Gürcan Banger
Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle
Sanayi işletmelerinde yaptığımız kurumsal danışmanlık çalışmalarında sıklıkla karşılaştığımız şikâyetlerden birisi firmanın istediği şartlara uygun eleman bulunamaması oluyor. Kimi zaman da personelin süreksizliğinden ve iş disiplinsizliğinden şikâyetlerle karşılaşıyorum. Okullaşma oranının yüksekliğine, çok sayıda meslek okulunun bulunmasına ve üniversitelerden mezun olan çok sayıda teknik ve sosyal alanlı genç insana rağmen hâlâ nitelikli eleman bulunamayışının derinlerine inmek lazım. Acaba okullarımızda ve üniversitelerimizde verilen eğitimle iş dünyasının ihtiyaçları çakışmıyor mu?
Devlet adamlığı
Devlet yönetiminde söz sahibi olan kişiyi devlet adamı denir. Bu ifade ile (cinsiyet ayırımı yapmadan; kadın veya erkek) halkın seçilmiş temsilcileri olduğu kadar yüksek düzeyli memurlar da kast edilir. Devletin ortaya çıktığı eski çağlardan beri devlet adamının nitelikleri merak edile gelmiştir. Bu konuda zamanın düşünürleri tarafından çok sayıda kitap yazıldığını biliyoruz.
Aslında nitelikli devlet adamını tanımlama çabası, genel anlamda iyi insanı arama çabasının bir parçasıdır. İyi insan için öne sürülen pek çok özelliğin, nitelikli devlet adamı için de öngörülmesi şaşırtıcı değildir.
İyi insan, iyi devlet adamı
İsa’dan önce 411-324 yılları arasında yaşamış düşünür Sinoplu Diogenes (Diyojen) ile ilgili anlatılan ünlü öyküyü hem iyi insan hem de iyi devlet adamı açısından yorumlamak mümkündür. Bilindiği gibi; Diogenes, gündüz zamanı Atina’da sokaklarında elinde yanar haldeki bir fenerle dolaşırken kendisine ne aradığını sorarlar. O da, “Adam arıyorum” diye cevaplar. Ülkemizdeki siyasetin içerik ve düzeyi ile kamu hizmetinin kalitesine bakıldığında; işin sokakta fenerle adam aramak noktasına varma ihtimalini daha iyi kavrıyoruz.
Devlet adamlığı konusunda çağlar boyunca yazılanları hatırlamaya çalıştığımızda; aklımıza gelenlerden birisi 1469-1527 yılları arasında yaşamış olan İtalyan siyasetçi Niccolo Machiavelli’nin “Prens” veya “Hükümdar” olarak bilinen kitabıdır. 18’inci yüzyılda Osmanlı devlet düzenini ve iyi devlet adamlığı özelliklerini anlatan bir kitabı da bu çerçevede hatırlatmak isterim. 1714-1717 yılları arasında yazıldığı tahmin edilen “Nesâyih ül-vüzera v’el ümerâ” (Kitab-ı Güldeste) isimli çalışmada (-ki “Devlet Adamına Öğütler” ismiyle yeniden basılmıştır) Defterdar Bakkalzade Sarı Hacı Mehmet Paşa’nın devlet adamlarına yönelik öğütleri yer almaktadır.
Bu arada 11’inci yüzyılda devlet yönetimi ve siyaset konusunda önemli eserlerden birisi olan Siyasetname’yi de anmak gerekir. 1018-1092 yılları arasında yaşamış olan Büyük Selçuklu Devleti Nizamülmülk’ün görüşleri ve uygulamalarını anlatan bu eser, kendi türünün önemli örneklerinden birisidir.
Geçmişte devlet adamlarının ‘iyileştirilmesine’ yönelik olarak yazılan çalışmalardan bir diğeri Bahr’ül-Feva’id (Faydalar Denizi) adını taşır. 12’nci yüzyılda Halep’te yazıldığı ifade edilen bu kitapta o çağın koşullarına göre iyi devlet adamının sahip olması gereken özelliklerden söz edilmektedir. Kitabın yazılmasından bu yana 900 yıla yakın zaman geçmesine rağmen bazı tespitler hâlâ önemini korumaktadır.
Kitabın önemli öğütlerinden birisi, yoksulların ve ihtiyaç sahiplerinin gözetilmesidir. Devlet adamına adaletli olmayı öğütleyen kitap, gelir dağılımında adalet konusunda ipuçları vermektedir. Devlet adamının kendisini halktan birisi gibi algılaması, kendi için istemediğini yurttaşlar için de istememesi, uzmanlığa önem verip danışmalarda bulunması ve halka kötü davranılmasına engel olunması kitapta yer alan diğer öğütlerden bazılarıdır.
Kaht-ı Rical
Devletin iyi yöneticilere sahip olması sorunu, (Diyogenes’in adam arayışı gibi) hemen hemen çağda yoğunlukla yaşanmış bir konudur. Osmanlı’da (özellikle gerileme döneminde) kaliteli devlet adamı yokluğu, “kaht-ı ricâl (adam kıtlığı)” olarak isimlendirilmiştir.
Kaht-ı ricâl, Osmanlı’nın önemli sorunlarından birisi olarak tarihçiler arasında tartışılmaktadır. Bu tartışmalarda farklı ve tarafgir görüşler bulunmakla birlikte genel olarak Osmanlı’nın 1683’teki Viyana Kuşatması ile başlayan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzayan olumsuz süreç ifade edilmektedir.
Günümüze dönelim. Bugün bir kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) sorunundan söz edebilir miyiz? Sadece siyaseti ve devlet yönetimini ele alırsak; kanımca bir ‘adam kıtlığı’ sorunundan söz etmek mümkündür. Ama bu sorun, gerçek anlamda nitelikli insan kıtlığından değil; birikimli ve kaliteli kişilerin siyaset alanında yer almadığından kaynaklanmaktadır. Siyasetin insan malzemesi değiştiğinde, siyaset dışındaki nitelikli insanlar bu alana kazanıldığında; eminim ki, devlet yönetiminin kalitesi de yükselecektir.
Siyasette insan kıtlığı
Genel anlamda bugünkü siyaset düzenine bakıldığında; bu sistemde gerçek anlamda bir kaht-ı ricâl (nitelikli insan kıtlığı) yaşandığını kabul etmek gerekir. Tabii ki; bu ifade ile tüm siyaset sektörünün niteliksiz olduğunu ifade etmekten ziyade, yaşamda başarılı olmuş, birikimli ve deneyimli insanların siyaset alanında pozisyon bulamadığını anlatmak istiyorum.
Ne sivil toplum yaşamı, ne de siyaset özellikle üniversite gençliğinin ilgisini çekmiyor. Ama bu kayıtsızlıkta sorunun sivil toplum kuruluşlarının gençlerle iletişim ve ilişki kuramamaları olduğunu düşünüyorum. Çünkü uygun biçimde iletişim kurulduğunda özellikle üniversite gençliğinin ciddi bir bölümünün sivil toplum konularına yakın durabildiğini gözlüyorum. Ama bu yaklaşımı siyaset için öngörmem mümkün değil. Bir başka deyişle; gençlik, sivil toplum faaliyetlerine dâhil edilebilirken, siyasetin uzağında durmayı tercih ediyor. Bu nedenle gençliğin enerjisi, farklı yaratıcılığını ve yeni bakışlarını siyasete yansıtmak mümkün olmuyor. Bu durumun sonucunun kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) olmasından doğal ne olabilir ki?
Siyaset alanını yakından incelediğinizde; bu sektörün kendisi ile hiç de ilgili olmayan etnik, kültürel ve dinî unsurlar tarafından işgal edilmiş olduğunu görürsünüz. Kendini yetiştirmiş ve eğitimli bir kişi olarak siyaset alanında pozisyon bulamazken, bir etnik kimlik nedeniyle siyasi taraftarlarınız olabilir. Belli bir yerin hemşehrisi olmak veya bir cemaatin mensubu olmak, çoğu zaman siyasette yükselebilmek için gerekli altyapıyı oluşturur.
Önümüzdeki seçimler için oluşturulan aday listelerine bir göz atın. Bu listelerde kaç tane adayın siyasi birikimi, zengin yaşam deneyimi veya üstün problem çözme performansı nedeniyle orada yer aldığını söyleyebilir misiniz? İfade edeceğiniz sayının çok büyük olmadığını siz de, ben de biliyoruz. Listelerde yer alan adaylar cemaat - aşiret ilişkileri, belli bir yörenin insanı olmak veya rakip partinin oylarını bölmek gibi amaçlarla seçilmişlerdir. Böyle bir seçimi mubah ve hatta akıllıca gören kafa yapısı devam ettiği sürece, siyaset alanı için kaht-ı ricâl (adam kıtlığı) deyimini kullanmayı sürdürmek hiç de haksızlık olmayacaktır.
Siyasetçi
Siyasetçi, sadece problemleri bilip tanıyan, çözülmesi için bir yerlere taşıyan kişi değildir. Siyasetçi, öncelikle topluma öncü olması gereken kişidir. Bu nedenle siyasetçi, topluma örnek olması gereken pek çok özelliği üzerinde taşımak zorundadır. Hâlbuki yapılan kamuoyu soruşturmalarında en az güven duyulan kurumların başında siyaset gelmektedir.