Yaşadığımız Kent, Ekoloji, Turizm ve Sanayi

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Eko-kentYaşadığımız Kent, Ekoloji, Turizm ve Sanayi

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle

Bizdeki yerel yöneticiler, yabancı ülkelere gittiklerinde genelde park, bahçe gezerler; köprülerin üzerinde akarsu seyrederler; oralardaki büyük meydanları gözleri görmez ama heykellere, fıskiyelere –velhasıl kent mobilyalarına– özenirler. Çoğu zaman gördüklerini fotoğraf ile tespit edip yöneticisi oldukları kentlerde kopyasını üretmeyi denerler.

Gittikleri yabancı kentlerin o güzellikleri yaratabilmesinin ve koruyabilmesinin ardında (kültürel ve doğal korumacılığın yanında) bir ekonomi olduğunu nedense göremezler. Örneğin bizde yerel yöneticinin bir başka ülkenin üniversitelerini, teknoparklarını, ar-ge merkezlerini, yenilikçilik (inovasyon) merkezlerini ve çağdaş sanayi bölgelerini gezip inceleyeni bulunmaz. Çünkü çoğu zaman böyle alanları ve ekonominin değer üreten merkezlerini fark ve merak edecek zihni formasyonları, bilgi, görgü ve deneyimleri yoktur. Sonunda iş, taklitçilik üzerinden yürüyüp “Benin oğlum bina okur; döner döner yine okur” olur. Yaşanabilir kent, ekolojik kent, sürdürülebilir kentsel yaşam ve kültürel – doğal koruma konuları da benzer deneyimsizliğe ve cehalete kurban olur.

Yaşanabilir ekolojik kent

Canlıların çevreleriyle ve birbirleriyle olan ilişkilerini ve etkileşimlerini inceleyen bilim dalına “ekoloji” adı veriliyor. Ekolojik yaklaşımlar ise zihniyet olarak Dünyadaki doğal yaşamın korunması ve geliştirilmesi üzerine kurgulanıyor. Ekolojik felsefeye işaret etmek üzere bazı kavramların önüne “eko” öneki yapıştırılarak kullanılıyor. Bu tür kavramlardan birisi de “ekolojik kent” anlamına gelmek üzere kullanılan “eko-kent” olgusudur. Eko-kent, çevreyi ve doğayı koruyan politikaların kentlerin planlama süreçlerine yansıması ve bu tür arayışların isimlendirilmesi anlamına geliyor.

Hiç kuşkusuz; günümüzde insanlık tarihi, tercihini kentlerden yana yapıyor. Tarımsal sanayileşmeden bağımsız olarak kır nüfusu, bir yandan kentlere akmaya devam ederken, kentlerde doğal yaşama aykırı sanal bir dünya oluşuyor. Ama ne yazık ki, Dünyanın her yerleşim noktasında insanların yaşam düzey ve kalitelerinin, kentleşmenin hızı ile eş gitmediğini de gözlüyoruz. Kentlerdeki bazı yerleşim alanlar hızla çürüyüp yok olurken, diğer yandan kaliteli yaşamın cazibe merkezleri olarak zengin gettoları da giderek yaygınlaşıyor. Kentlerde yaşayan varlıklı insanlar ve aileler, kentlerin yoksul kesimlerinden kendilerini izole edecek yeni ve kendileri dışındaki herkese kapalı yerleşimler üretme çabasındalar. Rezidanslar, dev siteler ve konfor köyleri büyük kentlerden başlayarak ülkenin her albenili noktasına doğru yayılıyor.

Dünyanın büyük kentlerini yakından incelediğimizde; kentin yenilenmesi ile bakım ve onarıma tabi tutulmasının giderek güçleştiğini gözlüyoruz. Örneğin eski bir köprünün onarılması, çoğu zaman yenisinin yapılmasından daha pahalıya mal olabiliyor. Genel anlamda; kentte yaşamak büyük bir ivme ile artarak daha maliyetli hale geliyor.

İşin can alıcı noktası şu: Kentler bir yandan hızla büyürken, kentin daha önce yapılmış bölümleri büyük bir hızla çürüyor. Dolayısıyla bir süre sonra bu yerleşimleri, sürdürülebilir kent, yaşanabilir kent veya eko-kent olarak düzenlemek imkânsız hale gelecek.

Kentte yaşayan insan gruplarının aralarındaki zenginlik farklılaşması, giderek yoksullaşanları bu köhneleşen kent mekânlarında yaşamaya zorunlu kılarken, zenginler bu koşullar altında yaşamaya devam etmek istemiyorlar. Önümüzdeki dönemde iki tür kent oluşacak. Bunlardan birisi yoksulların yaşadığı eskimiş kentler, diğeri ise zenginlerin sadece kendileri için kurup geliştirdikleri eko-kentler olacak. Mevcut kentlerin geleneksel dokusundan bağımsız olarak, dört tarafı duvarlarla çevrilmiş, kapısında özel güvenlik kuvveti bulunan zengin gettoları bu konuda ciddi ipuçları veriyor.

Kimi nükleer felaket filmlerinin konusu olan bu görünüm gerçek olabilir mi sorusu haklı olarak akla gelebilir. Ama Dünyanın bugününden bir insan ömrü kadar öncesine geri gittiğimizde, Dünya ekolojisinden neler kaybettiğimizi görmek zor değil. Kendi yaşadığımız kentin örneğin 50 yıl öncesini hatırlamak ve doğal yaşamdan neleri yitirdiğimizi görmek için eski resimleri içeren birkaç kitabı karıştırmak yeterlidir.

Kentleşme sürecinde geri dönülmesi mümkün olmayan bir koşuşturma içindeyiz. İnsan doğasına ve ölçeğine uygun olmayan mekânsal uygulamalar, hızla kentleri beton yığınları haline dönüştürüyor. Ne acıdır ki; bu beton yığınları, insan ölçeğine dağ başındaki kayalıklardan daha yakın değil.

İnsan yaşamının; çılgınca tatsız ve renksiz koşuşturmalardan, daha fazla tüketim motivasyonundan, insana soluk alacak yer bırakmayan modernizasyon ile giderek artan mekanik ve elektronik yoğunlaşmadan ibaret olmaması gerektiğini anlamak zorundayız. Kentler de insan ölçeğine uygun yaşamın mekânları olmalı. Bir zaman gelip de arkamızı döndüğümüzde yaşanacak bir Dünya kalmadığını görmemiz ihtimali yükseliyor.

Eskişehir ve daha fazla ilgi bekleyen sanayi

Çok özel ve özgün koşulları yoksa bir kentte sanayi olmalı. Çünkü bir kentsel ekonominin gelir başlığının pek çok kalemi sanayinin yarattığı katma değerden ve istihdamdan oluşur. 1980’li yıllarda tüm Dünyada esen kent turizmi rüzgârını, sanayiyi dışarıda bırakacak biçimde algılamamak lazım. Ama kesimlerin “Sanayi olmasın, turizm olsun” vaveylalarına bakılırsa öncelikle o kesimler olmak üzere 1980’nin ötesine geçemeyenlerin sayısı pek de az değil…

Bir kentsel yerleşim olarak Eskişehir’in tarihinde birkaç dönüm noktası var. Bunlardan sonuncusu, 2000’li yıllarla birlikte yaşandı. 20’nci yüzyılın ilk yarısında ulusal sanayinin örnek şehirlerinden birisi olarak gösterilen Eskişehir, daha sonra bir durgunluk sürecine girdi. Kent, bir kötü kentleşme sürecine teğet geçtikten sonra 2000’li yıllarla birlikte eskiye oranla daha yoğun dış sermaye akımı almaya başladı.

Gelen sermayenin yapısını incelediğimizde ise; Eskişehir OSB’nin tüm cazip koşullarına rağmen sayılı örnekler dışında yoğunlaşmanın hizmetler sektöründe olduğunu görüyoruz. Bunun en belirgin örnekleri, peşpeşe hızla açılmaya başlayan alışveriş merkezleridir. Bir dönem ulusal sanayinin gözbebekleri arasında sayılan Eskişehir’de, tüketim ekonomisi hızla üretimin yerini alıyor. Bunu pozitif bir gelişme olarak kabul etmek mümkün değildir.

Başta yoğun işgücü kullananlar olmak üzere pek çok sektörde üretimin küresel olarak Asya’nın güneydoğusu ile Kuzey Afrika’ya kaymakta olduğunu görüyoruz. Türkiye, ucuza mal edip kârlı satmak isteyen yabancı sermaye için giderek daha az yatırım alanı olarak görülüyor. Bu nedenle Eskişehir’e gelen yabancı sermayenin de farklı davranmasını beklememeliyiz. Eskişehir, ancak temel altyapı olarak eğitilmiş olan işgücünü daha nitelikli ve uzman hale getirerek dış veya yabancı sermaye için bir albeni oluşturabilir.

Eskişehir’in sınaî yatırımlar açısından birincil sorunu, girişim ve yatırım yetersizliğidir. Ne kadar olduğu konusunda ne yazık ki bir türlü emin olamadığımız sermaye birikimi, yıllar içinde özellikle sınaî yatırıma dönüşememiştir. Eskişehir sanayisini oluşturan firmaların pek çoğunun kurucu çekirdek kadrosunun, bu bölgede Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak kurulan kamu fabrikalarından çıkmış olması şaşırtıcı değildir. Sermaye birikimi olan hemşehriler, bunu bankada tutup faizle yaşamayı veya gayrimenkule çevirmeyi düşünmüş; sınaî bilgi birikimi ile sermaye birikimi buluşarak yatırıma dönüşmek üzere birleşememiştir.

Tasvir ettiğim türden bir ekonomik atalet durumunda; bu krizi aşacak mekanizmalar ve liderler gerekir. Eskişehir’e liderlik görevi açısından bakıldığında; ilk elde göze çarpan kurumlar, meslek odaları ile üniversiteler olur. Kimi bölgelerde sınaî gelişime ivme verenler arasında yerel siyasetçilerin de bulunduğu gözlenir. Bugüne kadar Eskişehir yerel sermaye birikiminin, sanayi yatırımlarına yönlenmeye özendirilmesi veya teşvik edilmesi mümkün olmamıştır. Özellikle yerel bürokrasinin, Eskişehir’in yatırım teşvikçileri olmaktan daha ziyade, Ankara’nın muhafazakâr memurları olmayı tercih ettikleri gözlenmiştir. Eskişehir, son 60-70 yılda mevzuat hazretlerinden destek görmediği gibi, onu aşabilme konusunda da pek başarılı olamamıştır.

Faturanın tamamını kamuya kesmek, kuşkusuz haksızlık olur. Ama kentte mevcut diğer kurum ve kuruluşların da sınaî yatırım ataletinin aşılması konusunda fazlaca katkılı ve destekçi olduğunu söylemek mümkün değil. Kimi meslek odalarının, geçmişte bir siyasi vitrin veya kartvizit makamı olarak görülmesinin olumsuz etkileri olmuş.

Eskişehir ile ilgili olarak potansiyel envanteri ve yatırım olanakları konusunda sayısı az da olsa bazı çalışmalar yapılmaktadır. Ama Eskişehir’in sınaî yatırım potansiyelinin yeterince tanıtıldığını söylemek zordur. Bu noktada görev, öncelikle meslek odalarına, üniversitelere ve kamunun ilgili birimlerine düşmektedir. İl bütününü kavrayan mevcut bazı kurum ve kuruluşların bir araya gelerek yeni oluşumlar üretmeleri de söz konusu olabilir.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Doğal yaşam, Kent, Kent ve Kentleşme, Kentleşme, Sanayi, Yaşam, Yaşam çevresi kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yaşadığımız Kent, Ekoloji, Turizm ve Sanayi için 1 cevap

  1. ferit öz der ki:

    yazıda sanırım satır kayması var:zenginler bu koşullar altında ……….

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>