Dün, Bugün, Gelecek ve Strateji
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Son 30-40 yıl, dünyada önemli değişimlerin gerçekleştiği bir dönem oldu. İç dinamikleri yeterince gelişkin ve girişken olmayan ülkemizde ise değişim daha çok dış faktörlerin etkisiyle yaşandı. Özetle; ülke olarak küreselleşmeyi, büyük ölçüde bundan etkilenenlerden birisi olarak yaşadık. Öyle olmaya da devam ediyor. Yeni dünya durumunun oluşumunda etkin bir faktör değiliz.
Neyin değiştiğinin önemi var. Eğer dünyadaki değişimi doğru olarak gözleyemiyorsanız, gelecek planlarınızı eski yönelimlere dayandırıp hata yapma olasılığınız yüksek olur. Bugünü dün gibi yaşamak veya geleceği dün gibi kurgulamak isteyen, farklı kanatlara dâhil çok sayıda kişi ve kuruluş olduğunu düşünürseniz, hatalı konjonktür tespitlerinin nelere mal olabileceğini kolayca öngörürsünüz.
Yirminci yüzyılın ilk üç çeyreğinde tüm dünyada ilgi gören devlet modeli koruyucu, sosyal devlet yaklaşımı idi. Bu modelde devletin özellikle ekonominin neredeyse tamamı üzerinde denetimi önemseniyordu. 1970’li yıllara kadar pek çok ülkede en önemli ekonomik ve sosyal aktörün devlet olduğunu görüyoruz. Büyük kamu bütçeleri büyük ekonomiler olarak yorumlanıyordu.
Özellikle reel sosyalizmin sahneden çekilmesi ile birlikte; büyük devlet anlayışı da popülaritesini yitirmeye başladı. Devlet, liberalizmin giderek daha kabul gören bir ideoloji olmasıyla birlikte; elindeki ekonomik araçları birer birer kaybetmeye başladı. Ticaretteki serbestleşme ve uluslararası anlaşmalar nedeniyle gümrük duvarları alçaldı ve zamanla yok oldu. Devletler, döviz kuru ve faiz oranı gibi ekonomik / politik araçlarla daha az oynar hale geldiler. IMF / Dünya Bankası türünde kuruluşların denetiminde programlar uygulayan ülkeler, bu araçları verilen ‘tavsiyeler’ dışında asla kullanamaz hale geldiler. Devletin ekonomideki payı düşerken, küresel ölçekte rekabetin arttığına (hatta vahşi bir savaş alanı haline dönüştüğüne) tanık olduk.
Yine bu bağlamda merkezî denetim yerine piyasanın kendi işleyişi içinde ekonominin denge noktasını bulmaya çalışması ana fikir haline dönüştü. Devletin önemi belli bir biçimde azalırken, küresel şirketlerin ve bazı yerel firmaların dengeler üzerinde etkileri artmaya başladı.
Ekonomi alanında net olarak gözlediğimiz değişimlerden bir tanesi, ulusal ve yerel pazarların önemlerini kaybederek dünya pazarına eklemlenmeleri biçiminde oldu. Pazarlar arasındaki fiziksel mesafelerin önemi azaldı. Bilişim, iletişim ve lojistik alanlarındaki gelişmeler, bütünleşik bir dünya pazarının oluşmasının temellerini arttı. Dolayısıyla üretici ve satıcılar, dünyanın herhangi bir fiziksel noktasına kolaylıkla mal ve hizmetlerini sunabilir hale geldiler.
Ulusal ve yerel pazarların gerileyerek bir dünya pazarı oluşmasının arkasında ilginç bir gelişme daha vardı. Dünün dünyasında üretim ve lojistik bir sorun idi. Dün için “Müşteri çoktu ama üretici / satıcı azdı” yorumunu yapabiliriz. Bugün ise bir üretici / satıcı enflasyonu var. Buna karşılık üretimin teknolojik sorunlarını aşmış olması nedeniyle mal arzının çoğalması sonucu müşteriler azalmış gibi duruyor.
Üretim kanadına baktığımızda; dünün sorunu, kütlesel üretimi gerçekleştirebilmek idi. Kütlesel üretimin ardında ise ortalama özelliklere sahip standart taleplerin karşılanması vardı. Firmalar ve markalar daha az ve piyasada daha uzun süre kalabilen ürün çeşitleri ile pazarda varlıklarını sürdürebiliyorlardı.
Bugünün piyasası ise kavramsal olarak dünden hayli farklı… Öncelikle bugünün pazar yapısı, küçük hacimli bir görünüm arz ediyor. Bir başka deyişle; standart özelliklere sahip mallar büyük miktarlarda uzun süreli olarak üretilip satılamıyor. Sıklıkla ürün ve model değiştirme ihtiyacı var. Diğer yandan müşteriler, kullandıklarında kendilerini farklı kılacak tarzda ürünleri görmek ve bunlar arasından seçim yapabilmek istiyorlar. Bu nedenden dolayı günümüz tasarım anlayışı müşteriyi, tasarım ve ürün geliştirme süreçlerinin bir parçası yapmaya çalışıyor.
Stratejiyi yaşama özümsetmek
Türü ne olursa olsun; ister bir ekonomik işletme, ister bir sivil toplum kuruluşu; pek çoğunda plansızlık ve bütçesizliğin bir karakter unsuru haline gelmiş olduğunu göreceksiniz. Muhtemelen kuruluş, varlık nedenini (misyonunu) unutmuş ve nereye varmak istediğini (vizyonunu) hatırlayamaz hale gelmiştir. İş sahipleri ve yöneticiler, sadece günlük olarak yaşar hale dönüşmüşlerdir.
Ayakta kalabilmek ve sağlıklı büyüyebilmek isteyen bir kuruluş, önce cesaretle şu an içinde bulunduğu durumu tespit edebilmelidir. Daha sonra da varmak istediği ufku önüne koymalı ve buna ilişkin stratejiyi üretebilmelidir.
Strateji, basit olarak izlenecek yol, yordam demektir. Belirlenen hedeflere ulaşmak için kullanılacak yaklaşımları ve faaliyetleri ifade eder. Varılmak istenen noktaya ulaşmada, kullanılacak politika ve planları içerir.
Politika, kısaca yönetim tarzı demektir. Strateji kavramı da politika unsurunu içerdiğinden, stratejiden söz ettiğimizde bir stratejik yönetim anlayışını dile getirmiş oluruz. Stratejik yönetim ile kuruluş içindeki unsurlar arasında, mevcut karışıklık ve çatışmalar aşılmaya çalışılır. Kuruluşun verimli ve etkin çalışması için gerekli seçimler yapılarak, bir kararlar bütünlüğü oluşturulur.
Strateji kavramının, çok kolayca anlaşılabilir olmadığını biliyorum. Ama ilk elde şu bilinmelidir ki; stratejik yönetim, bir kuruluşun ayakta kalması ve gelecekte büyüyen bir varlık olmaya devam etmesi için önemli yaklaşımlardan birisidir.
Strateji, gelecek ile ilgili bir kavramdır. Türü ne olursa olsun; bir kuruluşun gelecek tasarımının oluşmasına yönelik olarak kullanılır. Bugünün dünyasında, bir kuruluşun kendi geleceğini tasarlaması, sadece kendi koşullarına bağlı değildir. Sosyal, ekonomik ve teknolojik şartlar nedeniyle rekabet, yaşamın her alanını sarmış ve küresel nitelik edinmiştir. Bu nedenle her kuruluş, kendi geleceğini oluştururken, çok geniş ve sağlam bir bakış açısına sahip olmak zorundadır.
Ekonomik işletmeler açısından bakıldığında stratejik yönetim, bir firmanın bugünkü hedeflerini gelecekte başarmak istediklerine bağlamanın etkin bir yoludur. Müşterilerin, rakiplerin veya işletmeleri kuşatan mevzuatın gösterdiği değişiklikler karşısında akılcı, esnek ve doğru zamanlanmış tepkiler vermenin aracıdır.
Yakın geçmişe baktığımızda bir kuruluşun yapılanma şeması, organizasyon şeması adı verilen basit bir çizelgeydi. Gelişen koşullar, kuruluşların yaptıkları işleri değiştirdiği gibi, kuruluşları örgütsel yapılarını da değiştirmek üzere zorlamaya başladı. Ürün ve hizmet farklılaştırma konularındaki değişim ihtiyacı, bunları gerçekleştirecek olan kuruluşların daha esnek ve yenilikçi bir yapıya geçmeleri gerçeğini ortaya çıkardı. Stratejik planlama ve yönetim anlayışlarının, bizi ulaştırdığı başarılardan birisi de örgütsel stratejilerdir. Bu sayede, kuruluşun yapısının zamanın ruhuna uygun olarak yeniden yapılanması mümkün olabilmektedir.
Stratejik yönetim, her şeyden önce bir kültürdür. Geleneksel bir yapıya sahip olan kuruluşlarımızda, böyle bir planlama ve yönetim anlayışına geçilmesi kolay değildir. Öncelikle yeni bir kuruluş kültürünün, oluşması gereklidir. Bunun ilk adımı ise, yeni yapılanmanın ve anlayışın oluşması için nitelikli insan gücüne sahip olmanın yanında, gerekli eğitim ve danışmanlık hizmetlerini alabilmektir.
Son söz: Girişimci olmayana ve stratejileri yaşamına özümsetmeyene ekmek yok.