Sivil Toplum, Siyasal Toplum ve Örgüt
Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Bahar aylarıyla birlikte dernek, vakıf, platform gibi sivil toplum kuruluşlarının etkinlikleri artmaya başladı. 27-28 Mayıs 2011 Cuma ve Cumartesi günleri Eskişehir Hamamyolu Caddesi’nde Saatli Meydan’da sivil toplum kuruluşları şenliği var. Eskişehir Sivil Yerel Oluşumu’nun (ESYO’nun) geleneksel hale getirdiği şenliğin bu yıl beşincisi yapılacak. Açılışı Cuma günü saat 11:00’de yapılacak olan şenlik meydanındaki etkinlikler saat 11:00 ile 20:00 saatleri arasında sürecek.
Toplumumuzun ciddi bir oranı gençlerden oluşmasına rağmen bunların sivil toplum çalışmalarının uzağında kaldıklarını gözlüyoruz. Benzer şekilde nüfusun yaklaşık yüzde 52’sini oluşturan kadınlar da sivil toplum etkinliklerine katılmaktan uzak duruyorlar. Vatandaşlar, bir araya gelerek sorunlarını elbirliği ile çözmek yerine, bireyler olarak acılarını ve dertlerini kendi başlarına yaşamayı tercih ediyorlar sanki. Bunun yansımalarını sivil toplum kuruluşlarının üye yapıların zayıflığında, gönüllü katılımının eksikliğinde ve faaliyetlerin etkisizliğinde görüyoruz. Diğer yandan “Gelmiyorlar, katılmıyorlar” biçimindeki şikâyetlere katılmıyorum. STK yöneticilerinin bu konuda becerikli ve başarılı olamadıkları da bir diğer gerçek; çünkü başka ortamlarda gençlerin katılımına tanık olmak mümkün…
Sivil toplum çalışmaları az sayıdaki insanın kişisel merak ve sorumluluklarının ötesine geçmekte zorlanıyor. Diğer yandan sivil kuruluşların yöneticileri de üye, gönüllü ve katılımcı sayısının artırılmasını önlerine bir görev olarak koymayı seçmiyorlar. Hiza önderliğinin sivil ve sosyal yönlendirmede önemli bir unsur olarak yer aldığı toplumumuzda, sivil toplum kuruluşu yöneticileri doğru ve nitelikli liderler olmakta başarılı olamıyorlar.
Pek çok kuruluşta yönetimi ele geçirmek veya elde tutmak için yapılan mücadelenin söz konusu kuruluşun kitleselleşmesi -bir başka deyişle; üye, gönüllü ve katılımcı sayısının artırılması- yönünde gösterilmediğini gözlüyoruz. Katılımın teşvik edilmediği ortamlarda demokrasinin işleyişinin de zorlandığını ve zorlaştığını bilirsiniz. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarımızı gerçek anlamda demokratik örgütler olarak kabul etmek hayli zordur.
Türü ne olursa olsun bir kuruluşun iki farklı yönetim modeli vardır. Kuruluş ya kişilerin bilgi, beceri ve deneyimleri ile yönetilir ya da kurumsallaşmış bir yapı ile çağın gereklerine uygun, çağdaş bir yönetim modeline sahiptir. Bizim kültürümüzde çok nadir örnekler dışında sivil örgüt yönetimi, kişilere endekslidir.
Sivil toplum kuruluşlarımızın kurumsallaşma sorunlarının arkasındaki ilk neden, bu tür dermek ve vakıf türü oluşumlarda kurumsal kültürün yerleşmemiş olmasıdır. Bu kültürün kuruluş içinde oluşumu ise belli başlı iki unsura bağlıdır. Ya bu kültürün yerleşmesini sağlayacak çağdaş demokratik liderler bulunacaktır ya da örgütler bu kültürü edinmek için bilinçli emek harcayacaklardır.
Kurumsallaşmanın önündeki bir diğer engel ise kuruluş yöneticilerinin düşük kalite özellikleridir. Bu hastalıklı özelliklerin başında, kısaca “Ben olmazsam olmaz” diye özetleyebileceğimiz; toplumsal çıkarları gözetmeyerek, kişisel başarı sağlama, ün kazanma ve ne pahasına olursa olsun “kariyer yapma” peşinde koşmak eğilimi gelir. Böyle bir durumda örgüt için kendini heba eder gibi görünen kişilerin aslında örgütün önünü tıkadıkları gerçeği gözlerden kaçar.
Kuruluşların bu tür kariyerist yöneticilerden kurtulmasının birinci yolu, malum kuruluşun üye, gönüllü ve katılımcı olarak kitleselleşmesinin sağlanmasıdır. İkincisi, kuruluş içi kurumsal eğitim çalışmaları ile yeni yönetici adaylarının hazırlanmasının sağlanmasıdır. Kurumsallaşma sürecinin eğitim çalışmaları yanında fon ve kaynak yaratma, stratejik planlama gibi çalışmalarla desteklenmesi hususunu da unutmamak gerekir.
Siyasette derin bir yozlaşma yaşıyoruz. Siyasetin sorunlarını gidermekte, sivil toplum çalışmalarının özel bir önemi olduğunu düşünüyorum. Sivil toplum kuruluşlarında yaşanacak iyileşmelerin etkileri, siyaset alanında da görülecektir.
Sivil toplum, siyasal toplum
12 Eylül Darbesi’nden kalma bir kötüleme politikasının izi olarak örgüt sözcüğünü sevmiyoruz. Sanki bu sözcüğü yasa dışılığa mahkûm etmiş gibiyiz. Bu durum, insanların sivil toplum örgütlerine ve siyasal partilere ilgisini olumsuz etkiliyor.
Örgüt, ortak bir hedefi veya işi başarmak için bir araya gelmiş kişilerin veya kurumların oluşturduğu birlikteliktir. Bu çerçevede firmalar, ekonomik işletmeler, dernek veya vakıf gibi sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve siyasal partiler örgüt tanımlaması içine girerler. Dolayısıyla kendi başına örgüt; elma veya armut kadar masum bir sözcüktür. Suç örgütü ile genel anlamda örgüt sözcüğünü aynılaştırmak, ancak toplumun bilinçlenmesinin ve yönetimi denetleyecek güç oluşturmak üzere bir araya gelmesinin önünde durmayı hedefleyen iktidar meraklılarının bir isteği olabilir.
Bir örgüt oluşturmak, devamında o topluluk içinde bir kültür oluşmasını da beraberinde getirir. Bu kavrama örgüt kültürü adı verilir. Nasıl aile, kültürün alışverişi için bir ortamsa, herhangi bir örgüt de ortak kültürün değiş tokuş edildiği bir birliktelik iklimidir. Örgüt kültürünün nitelikleri ise ilgili örgütün kalitesi hakkında ciddi ipuçları verir.
Örgüt kültürünün önemli unsurlarından birisi iletişimdir. Bir başka deyişle; örgütteki bilgi, haber veya iç işleyiş talimatlarının bireyler ve kurullar arasında nasıl iletildiğidir. Kurumsallık özelliğini kazanmış örgütlerde iletişim, iyi tanımlanmış ve genelde yazılı hale getirilmiş yol ve yordamlarla yapılır. Kulaktan kulağa iletilen doğruluğu şüpheli haberler, dedikodular gibi informal şekillerde yapılan iletişim, ancak kültürel olarak az gelişmiş örgüt türlerine özgüdür.
Dedikodu ve eleştiri adı altında karalama kampanyalarının alışkanlık haline geldiği örgütlerde bireyler bu iklimden son derece olumsuz etkilenirler. Birlikte iş yapma ve ortak çalışma imkânları hızla azalır ve örgüt, bir iç çatışma ortamına dönüşür. Sağlam yapılandırılmış kurumsal bir örgütte dedikodu ve karalama türünde hastalıkların kolayca yaygınlaşamadığı iyi bilinir. İç çalkantılarla biteviye sarsılan bir örgütün, birey kalitesinden de kuşkulanmak gerekir. Çoğu zaman düşük kaliteli bireylerden oluşan örgütlerde iyileşmeyi sadece eğitimle elde etmek de mümkün değildir.
Her örgütte iktidarı ele geçirmek ve güç elde etmek isteyenler vardır. Örneğin sivil toplum kuruluşlarının siyasî basamak olarak kullanılması amacıyla güç arayışı çok yaygın ve iyi bilinen bir örnektir. Kimi zaman ise kişiler sadece bir etiket ve makam sahibi olabilmek için sivil örgütlerin başkanlığı ve yöneticiliği için mücadele verirler. Sadece vitrinde durup iltifata mazhar olmak gibi kişisel bencilliklerle bu tür güç arayışı yapan hastalıklı ruhlara her tür örgütte rastlamak olanaklıdır.
Bir örgütte başarı, birikim ve deneyim dışında güç elde etmenin araçlarından birisi “böl ve yönet” taktiğidir. Yukarıda saydığım nedenlerden herhangi birisi adına güç elde etmek isteyenler, bu amaçlarına yönelik olarak kendilerini veya çevrelerindeki insanları olduğundan farklı gösterme, küçümseme, dedikodu ve karalama kampanyaları aracılığı ile iç çatışma yaratmaya çalışırlar. Okumak ve araştırmak, emek ve kaynak ile zaman ayırmak, gücü ucuza elde etmek isteyenler için tercih edilen bir yol değildir. Örgüt veya toplum içinde parçalanma yaratarak yönetilebilir küçük gruplar oluşturmak, zararlı parazit güruhunun sivil ve siyasal örgütlerde en sevdiği yaklaşımlar arasında yer alır.
Eğer bir dernek, vakıf ya da siyasal parti üyesi veya gönüllüsü iseniz, şu noktaya dikkat etmenizi öneririm. Eğer sizin de bulunduğunuz bir toplulukta, orada bulunmayan başka yönetici veya üyeler hakkında dedikodu ve karalama yapılıyorsa, mümkünse buna engel olmaya çalışın. Engel olamıyorsanız, bu iklime katılmamaya özen gösterin. Çünkü aynı anlayış, sizin bulunmadığımız ortamlarda da sizin hakkınızda dedikodu veya karalama yapıyor olabilir. Başınıza gelmesini istemediğiniz her ne ise, hem kendinizin hem de örgütünüzün ayakta kalabilmesi ve sürekliliği için bu duruma üst düzeyde önem verin. Katıldığınız her dedikodu ve karalama ortamının size ve kuruluşunuza olumsuz anlamda yol ve köprü olarak geri döneceğini asla unutmayın.
Son söz: Bugüne kadar sivil toplum, siyasete yeni kavramlar öğretmek ve yeni yönelimlere işaret etmek gibi bir misyon edindi. Şimdi önünde geleceği kurmak gibi bir vizyon var.