Eskiden Yeniye Eskişehir

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

EskişehirEskiden Yeniye Eskişehir

Gürcan Banger

Facebook’ta paylaş
Twitter’da paylaş
Duygu Güncesi *** YENi ***
Facebook’ta izle
Twitter’da izle

Eskişehir, antik çağlardan beri var olduğu bilinen bir yerleşimdir. Sakarya Nehri ile Porsuk Çayı yanında termal su kaynaklarının bulunması nedeniyle bu bölgedeki insan yerleşimlerinin çok daha eski tarihlere uzanıyor olması muhtemeldir. Buna rağmen Eskişehir’i eski bir şehir olarak kabul etmek gerçeğin tam ifadesi olmaz.

Eskişehir, tarih boyunca değişik dönüm ve kırılma noktaları yaşamıştır. Bunlardan önemli bir tanesi, Osmanlı Devleti’nin kurulmasıdır. Bir imparatorluğun ilk tohumlarının atıldığı bu yerleşim, daha sonraki dönemlerde Bursa, Edirne, Konya veya Kütahya gibi ilgi görmemiş, küçük bir kaza olarak 19’uncu yüzyıla erişmiştir. 1800’lü yıllar ise Eskişehir açısından gerçek bir sıçrama noktasıdır.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından Eskişehir, ciddi anlamda dış göç almaya başlamıştır. Aldığı göçlerin önemli kaynakları olarak Balkanları ve Kafkasları saymak gerekir. Bu göçlerin etkileri, Eskişehir’in geleneksel yerleşimi olan Odunpazarı’nda mekânsal rötuşlar olarak görüldüğü gibi, tarım tekniklerinde olduğu üzere yerel ekonominin değişiminde de gözlenir.

Diğer yandan 1894’te işletmeye alınan İstanbul-Bağdat Demiryolu, Eskişehir’in kaderini değiştiren olaylardan birisi olarak görülür. Bu hattın Eskişehir’den geçmesi, bu unutulmuş yerleşimin alınyazısını ciddi anlamda değiştirmeye başlar. Dolayısıyla 19’uncu yüzyılın sonları, Eskişehir’in gelişiminde önemli bir dönüm noktasıdır.

Kurtuluş Savaşı süresince Eskişehir, ciddi acılara ve yıkıma maruz kalır. Kentin pek çok bölümü, işgalci Yunan kuvvetleri ile işbirlikçileri tarafından yakılır, yıkılır. Fakat Eskişehir, Cumhuriyet’in ilk döneminde ciddi kamu yatırımları alarak önemli atılımlar yapar. Eskişehir Bankası, Şeker Fabrikası, demiryolu ile uçak bakım-tamir atölyelerinin kuruluşları 20’inci yüzyılın ilk yarısına damga vurur. Bu dönem, Eskişehirlinin kendini artık ücretli çalışan olarak algılamaya başladığı bir zaman dilimidir. Bu dönemle birlikte devlete kapıkulu olmak, girişimci kendi işinin sahibi girişimci olmanın önünde gelir. Bir yandan ücretli çalıştırmayı özendiren bu gelişme, daha sonraki yıllarda kamu işinde eğitilmiş ustaların, Eskişehir sanayisinin temellerini atmaları ile başka bir boyuta taşınır.

Eskişehir’in mekânsal gelişimi, bir kâğıda düşmüş yağ damlasını andırır. Kent, yağ damlasının kâğıdın üzerinde yavaşça aynı odak etrafında büyümesi gibi gelişir. 20’nci yüzyılın ikinci yarısında plansız, programsız veya en azından vizyonsuz büyüme hızlansa da, görünen manzaranın odağı budur.

Eskişehir’de son olarak yaşanan kırılma noktası, 2000’lerin başıdır. Bu süreçte Eskişehir, pek çok Anadolu yerleşimine göre yeni bir yerleşim olsa da; geleneksel bir kentten Batı tipi bir tüketim kentine doğru evrimleşmeye başlar. Ama ne yazık ki; gerekli vizyona sahip olmadan büyümenin sıkıntılarını da yaşamaya devam eden bir kenttir artık.

Bugün kentin merkezinde yaşanan aşırı yoğunlaşma, bu yerleşimi kent rantı nedeniyle imkânsız bir noktaya doğru sürüklemektedir. Eskişehir’in kent merkezinin daha fazla yoğunlaştırılmasıyla gidebileceği yeni bir açılım kalmamış gibi görünmektedir. Kent merkezindeki rantı artıracak her yaklaşım, Eskişehir’i biraz daha yaşanması zor bir habitat haline getirmektedir. Gözlediğim odur ki; kentin dış çevresinde yapılacak kentsel dönüşüm projeleri de yoğunlaşmayı azaltıcı önlemler olarak gözükmemektedir.

Bundan sonra ne yapılacağı, cevabı kolay bir soru değildir. Ama yeni Eskişehir’in gelecek tasarımına etki edecek yeni sorunlarının ve vizyonunun bilimsel bazda konuşulup tartışılması gerekmektedir. Bu konuda girişimlere acil ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Zihnimizi yenilikçi çözümler yönünde zorlamalıyız. Eskişehir’i kurtarmak isteyen bir vizyon, Eskişehir kırsalını da birlikte düşünmelidir.

Eskişehir ve Gelecek

Eskişehir, 2000’li yıllarla birlikte önemli bir değişim ve dönüşüm dönemine girdi. Pek çok insan Eskişehir’de bu değişimi hissediyor. Ama bunun, şehrin kalabalıklaşmasından veya kent merkezinde görsel iyileştirmelerden oluştuğunu düşünenlerin sayısı pek az değil. Bu görsel değişim, bu şehirdeki gerçek değişimi ifade etmiyor. Örneğin uzun süre kendi yavaş gelişimi içinde ilerleyen yerel ekonomide de değişiklikler gözlenmeye başladı.

Sıklıkla söylediğimiz gibi; Eskişehir; Marmara, Ege, İç Anadolu ve Karadeniz bölgeleri dikkate alındığında bir kavşak noktasıdır. Eskişehir’in 1894’te İstanbul-Bağdat demiryolunun işletmeye alınmasından sonra kamudan ciddi bir ulaştırma ve lojistik desteği aldığını söyleyemeyiz. Bu bağlamda demiryollarının ve Tülomsaş’ın uzun süre layık görüldüğü kayıtsızlığı da hatırlatmayı bir borç bilirim. Bu atalet durumu, Eskişehir’in kavşak olma avantajını değerlendirememesine neden oldu. Eğer Eskişehir-Gemlik demiryolu, ulusal ve uluslararası hava bağlantısı ve Eskişehir-İstanbul karayolu, daha önceki yıllarda gerçekleşebilseydi, şu an Eskişehir’i çok farklı bir noktada görebilirdik. Öyle anlaşılıyor ki; 30-50 yıl öncesinin sorunları, önümüzdeki 1-10 yıl içerisinde çözülecek. Ama bunların ‘düne ait sorunlar’ olduğunu unutmamak lazım. Hâlâ geçmişte çözüme kavuşturulmamış sorunlarla ilgileniyoruz.

Şehrin geleceğini tasavvur edebilme yetisine sahip kişi ve kuruluşlar, Eskişehir’de bir girişim, yatırım ve sermaye birikimi sorunu olduğunu söylüyorlar. Ama ne yazık ki; işbirliği içinde ortak çalışma önerileri, daima akametle sonuçlandı. Bugüne kadar büyük düşünüp büyük sermaye birikimleri ile yapılması düşünülen yatırımlar sonuçsuz kaldı. Öyle anlaşılıyor ki; Eskişehir’deki sermaye birikimi ve girişimcilik sorunu bir başka şekilde çözülecek.

Eskişehir, gecikmiş ulaşım projelerinin tamamlanması ile birlikte öncesine oranla daha yüksek çekim özelliğine sahip bir yerleşim haline dönüşüyor. Özellikle sınaî yatırım açısından İstanbul ve Kocaeli bölgesi doldu. Buna Bursa yöresini de ekleyebiliriz. Doluluğun yanında Marmara Bölgesi’nde yeni yatırım yapmanın birim maliyetinde de olağanüstü artışlar var. Diğer yandan bu bölgenin yüksek oranda deprem riski taşıması, yatırımcı sanayilerin kendisine yeni alanlar aramalarına neden oluyor. Bu açıdan Eskişehir, yerli ve yabancı yatırımcıya mükemmel bir seçenek sunuyor.

Eskişehir, iki üniversitesi ve yüksek okullaşma oranı ile yetişmiş insan gücü yanında, yüksek sosyal yaşam ve insani gelişmişlik endeksleri ile de bir çekim merkezidir. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında; Eskişehir’in yeni bir şafağın eşiğinde olduğunu söylemek mümkündür. Diğer yandan ekonomik yönden hızlı gelişmiş illerini incelediğimizde; bazı çok ciddi sorunların ekonomik ve sosyal büyümeye eşlik ettiğini fark edersiniz. Bugün Eskişehir’de yaşanan ve ilk elde göze çarpan sorunların başında trafik gelmektedir. İşin ilginci, trafik sorununun çözümü yönünde ciddi bir girişim de görülmemektedir. Aslında bu durumu olağan karşılamak gerekir; çünkü trafik sorunu, trafiğin dışındaki kapsamlı nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Diğer yandan; kent merkezindeki sıkışma ve rant oluşumu, çok hızlı gelişmektedir. Kentin merkezini daha fazla yoğunlaştırıp sıkıştıracak yaklaşımlar, Eskişehir’in de kötü örneklerden birisine dönüşmesi sonucunu oluşturacaktır. Keza elektrik, su, doğalgaz ve diğer yerel servisler konusunda da hemen kapı ardında bekleyen ve biteviye birim maliyetleri artan pek çok aday sorun bulunmaktadır.

Eskişehir, tek merkezli bir kent olmaktan hızla kurtulmalıdır. Eskişehir’i çepeçevre saracak yeni konut topluluklarının, kentin merkezindeki yoğunlaşmayı ve sıkışmayı artırmaktan bir başka işe yaramayacağını belirtmek isterim. Çözüm, çok fonksiyonlu alt-kentlerden geçmektedir.

Büyüyen kent

Kentlerimizin tek merkezli olarak aşırı büyümesinin önüne geçmek zorundayız. Kenti oluşturan fonksiyonların da dağıtılacağı yeni alt-kent yaklaşımları konusunda öngörüler, yaklaşımlar ve programlar geliştirmeliyiz. Böyle daha planlı yaklaşımların, toplam mal olma maliyetlerinde de ciddi düşüşlere neden olacağını kanıtlamak çok zor değil.

Genelde kent merkezinin aşırı yoğunlaştırılması ile çılgın biçimde artan kent rantı, önümüzdeki dönemde kentsel yaşamın bataklığı olmaya adaydır. Aşırı artan kent rantı ile baş etmek; ne kişilerin, ne yerel yönetimlerin, ne de merkezî devletin baş edemeyeceği noktalara gelebilir. İstanbul’un gidişatı, bu konuda ders niteliğinde bir örnektir.

Kısaca söylemek istediğim şudur. Yaşadığımız kentin bireyleri ve kuruluşları olarak, kentimizin ne kadar büyüyeceğine, büyüme biçiminin nasıl denetleneceğine ve büyümenin nasıl planlanacağına karar vermemiz gerekiyor. Bu kararı da asla birkaç kişinin ya da üç beş uzmanın kişisel tercihlerine bırakmamalıyız.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Eskişehir, Kent, Kent ve Kentleşme, Kentleşme, Tarih, Yerel tarih kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>