Farklı Bakış, Farklı Algı

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır

Farklı bakışFarklı Bakış, Farklı Algı

Gürcan Banger

İnsanın en içten destekçisi kendisidir. Bunun karşıtı olarak baş köstekçi de kendisi olabilir. Bir sorun ile ilgili olarak olumsuz sözcükler kullanmaya başladığınızda bir daha o soruna sakin ve tarafsız olarak yaklaşmanız müümkün olmayabilir. “Buna dayanamıyorum” diye başlayan bir düşünce silsilesi, söz konusu sorunu bir bireysel felaket haline dönüştürür ve insanın çözmek üzere elini atası gelmez.

Bu noktada gerçekleştirebileceğimiz davranış türlerinden birisi, durup nefes alıp olaya bakışımızı değiştirmeye çalışmaktır. Sorunda değişen bir şey olmayacaktır; ama kendimizi olumsuzlukla yoğunlaştırarak çözüm gücümüzü azaltmamış olacağız. Bir bakış açısı değişikliği, sorunu gerçek ölçeğinde görmemize neden olabilir. Örneğin bir öğrencinin “Şu fizik sorusunu çözemiyorum” düşüncesi yerine “Şu fizik problemini nasıl çözebilirim?” diye kendini sorgulaması çok daha olumlu sonuçlar verir.

Diğer yandan bir sorunu gerçekten çözmeyi isteyip istemediğiniz konusunda emin olmalısınız. Eğer çözüm konusunda ısrarlı değilseniz, sorunu aklınızdan silebilir veya erteleyebilirsiniz. Sürekli olarak bu sorunla yaşamanın sizden değerli bir şeyleri alıp götürdüğünü bilmelisiniz.

Özetle söylemek gerekirse; soruna bir büyüteç ile yaklaşmayın. Muhtemelen bakış açınızı değiştirmeniz, onu gerçek büyüklüğü ve önemi ile görmenizi sağlayabilir. Neyi görürseniz onu çözmek isteyeceksiniz. Büyütülmüş bir sorunun müstakbel çözümü boyutları açısından sizi korkutacak ve imkansızlığa savuracaktır.

Kimi zaman sorunlarımıza ya hep ya hiç gibi radikal bakışlarla yaklaşırız. Dünyayı siyah-beyaz karşıtlığıyla düşünmek, bize kolay gelir. İnsanlar hakkında da böyle yargılara varma kolaycılığına düştüğümüz çok olur. Kötü bulduklarımızı yaşamımızdan siler, iyi bulduklarımızın yanından ayrılmayız. Halbuki yaşamın gerçek yüzü, sadece saf siyah veya beyazdan değil, bunların karışımı olan grilerden oluşur. Sorunlarımızı gri tonlar olarak görmek, onları çözme yolunda daha akılcı ve ekonomik olmamızı sağlayabilir.

İnsanlara gelince; saf iyiler ve saf kötüler artık masallarda veya öykülerde bile yok. İnsanlar, yaşam karmaşıklaştıkça siyah ve beyaz arasında değişen noktalarda konumlanıyorlar. Bu gri gerçeğin iyi farkında olmamız gerek. Bir olaya veya kişiye siyah ya da beyaz diyebilmek için sağlam kanıtlarımız olmalı. Olaylara yönelik olarak savunduğumuz çözümlerde de böyle. Eğer yeterli kanıta sahip değilsek geçmiş deneyim ve izlenimlerimizin bizi yanıltmasına izin vermemeliyiz.

Bu tür genelci davranışlardan kurtulmanın yolu, doğru olarak bildiğimiz davranışın neden doğru olduğunu zaman zaman kendimize sormamızdan geçer. Çoğu zaman ezberlenmiş davranışlarımızın altında haklı ve yeterli bir mantık yoktur. “Bu böyledir” diyerek kestirip atarsanız, önce kendinize haksızlık etmiş olursunuz. Çünkü insanı diğer yaratıklardan ayıran en önemli özellik, aklının varlığı ve onu kullanabilmesidir. Soru sormayı becerebilen insan, sorunlar karşısında aceleci çözümlerden kaçınır. Dereyi görmeden paçaları sıvamak gibi yanlışa düşmez.

Bizi en çok yanıltanlar arasında “herkes, hiç kimse, genellikle, bazen, belki” gibi belirsizlik içeren sözcüklerin bulunduğunu unutmayın. Eğer aklınızın merceğini yeterli netliğe ayarlamazsanız, o bulanıklık içinde akıl gözünüz yanlış görebilir. Doğru davranmak için ayaklarınız doğru zemine sımsıkı basmalıdır.

Kendinin farkında olmak

Başka insanlar veya yaşadığımız olaylar hakkında yargılar geliştirirken bazı kolaylıklardan yararlanırız. Örneğin süzgeçlerimiz vardır. Biçim olarak beğenmediğimiz bazı kişileri, kendi ilişki alanımız dışında tutarız. Başka düşünceler için de böyledir. Eğer karşılaştığımız bir düşünceyi, zihinsel süzgecimiz daha baştan eliyorsa, bizim için onun gündeme alınması bile düşünülemez. Bu süzgeç daha çocukluğumuzda aile içinde oluşmaya başlar. Kimi zaman okul, bazen arkadaş çevremiz bu süzgeci kalıcı hale getirir. İlerleyen zamanda bu süzgeç, bizimle öylesine içselleşir ki adeta kolumuz, bacağımız gibi bedenimizin olağan bir parçası haline gelir.

Bu süzgecin çoğu zaman yaşamın ara renklerine tahammülü yoktur. Adeta ya siyah ya da beyaz olmalıdır yargılarımız. Bu da yaşamın erken yıllarının bize öğrettiği acımasız kurallardan birisidir. Siyah ve beyaz dışındakiler süzgecin deliklerinde takılır kalır. Çünkü siyah-beyaz kutuplaşması içinde düşünmek, yaşamı böyle algılamak kolaydır. Grilerin ve renklerin yarattığı karmaşayı yaşamak yerine siyah ve beyazın oluşturduğu tembelliği ve kolaycılığı tercih ederiz.

Tabii ki kolaycılığımız, sadece kutuplaşmış değer yargılarımız ile ilgili değildir. Gerçeği yakalama konusunda da kolaycı tutumlarımız var. Örneğin bir kişi hakkında görüş geliştirirken, onu daha yakından tanımayı denemek yerine zihin okuma yolunu tercih ederiz.

Zihin okuma, karşımızdaki insanın ne düşündüğünü veya hissettiğini bilme varsayımıdır. Bunu sıklıkla empati ile karıştırdığımız da olur. Zihin okuma bir yanıyla bencilliktir, diğer yanıyla da çokbilmişlik… Karşımızdaki kişinin ne düşünüp ne hissettiğini bilmekle kalmayız; onun yerine düşünmeye, onun yerine hissetmeye ve onun yerine eylemde bulunmaya da başlarız. Bu yaptığımızın, söz konusu insana bir saygısızlık olduğu aklımıza bile gelmez.

Bir ayna karşısında giyimimizi denetleyebilir, görünümümüze biçim verebiliriz. Bunu büyük ölçüde de kendimiz yapabiliriz. Ama bir karakter aynası yoktur ki, bize gerçekleri göstersin ve düzeltmemizi sağlasın. İnsanın kendisiyle ilgili hatalarının temelinde, genellikle kendisini objektif olarak göremeyişi yatar. Gerçekten bir kişinin yukarıda sözünü ettiğim hatalı davranışlarını görmesi hiç de kolay değildir. Bir başka deyişle; bir insanın kendi kendisinin aynası olabilmesi için zihinsel ve ruhsal zenginliğe sahip, yüksek derecede birikimli, deneyimli bir insan olması gerekir. Bu da çok az insana nasip olan bir durumdur.

İnsanın aynası çevresidir. Çevresinde var olup türlü ilişkiler kurduğu diğer insanlardır. Kişi, diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde ortaya çıkan durumların ve sonuçların daha kolay ayırtına varabilir. Diğer insanlarla olan etkileşiminin gidişine ve vardığı noktalara bakarak kendi tutum ve davranışları hakkında kararlara varabilir. Değiştirmek istedikleri olursa onlarla ilgili önlemler alabilir.

Pek çok karakter özelliğimiz, daha bebeklikte başladığından bunları fark etmek ve kavramak daha zor olabilir. Ama insanlarla olan ilişki ve iletişimlerimizi mercek altına alarak bazı kişisel gerçeklerimizi yakalayabiliriz.

İnsanın kendisini incelemesinde ve değiştirmesinde bence önemli bir ön koşul var. O da her durumda kendisiyle barışık olması. Olumlu ve olumsuz gelişmeleri, cesaretle karşılayıp bunların gelecekteki yaşamı için deneyim örnekleri olduğunu anlaması. Kendinin farkında olmak için önce kendine ve çevreye karşı olumlu olmayı becermek gerekir.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Algı, Anlam, Bakış, Bakış açısı, Farklılık kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>