaki manzaraya bakarsak; medyanın güçlenmesi yanında Cumhuriyet’in resmi ideolojisinden uzaklaşılması, eğitim sisteminin çökmesi, geleneksel aile sisteminin bozulmaya başlaması gibi gözlemleri yapabiliriz. Yine bu dönem küreselleşmenin yarattığı yüksek tüketim eğilimi gibi etkilerin yükseldiği bir zaman dilimine denk düşer.

Kentlerde rantın artması, sistemi hukuku uygulamakta zorlanması aynı dönemde adaletin uygulanması ve bölüşüm açılarından yeni yapıların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu, sosyal sistemin mafyalaşmasıdır. Bu dönemde kamunun kendi iç işleyişi de dahil olmak üzere mafyatik kurumların ve ilişkilerin, kayıt dışı yaşamın arttığını görüyoruz.

Yine bu dönemde medya-mafya işbirliği olasılıkları ve dayanışmasının etki alanlarının giderek büyüdüğünü gözlüyoruz. Büyüyen bu güç, devlete karşı çekim gücü yüksek yeni bir güç odağı ve yeni bir yaşam alternatifi oluşturuyor. Bu gücün etkisiyle TV’de mafya ve yasadışı yaşamı anlatan dizilerinin özendiriciliği de artıyor.

Bu savın örneklerini ihalelerden spor faaliyetlerine kadar pek çok alanda görüyoruz. Sahte içkiden spor üzerine kurgulanmış bahis oyunlarına kadar kolay para kazanılabilecek her alanda bu tezin doğrulandığını görüyoruz. Ülkede çıkınını çuval dolusu zenginlik yapabilenler, sosyal yaşamın yüksek kademelerinde de dikkati çekiyor.

Ne yazık ki; bu hukuk dışı unsur ve faaliyetlerle mücadele edebilmek için henüz demokrasi geleneği yeterince yerleşik değil. Sivil toplum güçleri henüz çok zayıf… Çoğu zaman da yanlış yönlendiriliyor. Siyaset, rant beklentileri ve sel önünden odun kapmak yarışı haline dönmüş. Topluma öncülük etmesi gereken güçler de ya çok zayıf ya da yeterli birikime sahip değiller.

Medya ile başlamıştım. Onunla bitireyim. Hukuk sisteminden yeterli özveriyi göremeyen toplum, sorunlarının çözülmesinde medyanın katkı koyabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla medya hukukun ve insan haklarının savunucusu imiş gibi bir yanılsama yaratıyor. Aslında medyanın arkasındaki güçlerin önce reyting sonra da rant dışında bir bekledikleri yok. Demokratik özellikleri ve birey kimliği yeterince gelişmemiş bir toplumda medyayı kayıtsız şartsız demokrat kabul etmek, yapılabilecek en ciddi hatalardan birisidir.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Medya, Medya / Basın, Sosyal değişim, Tarih kategorisine gönderilmiş ve , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>