Sevmek ve Arkadaşlık

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Sevmek ve Arkadaşlık

Gürcan Banger

Sevginin insan bedenine doğumundan önce kodlandığı söylenirse buna itiraz etmeyiz. Ama sevgi, büyük oranda çocuklukta öğrenilmeye başlanır. Yaşama karşı farkındalık başladıktan sonra sevginin odağında anne ve baba bulunur. Çocuğun sosyal yaşamının zenginleşmesi ile birlikte; sevgi de, anne ve babanın dışına açılarak yeni biçimler kazanır. Başka insanları sevmek ve başkaları tarafından sevilmek, anne-baba sevgisi mutlaklığının aşılması ile elde edilir.

Sorunlar

Bu noktada iki olası sorundan söz edebiliriz. Birincisi; çocuk, anne ve babanın ilgisizliği ve kayıtsızlığı nedeniyle sevgiyi öğrenmekte zorlanabilir. Anne veya babanın sevgisine olan özlem, bu iklimde yetişmiş bir çocuğun bütün sevgi ilişkilerini etkiler. Kendinden yaşça büyük kişilere duygusal ilgi duyan insanların pek çoğunun, sevgi geçmişinde anne-baba ilgisizliğinin bulunması şaşırtıcı değildir. İkinci olarak; sevginin, anne-baba sevgisinden dış dünyadaki diğer insanlara olan sevgiye doğru açılımında sıkıntılar olabilir. Sevgi dolu olsa bile, dar bir aile çevresinde yetişmiş çocukların ileri yaşamlarında en belirgin özelliklerinin bencillik olmasının nedeni budur, demek yanlış olmaz.

Bu iki durum da, ilerleyen yaşlarda sevgide başarısız olmanın önemli nedenleri arasında yer alır. Böyle bir geçmişi yaşamış insanlar, ya sevgi bağları kurmakta zorlanırlar, ya da bu özellikleri davranışlara yansıdığından; diğer insanların kendilerinden uzaklaşmalarına neden olurlar.

Aslında üçüncü bir durum daha var. Bu durum, sevgi ihtiyacının fark edilmesi için kişinin yeterli zamana sahip olamadığı biçimdir. Geleneksel özellikleri etkin ailelerde yetişen çocuklar, eğer çok genç yaşlarda kalıcı bir ilişkiye girmek zorunda kalırlarsa, bir sevgi ihtiyacının farkına varmadan sevgisiz bir birlikteliğe adım atmış olurlar. Sevgisizlikten kastım, karşı cinsten bir kişi ile olması gereken duygusal iletişimin farkında olmamaktır. Bilinmeyen konusunda bir ihtiyaç da oluşmayacağı açıktır. Zamanla gelişen alışkanlıklar, bir sevgi ihtiyacının oluşmasına da geçit vermez. Herşey, günlük akışın olağanlığı içinde sürer gider. Bu tür ilişkiler, genelde alışkanlıklar ve korkular üzerine kurulmuştur. Böyle ortamlarda bireyin kendi taleplerinden daha çok, başkalarının ne düşüneceği üzerine kurgulanır yaşamlar. Özetle; böyle bir durumda farkındasızlık nedeniyle bir sevgi ihtiyacı oluşamaz.

Sevginin keşfi

Şekli ne olursa olsun; sevgisizliği bir karakter unsuru olarak yaşamış olan kişi, bir gün sevginin varlığını keşfeder. Ne yazık ki; bunun ona yansıma biçimi genelde bir ümitsizlik şeklinde olur. Sevgi ile dolu dolu yaşanabilecek bir ömür, adeta harcanmıştır. O güne kadar olan süreçte atılan adımlar ve verilen sözler, birer pranga olarak kişinin yeni seçimler yapmasına engeller olarak karşısında durmaktadır. Bunlar, ümitsizliğin göstergeleri olarak kişinin dış dünya ile olan bağlantılarına yansır.

Ümitsizlik, içine bir çığlık bırakılmış, derin bir kuyudur. Çığlık, “Beni sev” mesajını taşımakla birlikte; kuyunun karanlığı, insanları uzaklaştıran bir özelliğe sahiptir. Sevilmeyi istemekte ne var ki, diyebilirsiniz. Doğrudur; herkes sevilmeyi ister. Ama sevgi sadece bir kuyuya emanet edilebilecek bir çığlık değildir. Sevgi, herkesin kendi adımını attığı bir karşılıklı yürüyüştür. Kendi adımını atmak ise bir kuyuya çığlık emanet etmekten daha fazla bir şeydir.

Sevgi, bir yaşam biçimidir. Bu nedenle yaşamın zorlukları ve engelleri sevgi içeren bir yaşamda da vardır. Kimi zaman bu zorlukların aşılması zaman ve emek ister. Sevgi ihtiyacını hissetmek, bu uzun zorlu yolun sadece ilk adımıdır.

Yaşama göz atmak

Yaşamımızı bazı zamanlarda gözden geçiririz. Bu, bazen yaşadığımız bir olay olur, kimi zaman da yaşantımızda yer alan bir varlık. Gözden geçirme ihtiyacının nedeni, kafamızda bazı soru işaretlerinin oluşmasıdır. Eğer soruların sayısı dikkati çekecek kadar arttıysa bu durum, gözden geçirme zamanının geldiğine dair iyi bir ipucudur.

Sorgulama, arkadaşlıklarımız için de geçerlidir. Çoğu zaman arkadaş edinirken, kendiliğinden oluşmasının yanında ciddi kriterler kullanmadığımız için karşımızdaki insanın özelliklerine fazlaca dikkat etmeyiz. Hele ki; o insanda bizi cezbeden ilginç bir yan varsa; duygusal ve düşünsel bakışımız, yeterli keskinlikte görme özelliğini yitirir. Karşımızdaki insanın beğendiğimiz yönü, bizde bir körlük yaratır ve diğer niteliklerini görmez ve bir bütün olarak kavrayamaz hale geliriz. Kafamızda soru işaretleri oluştuğunda, bir arkadaşlığı sorgulamanın arkasındaki temel mantık budur.

Doğruluk

Bir arkadaşlık, öncelikle doğruluk üzerine kurulmalıdır. İki arkadaşın, aralarındaki ilişkinin derinliğine göre birbirlerine aktarmadıkları bazı konular olabilir ama karşılıklı paylaştıklarının “doğru” olması gerekir. Yalan ve sahtecilik üzerine kurulu bir arkadaşlığın sürekliliği kuşkuludur.

Doğruluk kavramı, içinde saydamlık ve içtenliği de barındırır. Eğer iki arkadaş arasındaki bazı konular, bir sis içinde kalıyorsa bu, riskli bir durum oluşturur. Boz bulanık bir ortamda kişiler, olayları kendi bilgi ve deneyimlerine göre kavrarlar. Bu da arkadaşların aynı konu üzerinde farklı algılar edinmeleri tehlikesini içinde taşır. Aynı biçimde düşündüklerini sanan iki insanın yolları, geleceğe doğru büyüyen bir açı oluşturur; gelecekte bir gün nasıl olup da bu denli ayrı düştüklerini kavramakta zorluk çekerler.

Doğruluk, saydamlık ve içtenlik, bir ilişkiyi kolaylaştırır. İnsanlar, sürekli olarak birbirlerine yalan söylemek, gizlemek veya olayları değiştirmek için çaba sarf etmek zorunda kalmazlar. Genel anlamda doğruluğun önündeki engellerden birisi, karşı tarafın bir gerçeği nasıl karşılayacağı konusunda emin olunamamasıdır. Bazı insanlar, çabuk sinirlenir; bazıları kolayca kırılır. Bunu fark eden bir arkadaş, bir kırgınlık yaratmamak için susmayı veya gerçek dışı davranmayı tercih edebilir. Dolayısıyla iyi bir arkadaşlık için öncelikle iki tarafın da iyi nitelikleri olması gerekir. Bazı durumlarda iletişim ve karşılıklı anlaşmaya ilişkin sorunlar, birlikte bir ortak dil yaratılması çabası ile çözülebilir. Her gerçeği, kendi farklı bilgi ve görgü ve deneyimleri ile anlayan insanların anlaşması hiç kolay değildir.

Tek yönlü bakış

Pek çok insan, yaşama tek yönlü bakar. Yaşamda siyahların ve beyazların birlikte bulunmasının, yaşamın olağan özelliklerinden birisi olduğunu gözden kaçırır. Böyle insanlar, yaşamlarında daima “iyi” şeyler olsun isterler. Yaşadıkları olumsuzlukları ise bir felaket gibi karşılarlar. Hâlbuki iyi ve kötü, yaşamımızda her zaman başımıza gelebilecek olağan gelişmelerdir. Yaşamımızda oluşan iyilikleri farkında olmadan yaşayıp, kötülükleri ise “kötü kader” olarak algılayıp kahretmek yaşamımızı bir kabus haline getirir.

Bazen yeni ve iyi arkadaşlar kazanırız. Bu, yaşamın bize verdiği ödüllerden birisidir. Ama bazı arkadaşlıklar şu veya bu nedenden dolayı yürümez. Bazı arkadaşlıklarımız ise işlerin yolunda gitmediğine dair bize ipuçları verir; onları sınamak ve gerekirse akılcı biçimde sonlandırmak bize düşer. Kaybetme korkusu ile panik ortamına sürüklenmek sadece acı verir. Yaşam, uzun bir yoldur; bir yolcu olarak bazı insanlarla yollarımız birleşir, bazıları ile bir süre sonra ayrılır; kimileri ile ömür boyu sürer. Her arkadaşlığın ömrünün sonsuz olacağını söylemek mümkün değildir; söylense de bir hayalden öteye geçmez.

Bir arkadaşlığın oluşup gelişmesinin, hiç kuşkusuz tesadüfî yönleri vardır. Her şeyin bir akıl sürecine bağlı olması gerektiğini iddia edemeyiz. Ama iyi bir arkadaşlığın temelinde karşılıklı emeğin olması gerektiği konusunda kuşku yoktur.

Son söz: Bir arkadaşlıkta taraflardan hangisinin daha fazla emek verdiğini ölçmeye çalışırsanız şunu hatırlayın. Duygusal körlük nedeniyle kendinizi ölçümlemede yanılıyor olabilirsiniz.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Arkadaşlık, Sevgi kategorisine gönderilmiş ve , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>