Sözcükler, Anlamlar ve Sevgi

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Sözcükler, Anlamlar ve Sevgi

Gürcan Banger

Anlamın yükünü sözcükler taşır. Ne taşıdığını anlamak, kimin tarafından baktığınıza göre değişir. Eğer sözcükleri kendi hayalleriniz açısından okur veya dinlerseniz, ne anlamayı özlüyorsanız onları duyarsınız. Sözcüklerin gerçek yükü, onları söyleyenin penceresinden bakıldığında görünendir.

Sözcükler, gerçek yaşamın yansılarıdır. Kimi zaman bu yansılar aynanın abartıları veya kusurlarıdır. Ama biz, gerçeği gördüğümüzü düşünerek yanılgılar içine düşeriz. İnsanın beyninde ve ruhunda yaşama karşı sürekli sorular taşıması zordur. Ama gerçek olan da, yaşamla ilgili daima soru ve kuşkularımız olmasıdır. Mutlak gerçek, bir el atımı kadar uzakta değildir hiçbir zaman.

Sözcükler, kimi zaman bize çevremizi farklı gösteren bir sis bulutudur. Gerçeği görmek için de, gerçeği gizlemek için de sözcüklerden yararlanırız. Gerçeği görmede ışık olan sözcükler, gerçek saklanmak istediğinde birer sis kümesine dönüşürler. En iyi yalan, en yalın gerçeği söylemek için kullanılan sözcüklerden yararlanabilir.

Eğer sözcükler, anlamlarını göstermekte yeterli olabilselerdi, anlam ve açıklama kitapları olmazdı. Eğer sözcükler, bir bakışta içleri görülebilecek kadar saydam olsalardı, onların içini bize anlatmaları için öğretmenlere de ihtiyaç duymazdık.

En kötü tavla oyuncuları, hızlı ve yanlış oynayanlardır. Bu oyunun bilgeleri ise hızlı ve doğru oynarlar. Acemi ama akıllı oyuncu ise yavaş ve doğru oynamayı tercih eder. Sözcüklerle oynamak da tavla oynamak gibidir. Onları hızla ve yanlış kullanarak dünyaları yıkabilirsiniz. Söz ustası olmak, birikim ve deneyim gerektirir. Hata yapmak istemiyorsanız sözcüklerinizi seçerken ve peş peşe dizerken belki yavaş ama akıllı olmalısınız.

Sözcükler, yaşam kaynağı olan su gibidir. Doğru zamanda doğru yerde doğru seçimle kullanıldığında çölde kalana bir yudum su olur. Öfkeyle savruluverdiğinde ağzımızdan, üstümüze sel tufan olup gelir.

Anlamı sözcüklere yüklemeden önce, bu anlamı aktarmak isteyip istemediğinizden emin olmalısınız. Anlam yoksa sözcüklere de gerek yoktur. Her ne kadar anlamlar sözcükler olmadan anlatılabilse bile sözcüklerle bir bina yapmak, taş ve kerpiç ile gecekondu yapmaktan çok daha kolaydır.

Nietzsche diyor ki: “Doğrular ve yanlışlar yoktur. Sadece yorumlar vardır.” Sözcükler, onları seçip belli sıraya dizerek yaptığımız bir yorumdur. Eğer sözcükler beklenenin dışında bir anlam taşıyorlarsa, ya sözcük hazinemizde bir eksiklik vardır ya da onları seçme ve sıralama yöntemimizde…

Çok konuşmak ve sözcükleri hovardaca harcamak, deniz suyu içmeye benzer. Bu suyu içen, içtikçe şişer ama her ana daha çok susar. Çok konuşan, konuştukça açılır ama her sözcüğünden sonra biraz daha değersizleşir ve anlamsızlaşır.

Bir sözcük, kimi zaman ormanı kül edecek bir kıvılcım olabilir. Bir sözcük, bazen yıllardır çözülemeyen bir açmazın kilit anahtarı olabilir. Bir sözcük, bazen mutlu, kimi zaman ise bedbaht bir yaşamın ilk adımı olabilir. Kaşgarlı Mahmut’un dediği gibi; öyle zamanlar vardır ki, dil ile düğümlenen, diş ile çözülemez.

Sevginin anlamı ya da anlamlı sevgi

Ne zaman ihtiyaç sözcüğünü duysam, okusam veya hatırlasam bunu ‘sınırsız’ sıfatı ile bitiştiririm. Sınırsız ihtiyaçlar dediğimde ise aklıma kısıtlı kaynaklar gelir. Sanırım buna iktisat deniyor.

İktisat biliminin bu zor sorusu karşısında iki tür cevap verebiliriz. Ya kısıtlı olan kaynaklarımızı zenginleştirip genişletmeye çalışacağız, ya da sınırsız dediğimiz ihtiyaçların bir bölümünden vazgeçeceğiz. Eğer acilen bir konuta ihtiyacınız varsa, bu durumda bir araba edinmekten vazgeçebilirsiniz. Pazar yerine gittiğinizde pahalı olan kestaneyi almaktan vazgeçerek daha uygun fiyatlı olan portakalı almayı tercih edebilirsiniz.

Günlük yaşamda önümüzdeki fırsatlar konusunda seçimler yapmak kolaydır. Ama konuya bir de duygusal ihtiyaçlarınız açısından bakınız. Sevgiden vazgeçebilir misiniz? Sevmek ve sevilmek yerine neyi koyabilirsiniz? Sevginin yerini ikame edebilecek bir kaynak var mıdır? Muhtemelen siz de benimle aynı kanıyı paylaşacaksınız ki, insanı ayırt eden en önemli faktörlerden birisidir sevgi. Özetle; sevgi ihtiyacı, yok sayılabilecek ya da başka bir duygu ile ikame edilebilecek bir ihtiyaç değildir.

Sevgi ihtiyacının niteliği üzerine yeterince ve doğru biçimde kafa yormuyoruz. Portakal veya araba almak kadar basit bakmasak da, üzerinde yeterince düşündüğümüz söylenemez. Çoğu zaman sevmeyi ve sevilmeyi içimizde bir özlem olarak tutuyoruz. Bu özlemin bir paniğe dönüştüğü de oluyor. Eğer makul bir zaman dilimi içinde sevip sevilebileceğimiz bir iklime ulaşamazsak bir hayal kırıklığı ve karamsarlık içine düştüğümüz de oluyor.

Sevgi konusundaki duygusal yaklaşımımız, daha çocukluğumuzdan başlayarak şekilleniyor. Anne ve babamızın bize karşı olan duygusal tutumları, ilerleyen yıllarda bir sevgi ilişkinin oluşup oluşmamasına veya bu ilişkinin yürüyüş biçimine yansıyor. Eğer sağlam bir sevgi altyapısı edinmediysek, o zaman çevrenin etkisiyle sığ bir sevgi kavramı oluşturuyoruz. Ancak beğeni veya hayranlık olarak niteleyebileceklerimizi sevgi olarak isimlendirip yanılıyoruz.

Bir toplum içinde yaşayan bireyin, içinde yaşadığı koşulları aşarak kendini önce fark edip sonra değiştirerek sosyal değerlerin üstünde konumlaması hiç kolay değildir. Eğer kadın – erkek ilişkilerinin doğru düzenlenmediği, sevgi kavramının doğru şekillenmediği bir toplumda yaşıyorsanız, karşımızdaki sorun birkaç kat daha zor demektir. Ama unutulmamalıdır ki; toplumun bireye etiketlediği olumsuz özellikleri aşıp doğru sevgi kavramına ulaşmak, öncelikle yine bireyin kendisinin başarması gereken bir konudur. Sevmek ve sevilmek isteyen kişi, önce kendisi duygusal bütünlüğe ve olgunluğa erişmek zorundadır. Eksik ve zayıf duygusal ilişkilerin neredeyse tamamında bireylerin başlangıçta, daha kendi başlarına iken sevgi ve ilişki sorunları olduğunu bilirsiniz.

Doğru bir ilişki, duygu ve karakter olarak iki bütün insanın ilişkisidir. İki yarım insan, bir araya gelerek bir bütün oluşturamazlar. Sorunları olan iki insanın ilişkisi, sorunların öncesine oranla iki kat arttığı bir ilişki anlamına gelir. Bir sevgi ilişkisini özlüyor ve hayal ediyorsak, öncelikle böyle bir ilişki ne denli donanımlı ve hazır olduğumuzu kendimize sormamız gerekir.

Bazı insanlar vardır; bir ilişki yakalayıp -ona sahip olup- sonsuza kadar mutlu olmak isterler. Bazıları için ise sevmek, sonsuz sahiplikten daha çok bir duygusal ilişkinin tadını yaşamak anlamında değerlidir. Türdeş özlemlerin bir araya geldiği bir ilişkinin, muhtemel sorunlara rağmen acısız olacağını söyleyebilirim. Ama sonsuz mutluluk beklentisi ile o anı yaşayıp paylaşmak isteyen özlemlerin birlikteliğinde acıdan fazlasını beklemek hayal olur.

Son söz: Mutluluk veren ilişki sürmeli; acı üreten ilişki, son bulmalıdır. Sevginin çatısını mutluluk verecek ve anlam üretecek biçimde kurmalı.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Anlam, Aşk, Sevgi, Söz kategorisine gönderilmiş ve , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>