Değişen Dünyada Demokrasi

PAYLAŞ: ... facebooktwittergoogle_plusredditpinterestlinkedinmailby feather
PrintFriendly and PDFYazdır
Demokrasi nedir

Öğretmen: “Demokrasi nedir?” Öğrenci: “Demokrasi, kendi diktatörlerimizi seçme özgürlüğüdür.”

Değişen Dünyada Demokrasi

Gürcan Banger

Üretim, bilişim ve iletişim teknolojileri ile İnternet, medya, lojistik ve finans alanındaki gelişmeler, Dünyayı adeta tek parça hale getirdi. Küresel finans diye anılan ve çok hızlı hareket edebilen, sınır tanımaz yeni türden bir sermaye oluştu. Sınaî sermayenin önceliğini malî sermaye aldı. Sanayi, önündeki üretim sorunlarını aşarak ekonomileri pazarlama ve satış esaslı olarak yeniden düzenlenmeye sevk etti. Ulusal ve yerli pazarlar ikinci sıraya düşerek dış piyasalar önem kazandı. Bazı seçkin kentler, gerek ekonomik gerekse sosyal olarak öne çıkmaya başladılar. Dünya pazarları tümleşik bir piyasaya dönüştü. Tüm bu gelişmelerin bir olgu olarak küreselleşme ifadesiyle adlandırıldığını biliyoruz.

Değişen devlet

Küreselleşmenin net etkilerinden birisi olarak bu süreçte sanayi toplumuna ait olduğu ifade edilen ulus-devlet olgusunun giderek yok olduğu savı mevcut. Önce ulus-devlet nedir, bunu hatırlamakla başlayalım. Ulus-devlet; sınırları belli bir toprak parçası üzerinde yasal güç kullanma hakkına sahip, yönetimi altındaki halkı türdeşleştirerek, ortak kültür, simgeler ve değerler yaratarak, birleştirmeyi amaçlayan bir tür devlet modelidir. Dünyada ulus temelli olarak kurulmuş pek çok devlet bu kategoride yer alır.

AB benzeri birliklerin oluşması, küresel sermayenin sınır tanımaz hareketliliği, yeni ticaret anlaşmaları veya şirketlerin uluslararası bir yapı kazanması gibi küresel etkiler altında ulusal sınırların silikleşmesine baktığımızda; gerçekten ulus-devlet olgusunun sönümlendiğini söylemek için pek çok neden var. Ama dünya ölçeğinde hem devletler bazında hem de küresel esastaki gelişmeleri izlediğimizde farklı düşünmemizi sağlayan nedenler de mevcut.

Küresel sermaye

Dünya ekonomisini bir bütün olarak incelediğimizde; özellikle 20’nci yüzyılın son çeyreğinde etkin biçimde görülmeye başlayan bir küresel sermayeden söz etmek mümkün. Bu çağda küresel burjuvazi ilginç bir görünüm veriyor. Listede Batılı ülkelere ait sermayedarlar yanında Asya kökenli sermayenin giderek daha fazla yer almaya başladığını görüyoruz.

Küresel sermaye, felsefesi gereği hareket ederek, işgücü gibi bazı üretim kaynaklarının kolayca ve daha ucuza sağlanabildiği ülkelerde konuşlanmak istiyor. Küresel burjuvazinin çıkarlarına uygun ülkeler arasında Batıya oranla daha az gelişmiş olanlar çoğunluğu oluşturuyor. Ayrıca bu ülkelerin ciddi bir bölümünde ucuz işgücü yanında doğal kaynaklar ve kolayca dönüştürülebilir eğitimli genç insan potansiyeli var. Bu ülkelerin küresel burjuvazi açısından sorunlu yanları arasında hukukun tam işlememesi, başta fikrî mülkiyet olmak üzere mülkiyetin korunma sorunları, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, rant kollama ve devletin çıkar gruplarınca soyulması gibi konular sayılıyor.

1900’lerin son çeyreğinde gündeme gelen IMF ve Dünya Bankası çıkışlı neoliberal politikaların temelinde saydığım bu veya benzeri sorunların yok edilmesi var. Bu politikalar ile bir yandan ekonomi restore edilmeye çalışılırken, diğer yandan da bu kuruluşların vizyonuna uygun olarak devlet yeniden yapılandırılıyor. Bu açıdan bakıldığında; ulus-devletin sönümlenmesi olarak görülen süreç, bir başka yönüyle küresel burjuvazinin çıkarlarını ülke bazında garanti altına alacak olan devletin bu fikre uygun yeniden yapılanmasıdır. Bir başka deyişle; küresel çağda neoliberal politikalara uygun olarak küresel sermaye ile paralel davranabilecek, dünya ölçeğinde sistemle bütünleşik yeni türden bir devlet modeli oluşturuluyor. Ulus-devlet sönümlenmiyor, fakat yapı değiştiriyor.

Demokrasi nereye?

Toplumlarla ilgili kavramların, ele alındıkları çağa bağlı olarak anlam ve içerikleri değişebiliyor. Örneğin sıklıkla sözünü ettiğim sivil toplum böyle bir kavramdır. Aynı kavram kentlerin oluşmaya başladığı ve devletin ortaya çıktığı çağlardan başlayarak kullanılmasına rağmen örneğin Platon, Aristo, Jean Bodin, Hegel, Marx veya Gramsci gibi düşünürler tarafından farklı anlamlarda kullanılmıştır. Bunlara Hobbes, Locke, Rousseau, Burke veya Fichte gibi değişik düşünürleri de ekleyebiliriz. Bu yazar ve düşünürlerin yaptıkları sivil toplum tanımlamaları da birbirinden farklı olmuştur.

Günümüzde sivil toplum literatüründe yaygın olarak kullanılan tanımlardan birisi, demokrasi ve demokratikleşme üzerine olan kitapları ile tanınan Larry Diamond’a aittir: “Sivil toplum; örgütlü sosyal yaşamın gönüllü, kendi kendini üreten, kendi kendini destekleyen, devletten özerk olup bir yasal düzen veya ortak kurallarla bağlı alanıdır. Sivil toplu, özel yaşam ile devlet arasında duran aracı bir varlıktır.” Hiç kuşkusuz; sivil toplum gibi zaman içinde yeniden tanımlanma ihtiyacı ortaya çıkan bir diğer kavram da demokrasidir. Birbirine sıkı sıkıya bağlı olan sivil toplum ve demokrasi kavramlarının birlikte değişim geçirmelerini olağan karşılamak gerekir.

Temsili ve doğrudan demokrasi

Kısaca demokrasi, halkın egemenliği temeline dayanan yönetim biçimidir. Bir başka deyişle demokrasi, halkın kendi kendisini yönetmesidir. İlk çağların küçük kent devletlerinde yurttaşlar kent merkezinde toplanarak ortak meseleleri konuşur ve karara bağlarlarmış. O zamanın demokrasi tanımı böyle imiş. Herkesin kendi oyunu kullandığı bu modele doğrudan demokrasi adı veriliyor.

Ölçeği büyümüş ülke ve kentlerde bu yolu kullanmak mümkün olmadığından yurttaşlar, kendi görüşlerini temsil etmek üzere temsilciler seçmişler. Bu temsilciler halk adına karara ve yönetime katılmışlar. Böylece demokrasi kavramı, temsilcilerle kullanılan egemenlik biçimine dönüşmüş. Bugün bu anlayışa temsili demokrasi diyoruz. Günümüzde demokrasi dendiğinde çoğunlukla kast edilen, temsili demokrasi anlayışıdır.

Yol, bir kez daha vekilden asile doğru…

Çağımızda doğrudan demokrasi anlayışına dönme yönünde bir eğilim var. Ama fizikî koşullar şimdilik buna imkân vermiyor. Belki bilişim – iletişim ağlarının çok gelişmesi ile bulunduğumuz yerden egemenlik hakkını kullanabileceğimiz yeni bir dönem olacaktır. Ama kesin olan şu ki; demokrasi olarak adlandırılmaya alışılmış temsili demokrasi, bugün artık yurttaşları tatmin etmemektedir. Demokrasi kavramındaki çağdaş açılımların altında da temsili demokrasinin eksiklikleri ve halkoyunu yansıtmaktaki zafiyetleri vardır.

Günümüzde temsili demokrasinin kısıtlamalarını aşarak doğrudan demokrasiye yaklaşabilmek için katılımcı demokrasi, çoğulcu demokrasi ve yönetişim olmak üzere üç ayrı kavramdan söz ediyor ve bunları yaşamda gerçekleştirmek üzere yol ve yordamlar arıyoruz. Bu arayışların temelinde temsilciler aracılığı ile uygulanmaya çalışılan temsili demokrasinin, oy çokluğu nedeniyle belli bir grubun hegemonyasına dönüşmesi riski yüzündendir. Örneğin seçimlerde toplamın üçte biri oranında oy alan bir siyasal parti, iktidarın tamamına sahip olabilmekte ve böylece çoğunluktan kaynaklanan bir sosyal veya siyasal hegemonya oluşmaktadır.

Katılımcı demokrasi

Değişen demokrasi anlayışı; katılımcı demokrasi yaklaşımı ile toplumda var olan çeşitliliklerin yönetime ve kararlara yansımasını esas almaktadır. Bir yandan kararın üretilmesi için katılımın çoğaltılmasını hedeflerken, diğer yandan da tek doğru çözüm yerine birden fazla uygun çözümün olabileceği fikrini içermektedir.

Kültürel ve siyasal çoğulculuk temalarını içeren çoğulcu demokrasi açılımı ise toplumda mevcut olan farklılıkların kendi varlıklarını sürdürebilme hukukunu ifade etmektedir. Son olarak yönetişim kavramı ile devletin ve toplumdaki diğer kişi ve kuruluşların etkileşimli bir yönetim anlayışı içinde olmaları anlatılmaktadır.

Aynen sivil toplum konusunda olduğu gibi; katılımcı demokrasi, çoğulcu demokrasi ve yönetişim kavramları üzerine de farklı ideolojik bakışların değişik spekülasyonları olabiliyor. Bazı eleştiri ve karalamaların körü körüne peşine takılmak yerine; olgu düzeyine erişmiş bu kavramların toplumumuzun demokratik açılımları açısından ne anlama geldiği üzerine kafa yormak gerekir.

Son söz: Türkiye gibi ülkelerde demokrasi hâlâ bir vizyon olarak duruyor.

İZLE: ... facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutubeby feather

duyguguncesi hakkında

Gürcan Banger, Eskişehir Maarif Koleji ve ODTÜ mezunu. Elektrik yüksek mühendisi (opsiyonu bilgisayarlı denetim). Halen iş kültürü, yönetim, yeniden yapılanma, kümelenme, girişimcilik gibi konularda kurumsal danışman ve eğitmen olarak çalışıyor. Düzenli olarak kendi bloglarında ( http://www.duyguguncesi.net ve http://www.bizobiz.net ) yazıyor. Köşe ve dosya yazdığı gazete ve dergiler var.
Bu yazı Değişim, Demokrasi, Dünya, Dünya durumu kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>